Koridorların kesiştiği yer: Kıbrıs’ta tarihin düğümü

Yayın Tarihi: 15/05/25 07:35
okuma süresi: 6 dak.
A- A A+

Dünya yeniden şekilleniyor.

Bu kez sınırlar değil, koridorlar çiziyor geleceği.

Ticaretin, enerjinin ve stratejik ortaklıkların yolları, Doğu’dan Batı’ya yeniden tasarlanıyor.

Bu yeni haritanın ortasında ise, küresel dengeleri etkileyebilecek küçük ama kritik bir ada duruyor: Kıbrıs.

 

Trans-Hazar Koridoru, Çin’den başlayıp Kazakistan, Türkmenistan, Hazar Denizi, Azerbaycan ve Gürcistan üzerinden Türkiye’ye, oradan Avrupa’ya uzanan bir enerji, ticaret ve ulaştırma koridoru.

Bu hat, Avrupa Birliği için vazgeçilmez bir alternatif.

Ancak AB, Çin’in bu koridor üzerindeki etkisini dengelemek ve bölgesel istikrarı sağlamak amacıyla Türk devletleriyle stratejik iş birliği protokolleri imzalıyor.

Kazakistan gibi kişi başına 35 bin Euro’ya yaklaşan milli gelire sahip ülkeler, Rusya’nın Ukrayna’daki yayılmacı politikalarından duydukları endişeyle bu anlaşmalara yöneliyor.

Avrupa Birliği ise bu ülkelerle yaptığı protokollerde hem 12 milyar dolarlık yatırım garantisi sunuyor hem de güvenlik iş birliğini içeren maddeleri devreye alıyor.

Ancak AB bu protokolleri, bilindiği üzere ancak ve ancak tüm üyelerinin imzasıyla yürürlüğe koyabiliyor.

Kıbrıs Cumhuriyeti de bir AB üyesi olarak bu belgelerde söz sahibi.

İşte tam bu noktada, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin onayıyla birlikte BM’nin 541 ve 550 sayılı kararları da protokollere entegre ediliyor.

Bu kararlar, Kıbrıs’ta yalnızca tek meşru devletin tanınmasını, KKTC’nin tanınamayacağını ve çözümün federal bir çerçevede olması gerektiğini vurguluyor.

AB ile protokolleri imzalayan Türk devletleri, zaten Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla birlikte bağımsızlıklarını kazandıkları 1990’lardan beri Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanıyorlardı; ancak elçilik açma konusunda somut adımlar atmamışlardı.

Şimdi bu süreç hızlandı. Yakında tüm bu ülkelerin Kıbrıs Cumhuriyeti'nde, Lefkoşa’da büyükelçilik açmaları bekleniyor.

Bu da fiilen, iki devletli çözüm tezinin diplomatik sahada sürdürülemez hale geldiğini gösteriyor.

 

Bütün bu gelişmelerin ortasında ise Türkiye var.

Son günlerde PKK’nın silah bırakma açıklamaları, Suriye’de istikrarın sağlanması çabaları ve Türkiye-Yunanistan arasındaki diplomatik yumuşama, koridorlar için gereken güvenlik ortamını hazırlıyor gibi görünüyor.

Ancak yetmiyor.

Çünkü hâlâ Kıbrıs’ta bir çözüme ulaşılamamış olması, Trans-Hazar ile İMEK koridorlarının Akdeniz’de birleşmesini engelliyor.

İMEK Koridoru ise Hindistan’dan başlayıp, BAE, Suudi Arabistan ve İsrail üzerinden Kıbrıs’a, oradan Yunanistan ve Avrupa’ya ulaşan Batı destekli bir alternatif hat.

Çin dışı bir ittifak olan bu yol, ABD’nin QUAD (Hindistan, Japonya, Avustralya, ABD) ve Şangay Beşlisi’ne karşı kurduğu yeni küresel yapılanmaların bir parçası.

Bu yüzden bugün, yalnızca teknik değil, jeopolitik ve ekonomik açıdan da Kıbrıs’ta bir çözüm kaçınılmaz hale geldi.

 

Mart ayında yapılan 5+1 formatındaki gayri resmî Kıbrıs görüşmesi, Temmuz ayında BM Genel Sekreteri'nin gözetiminde, garantör ülkelerin katılımıyla yeniden gerçekleşecek.

Bu görüşmelerin amacı resmî müzakerelerin önünü açacak zemini yoklamak.

İlk toplantıda sınır kapılarının açılması, gençlik ve çevre komitelerinin kurulması gibi bazı yapıcı kararlar alındı.

Ancak bu toplantılar, BM’nin çözüm parametrelerini belirleyen bağlayıcı kararlarının alternatifi değil.

1977–79 Doruk Anlaşmaları, 11 Şubat 2014 Ortak Belgesi ve BM Güvenlik Konseyi'nin 541 ve 550 sayılı kararları, hâlâ çözüm sürecinin temelini oluşturuyor.

BM Genel Sekreteri de bu çerçevenin dışına çıkamaz.

Dolayısıyla, çözüm arayışı ancak bu mevcut kararlar temelinde yürütülebilir.

 

Ne var ki bugün Kıbrıs Türk tarafında bu parametreleri sahiplenip müzakereyi yeniden başlatacak bir siyasi irade eksikliği göze çarpıyor.

Sayın Tatar’ın dünyada hiçbir karşılık bulamayan iki devletli çözüm yaklaşımı, yalnızlaştırıcı ve etkisiz bir pozisyona sürüklüyor Kıbrıslı Türkleri.

Christodoulidis yönetimi ise bu boşluğu kullanarak gerek yargı yoluyla, gerek diplomatik hamlelerle inisiyatif alanını genişletmeye çalışıyor.

Bu gelişmeler ışığında, KKTC'de Ekim ayında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimi bir yol ayrımı niteliğinde olacak gibi görünüyor.

Ya dünyadaki dönüşüme gözlerini kapatan, yalnızlaşmış bir yapı olarak kalınacak...

Ya da federal çözüm temelinde, uluslararası hukuka ve küresel iş birliğine entegre bir yapıya geçilecek.

Kıbrıs artık yalnızca bir ada değil.

Doğu ile Batı’nın, güç ile uzlaşının kesiştiği tarihsel bir düğüm.

Ve bu düğümü çözmek, sadece halkların değil, yeni dünyanın gereği.


Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Kıbrıs Postası’nın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.