Aslı Murat: Doğurganlık haklarını güvence altına alacak adımlar atılmalı

Barolar Birliği İnsan Hakları Komitesi Başkanı ve Avukat Aslı Murat, "Ceza Yasası’ndaki hükümler güncellenmez, doğurganlık haklarını güvence altına alacak modern, erişilebilir ve bütüncül yasal ve kurumsal adımlar atılmazsa, daha çok kadın sağlığından olacak" dedi.

Kıbrıs Türk Barolar Birliği İnsan Hakları Komitesi Başkanı ve Avukat Aslı Murat, ilaç içerek 3 haftalık hamileliğini sonlandırdığı tespit edilen Anastasia Andrılasheva’ya yönelik sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı açıklamada, “Yine bir garabetle karşı karşıyayız” dedi.
Murat, basına yansıyan olayın ciddiyetle ele alınması gerektiğini belirterek, söz konusu kadının üç haftalık gebeliğini sonlandırdığı için uyuşturucu madde tasarrufu suçlamasıyla karşı karşıya kaldığını ve tutuklanıp ardından teminata bağlandığını anımsattı, üç haftalık gebeliğin doktor denetiminde yasal sınırlar içinde olması gerektiğini vurguladı.
Ceza Yasası’nın gebelik sonlandırma ile ilgili düzenlemelerinin güncel dünyadaki uygulamaların gerisinde kaldığını belirten Murat, yasal sürenin aşılması halinde çok kısıtlı durumlarda gebelik sonlandırmanın mümkün olduğunu hatırlattı. Devlet hastanelerinin ise yasal sürelere rağmen gebelik sonlandırma işlemini gerçekleştirmediğini kaydeden Murat, bu nedenle kadınların özel hastanelere yönelmek zorunda kaldığını dile getirdi.
Murat, ilacın nasıl temin edildiğine dair soru işaretleri olduğunu ve halk arasında “ertesi gün hapı” olarak bilinen ilaçların eczanelerden sorgusuz sualsiz alınabildiğini belirtti. Ceza Yasası’nın ilgili maddeleri uyarınca gebeliğin yasal sürede ve yetkili doktor kontrolünde sonlandırılmadığı takdirde suç sayıldığını kaydetti.
Aslı Murat, mevcut yasal düzenlemelerin güncellenmesi ve kadınların doğurganlık haklarını güvence altına alacak modern ve erişilebilir çözümler geliştirilmesi gerektiğini ifade etti. Aksi takdirde daha çok kadının sağlığının tehlikeye gireceğini belirterek, bu konuda gerekli adımların atılmadığına dikkat çekti.
Aslı Murat’ın açıklamasının tamamı şöyle:
"Bugün basına yansıyan bir haber, belki çoğumuzun gözünden kaçtı. Ama öyle bir mesele ki, hafife alınacak gibi değil, tam aksine, ciddiyetle ele alınması gerekiyor.
Bir kadın, üç haftalık gebeliğini sonlandırdığı ve uyuşturucu madde tasarrufu suçlamasıyla karşı karşıya kaldığı için tutuklandı ve ardından teminata bağlandı. Oysa üç haftalık gebelik, bir doktor denetiminde gerçekleşseydi yasa çerçevesinde yasal kabul edilecek bir süreydi.
İlk sormamız gereken soru şu: Bu kadına yönelik iddialar polise nasıl ulaştı? Süreç nasıl işledi? Hangi prosedürler uygulandı?
Ancak daha temel bir sorunumuz var: Ceza Yasası, gebeliğin sonlandırılmasına ilişkin düzenlemelerde dünyadaki çağdaş uygulamaların çok gerisinde kalmış durumda. Örneğin, tecavüze uğrayan bir kadın, eğer 10 haftayı geçtiyse, gebeliğini sonlandıramıyor. Yasaya göre yasal sürenin aşılabilmesi ancak annenin hayatının risk altında olması, doğacak çocuğun fiziksel ya da zihinsel engelli olma olasılığı ya da ömür boyu tedavisi olmayan kalıtsal veya bulaşıcı bir hastalığın varlığı halinde mümkün. Kadının evliyse eşinin rızasına bağlı olması ise artık neredeyse herkesin bildiği ama hala yürürlükte olan başka bir sorunlu madde.
Peki, yasal süre içerisinde yani 10 haftadan önce bu işlem devlet hastanelerinde yapılabiliyor mu? Hayır. Uzun zamandır kamu hastaneleri, yasal olsa bile gebelik sonlandırma işlemini gerçekleştirmiyor. Bu durumda kadınlar özel hastanelere yönelmek zorunda kalıyor, yani daha fazla para ödemek zorundalar. Gebelik takibinin ne ölçüde yapıldığını ise ayrıca araştırmak gerekiyor.
Bu olayda bir başka tartışılması gereken konu ise, kadının gebeliği sonlandırmak için kullandığı ilaca nasıl ulaştığı. İlacın adı açıklanmadığı için hangi koşullarda kullanıldığı bilinmiyor. Ancak halk arasında “ertesi gün hapı” olarak bilinen ilaçların, eczanelerden herhangi bir sorguya maruz kalmadan temin edilebildiği biliniyor.
Ceza Yasası’nın 168 ve 169. maddeleri açık:
Madde 168: "Herhangi bir kadın, çocuk oluşsun veya oluşmasın kendi çocuğunu düşürmek niyetiyle yasa dışı olarak zehir veya başka zehirli madde kullanırsa veya herhangi bir çeşit şiddete veya başka herhangi bir vasıtaya başvurursa veya bu gibi bir şeyin veya vasıtanın kendisine verilmesine veya üzerinde kullanılmasına izin verirse ağır bir suç işlemiş olur ve yedi yıla kadar hapis cezasına çarptırılabilir."
Madde 169: "Çocuk oluşsun veya oluşmasın bir kadının çocuğunu düşürmek için yasa dışı olarak kullanılacağını bildiği halde herhangi bir kişiye yasadışı olarak herhangi bir şey temin veya tedarik eden herhangi bir kişi, ağır bir suç işlemiş olur ve üç yıla kadar hapis cezasına çarptırılabilir."
Oysa bu olayda tutuklanan kadın, yasal süre içinde bu işlemi gerçekleştirmiştir. Eğer Ceza Yasası’nın 169A maddesine göre hareket edilip işlem Kıbrıs Türk Tabipler Birliği’ne kayıtlı bir kadın hastalıkları ve doğum uzmanı tarafından gerçekleştirilmiş olsaydı, cezai bir süreçle karşılaşmayacaktı. Ancak yukarıda belirtildiği gibi, devlet hastanelerinde bu hakkı fiilen kullanmak mümkün değil.
Sonuç? Yine sistemin doğurduğu bir adaletsizlikle karşı karşıyayız. Ceza Yasası’ndaki hükümler güncellenmez, doğurganlık haklarını güvence altına alacak modern, erişilebilir ve bütüncül yasal ve kurumsal adımlar atılmazsa, daha çok kadın sağlığından olacak. Ama dinleyen var mı?
Ne yazık ki, yok."
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.