BM, barışı korumada etkisiz kalmakla eleştirilirken devletler, arabuluculukta inisiyatifi ele alıyor
Türkiye, Somaliland krizinin çözümü için Somali ve Etiyopya arasında diyaloğun geliştirilmesinde etkili olurken, Ağustos 2024'te MİT de ABD, Rusya, Almanya, Polonya, Slovenya, Norveç ve Belarus'un esir takası operasyonunda etkin rol oynadı.
Uzun yıllar küresel barışı koruma ve ara buluculuk rolüyle öne çıkan Birleşmiş Milletler (BM), İsrail'in Gazze'deki soykırımı ve Rusya-Ukrayna Savaşı da dahil olmak üzere çatışmaları etkili şekilde ele alamaması nedeniyle artan eleştirilerle karşı karşıya kalırken devletler, arabuluculukta inisiyatifi ele alıyor.
Uzmanlara göre bu değişim sadece BM'nin sınırlarını vurgulamakla kalmadı, aynı zamanda çerçevesinin ve liderlik stratejilerinin etkinliği konusunda da soru işaretlerini akıllara getirdi.
Yakın zamanda yaşanan çok sayıda örnek, ülkelerin çatışma çözümünde oynadıkları rolün giderek arttığının altını çiziyor. Türkiye, Somaliland krizinin çözümü için Somali ve Etiyopya arasında diyaloğun geliştirilmesinde etkili olurken, Ağustos 2024'te Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) da ABD, Rusya, Almanya, Polonya, Slovenya, Norveç ve Belarus'un katılımıyla yakın geçmişteki en büyük esir takası operasyonunda etkin rol oynadı.
Benzer şekilde, Suudi Arabistan'ın Sudan iç savaşında arabuluculuk yapması ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE) Rusya ile Ukrayna arasındaki esir takasında önemli bir rol oynamasıyla Körfez ülkeleri de bu alanda kilit oyuncular olarak belirdi.
Suudi Arabistan ve İran arasındaki 2023 müzakerelerinin ardından geçen yıl Filistinli gruplar El Fetih ve Hamas arasındaki görüşmelere ev sahipliği yapan Çin gibi güçler dahi arabuluculuk rolünü üstlendi.
BM'Yİ ENGELLEYEN YAPISAL DENGESİZLİKLER
Boston Üniversitesi Hukuk Fakültesinden Profesör Susan Akram'a göre, BM'nin, savaşları ve Gazze'de İsrail'in soykırımı gibi vahşetleri etkili bir şekilde önleyememesi örgüt içindeki yapısal dengesizliklerden kaynaklanıyor.
Akram, "Güvenlik Konseyi'ndeki küçük bir grup devlet ile Genel Kurul'da temsil edilen devletlerin çoğunluğu arasındaki yetki paylaşımı, İkinci Dünya Savaşı sonrası müttefik devletlerin BM'nin dünya düzenine müdahalesini kalıcı olarak kontrol etme kararının bir sonucudur." dedi.
Bu işlevsizliğin temelinde, veto hakkına sahip beş ülkenin (ABD, Rusya, Çin, Fransa ve İngiltere) hakim olduğu Güvenlik Konseyi'nin yapısının yattığını söyleyen Akram, bu ülkelerin orantısız güce sahip olduklarını ve BM'nin küresel barışı korumak için ne zaman ve nasıl hareket edeceğini belirlediklerini dile getirdi.
BM'nin mevcut yapısının beş ülkeye dokunulmazlık zırhı sağladığına işaret eden Akram, "Bu eşitsiz güç paylaşımı BM Şartı'nda yer alıyor ve Batılı olmayan devletlerin artan ekonomik, nüfus ve siyasi gücüne rağmen dokunulmazlığını koruyor. Dolayısıyla, silahlı çatışma patlak verdiğinde kimin yaşayıp kimin öleceğine sadece Rusya, Çin, ABD, Fransa ve İngiltere, yani veto sahibi devletler karar veriyor." ifadesini kullandı.
Akram, BM Genel Kurulu Gazze'de ateşkes için defalarca oylama yapmasına rağmen, bu çabaların tek bir veto ile engellendiğini, bu vetonun da en son ve sıklıkla ABD tarafından yapıldığını belirtti.
BM içindeki güç paylaşımının yeniden değerlendirilmesi gerektiğini vurgulayan Akram, "BM'deki güç paylaşımında bir reform yapılacağını öngörmek makul, ancak bunun nasıl bir şekil alacağı ve ne kadar sürede gerçekleşeceği henüz belli değil." dedi.
Güvenlik Konseyi'ndeki söz konusu beş ülkenin dünya düzenindeki rolünün sorgulandığını kaydeden Akram "Açık olan bir şey var: Güvenlik Konseyi'ndeki beş ülke, bugün dünyanın dört bir yanında tanık olduğumuz büyük adaletsizlik, baskı ve soykırıma yol açtığı için dünya düzenini kontrol etmeye devam edemez." şeklinde konuştu.
Profesör Akram, reform önerilerinin genellikle Güvenlik Konseyi'nin mevcut küresel güç dinamiklerini daha iyi temsil edecek şekilde genişletilmesini içerdiğini ancak bu tür değişikliklerin zorluklarla dolu olduğunu ifade ederek, "Konsey'e daha fazla daimi üye eklenmesine yönelik bazı öneriler, Konsey daha temsili hale gelse bile aslında anlaşma yapmayı daha zor ve yavaş hale getirebilir." uyarısında bulundu.
Ayrıca finansman ve bütçe tahsisleri konusuna da değinen Akram, şöyle konuştu:
"Barışı koruma, ateşkesi denetleme ve çatışmanın çeşitli aşamalarına müdahale edecek askeri güçlerin yanı sıra BM'nin tüm misyon ve mekanizmaları için de fon ayırması gerekiyor. Buna arabulucular da dahildir. Ne yazık ki BM'deki finansman kararları da siyasileştirilmiştir. Örneğin İnsan Hakları Konseyi ve tüm mekanizmaları yetersiz finanse edilmiş ve dolayısıyla hedeflerine tam olarak ulaşmaları engellenmiştir."
VETO YETKİSİ, BM'NİN ETKİNLİĞİNİ ZAYIFLATIYOR
Buckingham Üniversitesi BM Çalışmaları Merkezi Direktörü Mark Seddon da bu görüşleri destekleyerek veto yetkisinin daimi üyeler tarafından kötüye kullanılmasının, BM'nin etkin şekilde hareket etme kabiliyetini zayıflattığını vurguladı.
Seddon, "Asıl sorun, Güvenlik Konseyi'nin en az iki daimi üyesi olan ABD ve Rusya'nın vetoyu asla kullanılmaması gereken bir şekilde kullanmasıdır." şeklinde konuştu.
BM'nin ancak üye devletlerin izin verdiği ölçüde güçlü olabileceğini vurgulayan Seddon, BM'nin yapısal sorunlarının gölgesinde kalan günlük işlevlerinin öneminin de altını çizerek "BM'den kurtulamazsınız, onu bir şekilde yeniden icat etmeniz gerekir. Ancak BM'nin temel sorunu, daimi üyeleri İkinci Dünya Savaşı sonrası yapılanmayı yansıtan Güvenlik Konseyi'dir." dedi.
Seddon, Afrika, Latin Amerika, Okyanusya ve Hint alt kıtasının Güvenlik Konseyi'ndeki temsil eksikliğine dikkati çekerek, reformlara yönelik her türlü ciddi girişimin "her zamanki vetolarla karşılaştığını çünkü bu ülkelerin çoğunun kendi bireysel çıkarlarının ötesine bakmadığını" kaydetti.
Genel Sekreter Antonio Guterres'in hem BM içinden hem de dışından pek çok eleştiriyle karşı karşıya kaldığını belirten Seddon, Nisan 2022'de, 200'den fazla eski üst düzey BM yetkilisi tarafından Guterres'e gönderilen ve Ukrayna savaşı gibi çatışmaların ele alınmasında daha proaktif bir rol benimsemesini isteyen bir mektubu hatırlattı.
Seddon, Guterres'in, Gazze'deki şiddeti kınamış ve kuşatma altındaki Filistin bölgesiyle Mısır sınırını ziyaret etmiş olmasına rağmen tepkisinin "aşırı temkinli" olduğunu ileri sürerek, "Özellikle Gazze'de soykırım ve açık etnik temizlik eylemleri olduğu iddia edilen olaylarla ilgili olarak küresel kamuoyunun gücü göz önüne alındığında, BM neden askeri bir yardım konvoyuna başkanlık etmiyor?" diye sordu.
BM'nin yokluğunda arabuluculuk rollerini üstlenen devletlere daha fazla örnek veren Seddon, "Küresel Güney'deki ülkelerden, özellikle Brezilya ve Güney Afrika ve bir seviyeye kadar Çin, Malezya ve Endonezya'dan çok fazla çaba ve çalışma geliyor." dedi.
GUTERRES, ÇATIŞMALARIN ÇÖZÜMÜNE YÖNELİK İTİDALLİ YAKLAŞIMIYLA ELEŞTİRİLİYOR
Uzmanlar, BM'nin etkinliğini sınırlayan bir diğer faktörün de mevcut Genel Sekreter Guterres'in çatışmaların çözümüne yönelik itidalli yaklaşımı nedeniyle eleştirilen liderliğinin "temkinli algılanması" olduğunu savunuyor.
Uluslararası Kriz Grubu BM Direktörü Richard Gowan, BM'nin küresel bir arabulucu olarak öneminin, büyük güçlerin çatışmaları yönetmek için daha fazla uluslararası işbirliğini desteklediği Soğuk Savaş sonrası erken dönemde zirveye ulaştığını kaydetti.
Gowan, "Büyük güçler arasındaki rekabetin geri döndüğü günümüzde BM'nin cesur inisiyatifler alması için daha az siyasi alan var. Güvenlik Konseyi, Ukrayna ve Gazze konusunda olduğu gibi bölündüğünde BM fazla bir şey yapamaz." değerlendirmesinde bulundu.
Guterres'i, BM'nin sınırlamaları konusunda "kaderci" olarak nitelendiren Gowan, "Bu kısmen BM'deki mevcut gerginliklere verilen gerçekçi bir yanıt ancak pek çok diplomat ve BM yetkilisi, Genel Sekreter'in fazla temkinli davrandığını ve daha fazla risk alabileceğini düşünüyor." ifadesini kullandı.
DEVLETLER KÜRESEL ARABULUCU OLARAK ZEMİN KAZANIYOR
Körfez diplomasisi uzmanı Anna Jacobs da bölgenin arabuluculuk konusunda artan önemini işaret ederek, "Körfez ülkeleri devlet ve devlet dışı aktörlerle, Batı ve Doğu'daki küresel güçlerle geniş bir ilişki ağına ve hatırı sayılır bir siyasi ve mali güce sahip." değerlendirmesinde bulundu.
Jacobs, Katar'ın, İran, ABD ve diğer Avrupa ülkeleri arasında esir takasına aracılık etmesinin yanı sıra İsrail ve Hamas ile yürüttüğü diplomasinin önemine atıfta bulunarak Suudi Arabistan, BAE ve Katar'ın ara buluculuk çabalarını Orta Doğu'nun ötesine de taşıdıklarını, Ukrayna ile ilgili esir takaslarına katıldıklarını ve Afganistan'daki savaşta ara buluculuk yapmaya çalıştıklarını dile getirdi.
Katarlıların, Çad'da arabuluculuk girişiminde bulunduğu ve bu girişimin bir anlaşmayla sonuçlandığını kaydeden Jacobs, Suudilerin ve BAE'nin de Afganistan'daki savaşın sona erdirilmesi için bir yol haritası konusunda büyük rol oynamaya çalıştığını söyledi.
Jacobs, uluslararası arabuluculuk çabalarını destekleyen Körfez ülkelerinden birinin de eski ABD Başkanı Barack Obama yönetimi altında nükleer anlaşmaya yol açan, ABD ile İran arasındaki temasları kolaylaştıran Umman olduğunu belirterek "Körfez ülkelerinin sadece Orta Doğu ve Afrika'da değil, küresel çapta ara buluculuk yaptıklarını görüyoruz." ifadesini kullandı.
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.