En çok irademi geri istiyorum

Yayın Tarihi: 30/11/22 10:00
okuma süresi: 8 dak.

Adaydı, değildi derken en son geçen Cumartesi günü Mağusa Belediyesi’ne yeniden aday olan İsmail Arter, ertesi gün bu adaylığından vazgeçtiğini açıkladı.

Arter yazılı açıklamasında adaylığını duyurduktan sonra çok büyük bir halk desteği gördüğünü vurgularken, devamında kullandığı ifadeler ise şöyle: “Ancak son 24 saat içerisinde yaşanan siyasi hareketlilik tarafımdan dikkate alınarak beni koşulsuz destekleyen geniş seçmen kitlesinin bağlı bulundukları siyasi partilerle sorun ve mağduriyet yaşamamaları adına, ailece, 25 Aralık 2022 seçimlerinde aday olmama kararı aldık. Gerek görülmesi halinde konu ile ilgili geniş açıklamaları daha sonra yapabileceğimi bildiririm.”

İsmail Arter’i pek tanımam ancak her gördüğümde hal hatır sorarım ve aynı şekilde sıcak karşılık görürüm. Bu sahneler genelde Mağusa’ya arkadaş ziyaretine gittiğimde meyhanelerde yaşanır. Kendisinin pek de başarılı bir başkan olduğunu düşünmüyorum ancak onu tanıyan herkes iyi bir insan olduğunu söyler. Benim de düşüncem budur.

Hatırlarsınız, geçtiğimiz haftalarda katıldığı bir programda adaylık sürecinde yaşananları “Yaşanan çirkinliklerin müsebbibi başbakandır” diye nitelendirmişti. O programda kendisine bir anketten bahsedildiğini, “sonuncusun” denildiğini ancak bu anketi hala daha görmediğini de sözlerine eklemişti.

Nihayetinde kendi ifadesine göre “yaşanan çirkinliklere” rağmen yine de aday olan Arter’e belli ki çok ciddi baskı geldiği için bu kararından çark etmek zorunda kaldı. Ne gariptir bu “geri adım” kararından dolayı kendisini ilk kutlayan kişi ise “çirkinliklerin müsebbibidir” dediği Başbakan Ünal Üstel oldu. Onu peşi sıra Bakan Erhan Arıklı da takip etti. Komik desen, değil. 

Zaten biz garip Kıbrıslı Türklerin aklı, mantığı, olayları ölçmesi biçmesi yok ya tüm bu yaşananları “Aaa, İsmail bey hata yapmış, adaylık açıklamış ama sonradan vazgeçmiş, napsın adam” diye algılamamızı bekliyorlar.

Bakınız, İsmail Arter’in adaylıktan geri adım atma açıklamasında “siyasi hareketlilikten” bahsediyor. Müdahale diyecek hali yok ya, hareketlilik diyor. Devamında kullandığı ifadelerinde ise “Beni destekleyen geniş seçmen kitlesinin bağlı bulundukları siyasi partilerle sorun ve mağduriyet yaşamamaları adına” diyor. Daha açık bir müdahale deşifresi, daha açık bir ispatı var mı bilemiyorum.

Gerçi müdahaleyi görebilmek ve hissedebilmek için ille de gözle görünen bir delile ihtiyaç yoktur. Bu durumu anlamak için Maraş’a ve onun üzerinden devşirilen söylemlere bakmak yeterli olacaktır.

Sözün kısası, bu saatten sonra Mağusa’daki seçimi kazanma adına iki isim öne çıkmaktadır. Bunlar hükümet cephesinin adayı olan Dr. Erdal Özcenk ve CTP’nin adayı olan Dr. Süleyman Uluçay’dır. Diğer adaylarımıza saygısızlık etmek istemem ama seçimlerde boş boş vaat dağıtanlar gibi gerçek dışı konuşmak istemiyorum.

Bu bağlamda geçen hafta Mağusa seçimleriyle ilgili bu sütunlardan bir makale yayınlamış ve sormuştum: “Mağusa’da federalist bir aday seçimi kazanırsa, Maraş’la ilgili nasıl bir tavır alınacak?”

Belli ki bu sorumu duvara sormuşum, kimseden bu konuda herhangi doyurucu bir açıklama almadım. Yalnız Dr. Uluçay geçen gün katıldığı bir programda ilgili soruya “oradaki hizmetler aynen devam edecektir” cevabını vermiştir.

En sonunda dün konuk programıma konuk ettiğim CTP Mağusa vekili sevgili dostum Erkut Şahali ile durumu konuşma fırsatım oldu.

Erkut tabii kaçın kurası, ağzından laf almak kolay mı? Değil ama en azından bana Mağusa’nın Maraş’tan ayrı olamayacağını, bu bağlamda oradan da Mağusa belediyesinin sorumlu olduğunu söyledi. O da Dr. Uluçay’ın söylediklerini doğrulayarak ‘oradaki hizmetlerin’ devam edeceğini ifade etti. “Bu bir çelişki olmaz mı?” diye ısrar ettiğimde “olmaz” diyerek lafı geçiştirdi.

Devamında kentte uluslararası hukukun ve Kıbrıs sorununun çözümü aleyhine atılması muhtemel adımlar konusunda da üstelediğim Erkut Şahali, CTP’nin Maraş konusundaki bilindik tezlerini söyleyerek, uluslararası hukuka saygıdan ve BM kararlarının uygulanmasına vurgu yaptı. Yani kentin BM gözetiminde, eski sahiplerine iade edilmesi yönündeki kararları…

Öyle ya, Maraş, bildiğiniz gibi hakkında aynen KKTC gibi uluslararası kararlar bulunan bir sorundur.

Ancak 2020 seçimlerindeki müdahalenin enstrümanı olarak uluslararası hukuka tamamen ters bir biçimde kısmi olarak açılmıştır. Sonrasında daha ileri adımlar atılamamış ancak hayalet kent, hamaset edebiyatının en önemli nüvesi haline getirilmiştir.

Maraş, bildiğiniz gibi Mağusa Belediyesi’ne aittir ve hizmetler oradan organize edilmektedir. Üstelik bu hizmetlerin bedeli bir önceki başkan diye anılacağı artık kesin olan Arter yönetimine ödenmemiş, belediye büyük zarar etmiştir. Ortada dönen miktar 30 ile 43 milyon TL arasında anılmaktadır.

Gerçi sevgili Erkut bunun da büyük bir yalan olduğunu söylemektedir. Yani ortada 300 milyon bir borç varsa, sırf 40 milyonluk Maraş borcu için batan bir belediye yoktur, bu noktada haklıdır. Ama dayatma üzerine dönen bir sistemde, yeni seçilecek başkana da ‘sen yap da halledeceğiz’ denip, sonra da ödenmezse neler olacak? Bunun cevabı belirsizdir.

Fakat bırakın parayı bırakın borcu, bunlar önemli değil. Çünkü hükümet özelde Mağusa’yı, genelde tüm ülkedeki seçimleri bir ‘milli beka-dava’ meselesi haline getirmiş, “bizden olanı seçmezseniz, beka ve dava zarar görecektir’ noktasından siyaset yapmaktadır.

TRT’nin Dünya Kupası maçı anlatan spikerlerinin ikide bir yayın akışındaki dizi ve filmlerin reklamını yapması gibi gıcık bir hal olan bu ucuz siyaset, bozuk plak gibi tekrarlanmaktadır.

Normalde, yani normal, müdahalesiz, demokratik bir sistemde olsak bu siyasete “hodri meydan” diyebilecektik ama müdahale ve bin türlü baskıyla seçim kazanması muhtemel olan ‘beka’ cephesinin, aynen Ersin Tatar seçimi sonrasında olduğu gibi “Kıbrıs Türk halkı kararını verdi, sandık bunu dedi, işte demokrasi” demesini istemiyorum.

Zaten demokratik temsiliyeti iyice silikleşen ve iradesi gasp edilen Kıbrıs Türk solunun -ya da federasyon cephesinin- güya demokratik bir seçime girip harcanmasına yüreğim hiç dayanmıyor.

Öte yandan dayanmamak için ekstra sebeplerim var çünkü federalist güçler her zaman olduğu gibi ‘cephe’ olma şartlarını yerine getirememiş ve yine her şehirde bölük pörçük adaylarla bekacıların ekmeğine bal sürmüştür. Zira maalesef cepheleşme olgusunu geçtim, bu kelimeyi duymaktan bile çekinenler var. Oy bezirganlığı uğruna koca bir halkın umutları maalesef işte böyle sandıklara gömülmeye devam etmektedir.

Kıbrıs sorununun çözülmesini en çok da bu yüzden istiyorum. Çünkü irademi ve umutlarımı geri istiyorum.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Alexy Flemmings30/11/22 13:15
KKTC Maraş'ı açmasını KIYAMET olarak gören sivri akıllıların, Maraş açıldıktan sonra, turistler dahil HERKESİN Maraş'ta RAHATÇA GEZİNMELERİ, DENİZE GİRMELERİ, BİSİKLETLE DOLAŞMALARI karşısında, nutku tutulmuştur! KKTC'yi ilgilendiren uluslararası kararlara gelince: POLİTİKACILARIN SAÇMALIKLARI değil, MAHKEME kararları BAĞLAYICIDIR! BM Uluslararası Adalet Divanı 2010 Kosova Kararı: "Uluslararası hukukta bağımsızlık ilanlarını yasaklayan hiçbir şey yoktur". ABD Federal Mahkemesi (09.10.2014): "Her ne kadar ABD, KKTC'yi bir devlet olarak tanımasa da, KKTC'nin bir başkan, bir başbakan, yasama ve yargısı ile birlikte DEMOKRATİK BİR CUMHURİYET olarak işlediği söylenebilir. KKTC, Washington'daki bir hukuk davasında ELE ALINAMAZ". Birleşik Krallık Yüksek Mahkemesi (03.02.2017): "Birleşik Krallık yasalarında Birleşik Krallık'ın KUZEY KIBRIS'ı tanımasını kısıtlayıcı hiçbir şey YOKTUR. BM'nin kendisi de, KUZEY KIBRIS kolluk kuvvetleri ile birlikte çalışıyor ve adanın iki kısmı arasındaki işbirliğini kolaylaştırıyor. Birleşik Krallık polisi ve KUZEY KIBRIS'ın yasal kurumları arasında ilişki YASALdır." "50 YILI AŞKIN BİR SÜRE PAPAĞAN GİBİ FEDERASYON, FEDERASYON,...,FEDERASYON" demek ve bunu DELİCE savunmak, ister solcusu olsun isterse sağcısı, Kıbrıs Türk'ünün iradesi ve umutları DEĞİLDİR!