Bayram değil, çöküşün sessizliğidir bu

Yayın Tarihi: 06/06/25 09:40
okuma süresi: 6 dak.
A- A A+

Bir halk üretmeden yaşayamaz.
Ve üretmeyen bir halk, önce ekmeğini kaybeder… sonra da onurunu.

Kıbrıslı Türkler artık nefes almakla yaşamak arasındaki farkı iliklerine kadar hissediyor.
Bayram sabahına aç uyanan çocuklar…
Çarşıdan eli boş dönen anneler…
Kiraya, mutfağa, mazota, ilaca yetişemeyen maaşlar…

Bugün değil asgari ücretle geçinmek; hayatta kalmak bile mucizeye dönüşmüş durumda.
Ve biz bu koşullarda bayram kutluyoruz.

Hayat pahalılığı hâlâ 15-20 yıl öncesinin tüketim alışkanlıklarına göre hazırlanmış sepetlerle ölçülüyor.
Oysa halkın ihtiyaçları değişti, zorunlu harcamalar arttı.
Artık mesele enflasyon değil, yaşamın ta kendisi.
Hayat pahalı değil sadece — hayat adaletsiz hâle geldi.

Yönetemeyenler hâlâ “vatan, millet, Mesarya” ve “bayrak, ezan” nutukları atıyor.
Oysa bu halk laik, demokrat, inançlara saygılı bir halktır.
Atatürk milliyetçiliğini daha İngiliz sömürge yönetimi altındayken benimseyerek kimliğini var etmiş bir halktır.

Ancak milliyetçilik kisvesi altında halkı korkutmak, susturmak, “beğenmeyen gider” diyerek tehdit etmek bir “ahlâksız” yönetim biçimidir.

Bugün kendi ülkesinde giderek daha da yabancılaşan bir halk durumuna dönüştürüldük.
Demografik yapı bilinçsizce, plansızca ve kasıtlı biçimde değiştiriliyor.
Sermaye sürekli el değiştiriyor.
Mülkiyet sorunu her geçen gün kangrenleşiyor.
Toprak elden gidiyor.
Narenciye bahçeleri kesiliyor, üretim alanları betona teslim ediliyor.
Türkiye’den gelen su plansızlık nedeniyle verimli kullanılmıyor.
Güzelyurt’ta, bahçeler bir bir yok oluyor. Beton yükseliyor.

Sağlıksız bir sağlık sistemi, eğitimsiz bir eğitim düzeni, çökmüş altyapı…
Sendikalaşamayan özel sektör, ayakta kalamayan esnaf, emeği değersizleşmiş işçi…
Toplu ulaşım fanteziye dönüştü; sokakta, trafikte bile can güvenliği kalmadı.

Bir taraftan “üniversite adasıyız” deniyor… 23 aktif üniversitemiz var. 100 bine yakın öğrenci bu adada öğrenim görüyor.
Ama diğer taraftan 32 aktif casino ile bir kumar adasına dönüştürülen bu ülke, geçtiğimiz gün Meclis’te tüm uyarılara rağmen geçirilen yasayla birlikte, artık kısa sürede 70–100 arası casino sayısına ulaşabilecek bir yola sokulmuştur.

Her 750 yataklı otel, başka hiçbir ön koşul olmadan casino açabilecek.
Üstelik daha önce okullardan en az 500 metre uzakta olması gereken casinolara dair mesafe zorunluluğu 100 metreye indirildi.
Bu tüm öğrenciler ve gençler için büyük bir tehdit oluşturmaktadır.

Bir diğer düzenleme ise sessizce geçilen bir karar:
Artık KKTC vatandaşlarının da casinolara girmesi serbest.
Eskiden yasaktı. Elbette kaçak girişler oluyordu, ama şimdi yasa doğrudan kapıyı açtı.
Bu, zaten ekonomik sıkıntı içindeki halkın bir de kumar bağımlılığı ile içten çökertilmesi riskini doğuruyor.
Kumar bağımlılığı yasakken bile artıyordu — şimdi ise patlama tehlikesi büyüyor.

Bir başka çelişki de laikliğe vurulan yeni bir darbe.
Başörtüsüyle ilgili geçirilen düzenlemeyle artık liselerde başörtüsü resmen serbest hâle getirildi.
Ortaokullarda ise okul idaresi ile aile arasında varılacak mutabakatla uygulanabilecek.
Bu, daha reşit olmamış çocukların dini sembollerle şekillendirilmeye başlanmasıdır.
Laik eğitim sistemi, dinî formasyona dönüştürülmektedir.

Bu tabloyu biz yaratmadık. Bize yapılıyor.
Çünkü bizi yönettiğini sananlar, halkın iradesini temsil etmiyor.

1974’ten bu yana tam 51 yıl geçti.
Fakat bugün geldiğimiz nokta çok acıdır.
Hâlâ daha bir siyasi çözüme ulaşamadık.
Dünyayla bütünleşemeyen, içeride üretimden kopmuş, dışarıda diplomatik yalnızlığa mahkûm edilmiş bir toplumuz.
Ne toprağımıza toprak diyebiliyoruz, ne gencimize umut verebiliyoruz.
Gençlerimizin gelecek beklentisi kalmadı.
Umutsuzluk, artık toplumsal norm hâline geldi.

Temmuz sonunda yapılacak 5+1 görüşmeleri ve 12 Ekim’deki Cumhurbaşkanlığı seçimi bir kırılma noktası olabilir.
Ama Cumhurbaşkanı Sayın Ersin Tatar, Kıbrıs Türk halkının çözüm ve varoluş ihtiyacını görmezden gelerek müzakerelere yanaşmıyor.
Birleşmiş Milletler Özel Temsilcisi’nin üçlü görüşme talebini, Rumların mülkiyet dayatmasını öne sürerek reddediyor.
Oysa git, görüş, tavrını koy! Ama yok! Alan boş bırakıldı.

Yıllarca tüm dünyaya kabul ettirdiğimiz federasyon tezi terk edilince, Nikos Christodoulides şimdi sahneye çıkıyor.
Crans-Montana’da terk ettikleri masayı, bugün sözde bir barış vitrini gibi sunuyor.
Gerçekten samimiyse Christodoulides;

  • Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitliğini,

  • Dönüşümlü başkanlığı,

  • En az bir Türk bakanın onaylamadığı bir yasanın geçmeyeceğini,

  • Müzakerelere zaman sınırlaması konacağını açıkça ilan etmelidir.

  • Ve eğer referanduma gidilecekse, reddeden tarafın bir daha eski pozisyona dönemeyeceğini, yani bu hakkın kaybedileceğini güvence altına almalıdır.

İster Kıbrıslı Türkler, ister Rumlar…

Çünkü bu halk, bir hayatı kurtarmak için bir uzvu feda edebilir.
Ama bir uzvu kurtarmak için bir halk feda edilemez.

***********************************************************

Bu bayram, bizim bildiğimiz bayramlardan değil.
Bu bayram, halkın yüzünün güldüğü, çocukların şeker topladığı bir bayram değil.
Endişeler, sessizlikler ve çöküş içinde geçen bir bayram…

Ama yine de…
Birbirimize bir cümle uzatalım:
“Yanındayım.”

Çünkü bu karanlık, ancak yan yana durarak aydınlanacak.

Kutlanabilecek ne kaldıysa… işte ona tutunalım.


Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Kıbrıs Postası’nın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.