Yanlış teşhisle tedavi mümkün değildir
Yaklaşık yarım asırdan beri sürdürülen müzakerelere rağmen, Kıbrıs’ta bir anlaşma yapılabilmesi mümkün olamadı. 1955-56 (EOKA terörü döneminde) ‘Harding proposals’dan, Annan planına kadar 14 anlaşma taslağı hazırlandı. En son Crans Montana’da, Türk tarafının kabul ettiği korkunç ödünlere rağmen, Rumlar masayı terk etti ve çözüm gerçekleştirilemedi.
Soruna doğru teşhis konulmaması halinde, bundan sonra yapılacak müzakerelerden de kesinlikle sonuç alınamayacağı aşikardır.
Çözümsüzlüğün başlıca sebebi, 4 Mart 1964 BMGK’nin 186 numaralı kararı sonucu,
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurucu iki ortağından biri olan Rum’un, yasal Kıbrıs Cumhuriyeti kabul edilmesidir.
Nitekim, Annan palanı referandumunda güneydeki Rum lider, sahip oldukları Kıbrıs cumhuriyeti kabul edilmeleri avantajları nedeniyle, Türklerle yönetim gücünü paylaşmalarının mantıklı olamayacağı mealinde açıklama yaparak, halkının ret oyu kullanılmasını istemişti.
Son günlerde sayın Talat’ın da yaptığı açıklamaya göre de, Rum lider Anastasiadis; C. Montana’da, İsrail başbakanının kedisine telefon ederek Türklerle yönetim gücünü paylaşmasının hata olacağını bildirmesi üzerine müzakereleri terk etti.
Tüm dünya uluslararası hukuk ve anlaşmalarına aykırı olmasına rağmen, sadece Rum halkını temsil eden yönetimi 1960’ta Londra-Zürih anlaşması uyarınca kurulan iki toplumlu Kıbrıs cumhuriyeti kabul ettiği için, çözüm mümkün olmadı. Ayni yanlış kulvarda müzakerelere devam edilmesi halinde, bundan sonra da sonuç alınması mümkün olmayacak.
Kıbrıs sorunun gerçekten çözümü isteniyorsa, önce gerçekler kabul edilmeli, güneydeki yönetimim Kıbrıs cumhuriyeti olmadığı, sadece Rum halkını temsil eden bir yönetim olduğu kabul edilmeli.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurucu ortaklarından biri olan ve Türk halkını temsil eden KKTC de tanınmalıdır.
Böylece müzakerelere eşit düzeyde oturulacağı için, makul ve gerçekçi bir anlaşma yapılacak. Rum tarafı ya Türklerle gerçekten yönetim gücünü paylaşmaya razı olacak, ya da şimdi olduğu gibi yan yana iki egemen devlet formülünü kabul edecek.
Bugüne kadar, haksızlıklara boyun eğmemizin, hep alttan almamızın, teslimiyetçiliğin, hukuka ve uluslararası anlaşmalara aykırı olarak Kıbrıs Cumhuriyeti kabul edilen Rum tarafı ile toplum olarak müzakerelere katılmamızın, çözüme yardımcı olamadığı anlaşıldı.
Bu nedenle bundan sonra makul bir anlaşmanın yapılmasına yardımcı olmamız amacı ile, öncelikle KKTC’nin de tanınmasını ve müzakerelerin iki eşit taraf arasında yapılmasında ısrarlı olmalıyız.
Türk tarafı olarak, batılı emperyalistlerin ve onların güdümünde olan AB ile BM’in Kıbrıs’taki gerçekleri kabul etmelerini istemeliyiz. Bu bizim en doğal hakkımızdır.
Bütün dünyaya uluslararası hukuk ayarı yapan batılı emperyalistler ile onların güdümünde olan BM ile AB, hangi hukuka ve anlaşmaya göre, güneyde sadece Rum’u temsil eden yönetimi, Kıbrıs Cumhuriyeti kabul etmektedir?
1964’de ortaklıktan atılan Türklerin yönetimsel ihtiyacının karşılanması için, kendi devletini kurması, hangi uluslararası hukuka göre, suçtur ve cezalandırılıyoruz?
Annan planı referandumundan sonra AB yetkililerinin ve BM genel sekreterinin Türkleri cezalandırmanın haksızlık olduğu açıklamasına rağmen, neden bize yapılan haksızlıklara son verilmiyor?
Bizim sözde garantörümüz olan İngiltere bile muhatap almamaktadır. Kıbrıs’a gelen yetkilileri, sadece Rum ile görüşmektedir. Fakat anavatanımız uluslararası arenada artık sözü dikkate alınan bir devlettir. Bu nedenle, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurucu ortaklarından biri olan Rum halkı gibi, diğer kurucu ortağı olan Türk halkının da kendi kendini yönetme hakkına sahip olduğunu dünyaya açıklamalı ve KKTC’nin tanınmasını istemeli.

Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.