“Türkiye ile komşu olmak tercih edilmiştir”
Kıbrıs sorunu, hayatımızı esir aldı, çocukluk, gençlik ve artık orta yaşlar.
Kaç nesil heba oldu, kaç nesil çaba gösterdi, enerji harcadı, adımlar attı, ilerledi, geriledi.
Hiç bitmeyen bir dava, davanın temsilcileri değişiyor, davaya dair değişen bir şey olmuyor.
Söyledim ya, nesiller yitip gidiyor, aynı belirsizlik bitmiyor.
Aralık 2015 de, bir kabul sırasında, dönemin KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı şöyle diyordu;
“Kıbrıs sorununun çözülmesi için yeni bir iklimin bulunuyor. Bu kez de soruna çözüm bulunamaması durumunda, yeni nesil Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rumlar ayrı ayrı ülkelerin halkları olarak yaşamayı isteyebilirler.
Çözüm için son şans olduğunu söylemek istemem. Ancak federal bir yapıyı öngören bir çözüm için bu neslin son denemesi olacağını düşünüyorum.”
Sonrası malum, Crans Montana süreci o dönem Kıbrıslı Rum lider Anastasiades’in iki devletli çözümü düşünebiliriz söylemini, Türkiyeli yetkililerle görüştüğü iddiaları ve bu günlere geliş.
Bu arada şunu da söylemek istiyorum, Kıbrıs sorunu her iki halkın ortak sorunudur ve her iki halkın kabul edeceği bir çözüme ihtiyaç vardır.
Kıbrıslı Türklerin dünyayla buluştuğu, siyasi eşitliği sağlayan çözüm, benim çözümümdür, adı, modeli ne olursa olsun, hepsinden önemlisi kabul edilebilirliğidir.
Crans Montana sürecinin önemli tanıkları var.
Zaman zaman neler yaşandığı anlatılıyor.
Beklenti de hayal kırıklığı da büyük oldu.
Geçtiğimiz günlerde Kıbrıs Cumhuriyeti eski Cumhurbaşkanı Anastasiades, o döneme ait özetle şu iddiaları dile getirdi;
“Mustafa Akıncı, Kıbrıslı Rumların endişelerinin görmezden gelinmemesi konusunda hassas davrandı. Eğer bizi bıraksalardı Kıbrıs sorunu çözülmüştü.”
Dönemin en etkili aktörlerinden biri elbette 4. Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı idi.
Ve Anastasiades’e şöyle yanıt verdi;
“Kıbrıslı Rumların kaygılarını anlayacak hassasiyeti gösterdiğim yönündeki sözleri için teşekkür ederim. Kıbrıs’ta her iki toplumun kaygılarını dikkate almadan bir sonuca varmak elbette mümkün değildi, değildir. Bu nedenle tüm müzakere sürecinde bu çerçevede hareket ettim, gerekli zamanlarda almam gereken inisiyatifleri de aldım.
Ancak şunu belirtmek durumundayım ki, o dönemde Türkiye yönetimi ile ilişkilerimin iyi olmamasına rağmen Crans Montana’daki başarısızlığın Türkiye’ye fatura edilmesi adil değildir, doğru da değildir.
Dilerdim ki benim Kıbrıslı Rumların kaygılarına gösterdiğim hassasiyeti, Sayın Anastasiades de Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitlik kaygıları konusunda gösterebilsindi. Federal hükümet ortaklık demektir. Bir ortaklıkta ise kararlar ancak iki tarafın onayı ile alınabilir.
Federal hükümette en azından bir Kıbrıslı Türk bakanın onayının aranması ilkesinin bile hala kabullenilememiş olması, adanın bölünmüşlüğünün devamından başka bir işe yaramayacaktır."
Mustafa Akıncı sonrasında bir başka açıklama ile konuyu özetledi aslında;
“Bu güzel adayı barış içinde birlikte yönetmek yerine, ada üzerinde Türkiye ile komşu olmak tercih edilmiştir.”
Bugün, bunları paylaşmak istedim çünkü hiçbir sorun ve çözüm tek taraflı değildir.
Ve ilk soru, bu bakış açısında değişiklik olup, olmadığıdır.
Tek taraflı bakmak, sorunu siyasi malzeme yapmaktan başka bir yere taşımaz.

Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.