Samimiyseniz oturup düşünürsünüz, değilseniz başardınız…

Yayın Tarihi: 14/11/22 07:45
okuma süresi: 10 dak.

“Külliye’ye Hayır Platformu” adı altında buluşan siyasi parti ve örgütlerinin Cumartesi inşaat alanı yanında düzenledikleri eylem tam bir fiyaskoyla sonuçlandı. Bu cümleyi kurmak hoşuma gitmiyor, bundan zevk almıyorum ama gerçek başka türlü anlatılamazdı.

Elbette hal böyle olunca ortaya yine bildik tartışmalar ve suçlamalar çıktı.

Nedir onlar? Efendim bu eyleme katılım göstermeyen halk “bunlardan bir şey olmaz” kolaycılığı ile suçlanmakta ve yerilmektedir.

Öte yandan benim gibi külliyeye her türlü hayır diyen ama külliyeye hayır deme sebep, şekil ve karnaval halindeki düzenlemesine tepki gösterenler de ‘bozguncu’ diye suçlanıp, ‘tepki göstermen bir da eleştirin’ diye sitemlere maruz kalmaktadır.

Bu konuları biraz açmak lazım diye bu makaleyi yazıyorum. Biraz uzun olacak ama konu kısa laflarla geçiştirilemeyecek noktadadır.

Bir kere konunun şu kısmını açmak isterim. O kitlenin en büyük oluşumu CTP’dir. Dolayısıyla bu başarısızlığın en büyük sorumlusu da onu görmekten başka şansımız yoktur.

CTP, hafta için adayı ziyaret eden Türkiye Cumhuriyeti Başkan Yardımcısı Fuat Oktay’ın “karşı çıkan bizi karşısında bulur” sözlerine yine aynı düzeyde bir sertlikle cevap vermiş, “irademizi yok sayanlar da bizi karşılarında bulur” minvalinde bir cevap vermiştir. Cevap bence değerlidir, paylaşıp destekledim de.

Fakat CTP’nin yaptığı bu açıklama parti lideri tarafından kendi sosyal medya hesaplarında paylaşılmamış ve ortaya garabet bir durum çıkmıştır.

Parti başkanının bu şekildeki tavrını eleştirenler ise linçe uğramış, “parti açıklaması zaten başkanı bağlar. Başka açıklama yapmasına gerek yoktur, siz CTP düşmanısınız” diye suçlanmıştır. Vekillerini de bağlar diyorum o zaman, onlar niye paylaştı? Demek ki onlar parti başkanından daha kahraman, daha mı cesur?

Aynı başkan açıklama sonrası katıldığı bir programda yine o açıklamayı yüzeysel şekilde ve konuyu “görüşümüz zaten bilinir, bir da bana söyletmeyin” şeklindeki tavırla geçiştirmiştir.

Hatırlatmak gerekirse aynı kişinin geçen yıl Recep Tayyip Erdoğan’ın mecliste yapacağı konuşmayı boykot eden partisinin aldığı karara PM içinde muhalefet ettiği ve partisiyle ayrı düştüğü bilinen bir gerçektir.

Bana göre derhal istifa gerektiren bu tavır, parti içine hakim ‘kol kırılır yen içinde kalır’ felsefesi uyarınca sineye çekilmiş, kapatılmıştır.

Halbuki CTP liderinin parti açıklamalarının üzerine yaptığı bin tane sosyal medya paylaşımı vardır. Konu çetrefilli, mesela Türkiye ile ilgili olunca ise çıldırtan biz sessizlik ortaya çıkmaktadır. Halk da sosyal medya üzerinden bu durumu görmektedir.

Dahası, bence parti içinde bu mücadelenin bu şekilde sürdürülmesinden rahatsız olan kesimler de vardır. Bunlar tam da seçim dönemi partinin Türkiye’yi karşılarına alacak bir mücadele içine girilmesine en basitinden stratejik bakmamaktadır. Bana göre “külliye zaten yapılmayacak, temel atma töreni yapılacak kalacak çünkü para yoktur” şeklinde yayılan söylentilerin kaynağı budur: “Zaten yapılmayacak, niye bu kadar sert muhalefet yapıp da seçimleri riske atıyoruz?” 

Belki de parti başkanının silik tavrı bu saikledir, düşünmeden edemiyorum.

Bu bağlamda parti başkanının paylaşım dahi yapmayıp, katılım çağrısı yapmayıp dönüp kendi partisinin açıklamasını dillendirmemesi eylemin gücünü ve etkinliğini daha başından alaşağı etmektedir. Bir hareketin lideri aynı zamanda o hareketin, oluşumun sözcüsüdür. Liderlik, en zor durumlarda doğru ve cesur kararlar almayı gerektiren bir şeydir.

Şimdi bana söyleyin, koskoca bir siyasi geleneğin lideri bile parti açıklamasını paylaşmaktan imtina edip, dümdüz konuşmadıktan sonra, halkın korkmadan çekinmeden o eyleme gelmesini beklemek, sonra da gelmeyince “bunlardan bir şey olmaz, gailesizdirler” demek doğru mudur?

Kaldı ki partililer bile ilgi göstermedi, bunda bir sıkıntı yok mu?

(Seçimlerde 30 bin+ mühür alan) koskoca parti ve onlarca diğer oluşum, bin kişiyi bile bir araya toplamaktan aciz mi? Bu kabul edilebilir bir durum değildir ama yazdıklarımın pek umurda olacağını sanmıyorum.

Öte yandan, külliyeye karşı duruş biçimi de bence son derece hatalıdır. Bir kere işi ‘kaçak yapı’ üzerinden okuyup, ‘meclis kararı olmayan bir meclis binası mı olur?’ şeklinde bir söylem acizliktir. Konu teknik değil siyasidir. Direk bir güç gösterisidir, hatta hatırı sayılır muteber analistlere göre yaklaşan ilhakın temel taşıdır. Konu ilhakken bunun tekniğini ya da iznini tartışmak absürt bile değildir.

Ne yani, meclis kararı, misal oy çokluğu ile bir külliye yapılsın kararı olsaydı, tamam mıydı? İzinleri, vizeleri olsaydı, “hukuka uygun madem yapılsın” mı diyecektik?

Ve yine “külliye değil hastane” demek ne demek? Bu ülkenin “parayı veren düdüğü çalar” şeklinde yönetilmesine yol veren bu anlayış, Kıbrıslı Türklerin geldiği silik noktanın tam da sebebidir. Ne yani Türkiye’den oraya atacağı 500 küsur milyon TL’yi “oraya verme bana ver, ben de istediğimi yapayım ama sen de karışma” diye Norveçvari bir şekilde mi istiyorsunuz? Bu nasıl bir hayalciliktir bilemiyorum.

Bir de “Türkiye emekçilerinin vergilerinden alınıp boşa harcanan para” kısmı var ki cidden akıl sağılığımı korumakta zorlanıyorum. Acı gerçeği yazmam gerekirse, bugün o Türkiye emekçileri arasında “Kıbrıs’a şahane bir külliye yapmamıza ne dersiniz?” şeklinde bir referandum yapılsa zannederim evet oyu yüzde 90 filan çıkar.

Hal böyleyken siz kime gönderme yapıp, neyin ajitasyonunu yapıyorsunuz kuzum? Sizi her gün oradaki kitlelere hain diye jurnalleyen meclis arkadaşlarınıza mı?

Ha bir de CTP’nin ikinci adamının söyledikleri var. Diyor ki “külliye her şeye rağmen eğer yapılırsa, onu ne yapacağımızı günü geldiğinde Kıbrıs Türk halkıyla karar vereceğiz?”

Pardon ama günü geldiğinde “e napalım artık yapıldı, biz da gidip içinde oturmazsak mecliste görev yapamayız, dolayısıyla siyaset yapamayız, mecburuz. Zaten Marx da bulduğunuz her mevzide devrim mücadelesini sürdürün der, sistemi içeriden değiştireceğiz, merak etmeyin” konuşmasına yol döşeyen bu açıklamayı en basitinden yemezler.

Niye çıkıp “biz asla ve kata bu külliye binasına girip siyaset yapmayacağız” diyemiyorsunuz? Dümdüz, açık, net, niye konuşmuyorsunuz?

Yoksa gayrı-meşru hükümet diye boyunuzdan büyük bir laf edip, sonra onların meşru muhalefeti konumuna düşüp, çeliştiğiniz için “sütten ağzımız yandı, yoğurdu üfleyerek yiyelim” havası mı hasıl oldu?

Birkaç kelime de ana muhalefete özenip, meclise girme ya da dönme hayali kuran daha az kitlesel muhalefetten de söz edecek olursam, sizin işiniz daha da zor.

Çünkü bu sistem ve bu düzen içeriden onarılmayacak, düzeltilmeyecek durumda bir sistemdir, kesin, net tahakküm altındadır. Eğer değiştirme imkanı olsaydı CTP bunu zaten layığıyla yapardı ama yapamadı. Çünkü siyaseten gerekli olan irade, egemenlik, finans, güvenlik ve daha nice enstrüman noksanlığı yüzünden bunun olması mümkün değildir. Yaşadık gördük. Adına da ‘yaşanılan çaresizlik’ dedik. O zaman sizin hayaliniz nedir?

Bu halk ki o halk hangi halk, ne kadarı kaldı, irade oranı nedir bütün bunlar tartışmalı haldedir, meclis içi siyasete güvenmemektedir, boykot günden güne artmaktadır. Bunu göremiyor musunuz?

Son olarak, kusura bakmayın, hem mecliste hem sokakta olunmaz. Sen meclisin konforunda dokunulmazlık zırhı altında otururken, sokakta polis tarafından coplanacak olan halkla eşit mücadele riskine sahip değilsin bir kere, bu ne lüks? Ya sokaktasındır ya mecliste. Ya karnı ya da sırtı. Nasıl dediydi Yeni Türkü? Ya çemberin içindesin ya da dışında. Öyle ara kesitte durup da hem nala hem de mıha vurmakla olmaz bu işler. Hele de şu anki, her türlü dikteyi alıp oy çokluğuyla geçiren bir mecliste ancak koltuk değnekliği yaparsınız.

Ne yani yarın meclise bir külliye yapma tasarısı sunulsa ve bu karar meclisten oy çokluğuyla geçse sizin orada o kararı ‘demokrasi’ varmış gibi normalleştirmekten başka ne muhalefetiniz olacak? Mahkemeye mi gideceksiniz? Bu mu?

Dolayısıyla 1100 kelimeyi aşan bu makalemin sonunda lafın kısasını diyecek olursam, eğer samimiyseniz, dün niye kitleler oraya akmadı, oturup düşünmek zorundasınız.

Niye insanlara ulaşamıyoruz diye kendinizi eleştirmek zorundasınız. Aynı şeyleri yaparak aynı sonuçları daha da gerilemiş bir şekilde aldığınızı görmek zorundasınız. Mesela ben Ünal Üstel ya da Ersin Tatar olsam bugün çıkıp “külliyeye karşı yükselen cılız seslerin ne kadar cılız olduğu dünkü eylemden anlaşılmıştır” diye bir açıklama yaparım. İstediğiniz bu mu?

O yüzden şapkanızı önünüze koyup düşünün, en önemlisi liderlik gösterin.

Ha eğer gizlenen niyet halkın külliyeye karşı olan tepkisini göğüste yumuşatıp, ayağa indirip sonra da ileriye pas edip uzaklaştırmaksa, o zaman diyecek bir şey yok. Başardınız. En azından şimdilik…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.