BİRAZ AYDINLIK

Mert MAPOLAR, C.Ht.
mertmapolar@gmail.com
Mert MAPOLAR, C.Ht.

Üstatdan toruna ‘Biraz Aydınlık’ köşe yazılarında 4. yıl dönümü...

Yayın Tarihi: 17/05/24 07:00
okuma süresi: 12 dak.

MERT MAPOLAR’IN KÖŞE YAZISINI SESLİ DİNLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ

Çok uzun yıllar önce, küçük çocukluk yıllarımda, Lefkoşa'nın tam merkezinde, Saray Önünde, "Kitap Sarayı" adını taşıyan o büyülü, vitrinli dükkânın kapısından, babamla ilk kez içeri adımımı attığımda, içimi bir heyecan kaplamıştı... O dönemin en büyük kitapçı dükkânıydı burası, ancak benim için sadece bir kitapçı değil, adeta bir aydınlar mekânıydı. Kıbrıslı Türk aydınlarının buluşma noktasıydı... Büyükbabam Hikmet Afif Mapolar'ın işlettiği bu yer, daha sonraları benim için, yaz tatilleri boyunca evim olmuştu... Çocukluğumun en değerli ve en anlamlı anılarından biri olan bu deneyim, bugünkü köşe yazılarımın da aslında temelini oluşturdu...

Dükkânın içi, kitap kokusuyla dolup taşarken, her bir sayfanın arasında sanki bir dünya keşfe çıkıyordu. Ancak en büyülü anlarım, büyükbabamın yanında geçirdiğim zamandı... O, yüksekçe bir yerde oturur, önünde bir daktilo bulunurdu. Daktilo, onun düşüncelerini kelimelere dökme aracıydı. O daktilonun tuşlarına basarken, sanki tarihin sayfalarına, geleceğe bir iz bırakıyordu... Etrafında, Kıbrıs'ın en aydın simaları bulunurdu. Kitaplar arasında, aydın insanların sohbetlerini dinler, yazacağı yazılar için notlar alır, fikir alışverişinde bulunurdu... Ben ise sessizce, onun yanında otururken, o büyük aydınların konuşmalarını dikkatlice dinlerdim. Onlar, düşünceleriyle, fikirleriyle beni büyülemişlerdi. Gözlerim, o konuşulanları izlerken, bazı şeyleri de, o yaşta sorguluyordum...

Bir gün, büyükbabam bana döndü ve dedi ki: "Mert, bilgi insanı aydınlatır, ancak paylaşıldığında güçlenir..." O an, içimde bir kıvılcım çakmıştı. Belki de ben de bir gün, yazılarımla bu aydınlık yolculuğuna katkıda bulunabilirdim...

O günlerde, kitapçı dükkânın kokusuyla, aydınların sohbetlerinin mürekkebiyle dolmuştu, çocukluk yıllarım... Dükkânın içindeki, o karakteristik kitapçı kokusu, sadece raflarda sıralanan kitapların kokusu değildi. Onlar, bilginin ve düşüncenin kokusuydu. Her bir sayfa, bir öğretiye dönüşürdü o kokuda. Her bir kelimede bir hikaye saklıydı. Ve ben, o hikayeleri keşfederken, kendi yaşam gerçekliğimi de bulmaya başladım...

Bugün, bu anıları hatırlarken, o dükkân ile birlikte, adı belki de hiç anılmayan, kahramanların bulunduğu o atmosferi, yeniden canlandırıyorum. Büyükbabamın mirasını taşımak, onun adını ve değerlerini yaşatmak, benim için bir görev haline geliyordu.

Kitap Sarayı'nda geçen, çocukluğumun, masalsı atmosferiyle büyüdüm... Oraya gelenlerin isimleri, tarih karşısında unutulmuş veya unutturulmuş olsa da, tüm bu insanlar, yüreklerde sonsuza dek yaşayacak olan, Atatürkçü yurtsever, aydın Kıbrıslı Türk insanlarıydı... Sorgulayan, gözlemleyen, düşünen Kıbrıslı, aydın bir Türk insanı olarak çocukluğumu, bu değerli insanların arasında geçirme fırsatı buldum. Ve bugün, onun torunu olarak, o çocukluk masalını yaşatmanın ve yaşamanın sorumluluğunu hissediyorum.

Büyükbabamın soyadını taşımak, sadece bir isim değil, aynı zamanda bir mirası yaşatma sorumluluğunu da beraberinde getiriyor... Onun anılarına hayat vermek, onun unutulmaması gereken önemli bir değer olduğunu hatırlatmak, bu anıları tekrar canlandırmak için, her bir kelimeyi sevgiyle yazıyorum. Çünkü o, benim için sadece bir büyükbaba değil, aynı zamanda bir yol gösterici, bir ilham kaynağı ve en önemlisi, anlamlı bir mirasın ta kendisidir...

Köşe yazılarımı kaleme alırken, adeta büyükbabamın yanında oturduğumu hissediyorum. Onun anılarını, düşüncelerini ve o dükkânın kokusunu yazılarıma nakşediyorum... Çünkü biliyorum ki, soy ismimle onun anılarına hayat vermek, onun unutulmaması gereken önemli bir değer olduğunu hatırlatmak, bu anıları tekrardan canlandırmak, en kutsal görevlerimden biri olarak içimizde yaşayacaktır...

Gözlerim, geçmişin hüzünlü perdesini aralarken, o dönemin isimsiz gerçek Kıbrıslı Türk kahramanlarını da düşünüyorum... Bugün, o dönemin acılarını ve zorluklarını taşıyan, ama umudu hiç kaybetmeyen, kimisi hayatta kimisi de hayatta olmayan tüm bu isimsiz kahramanların, ne kadar değerli olduklarını hatırlıyorum... Peki, toplum olarak yeterince onları anlayabildik veya anlatabildik mi tarih karşısında? Onlara ve anılarına yeterince sahip çıkabildik mi? Onları yeterince kalemlerimizle, gelecek nesillere aktarabildik mi var gücümüzle? Kıbrıs Türk toplumunun hayatta olan isimsiz kahramanlarına, ülke aydınlarına ve bunlarla birlikte, çocukluklarını, gençlik yıllarını silahların gölgesinde geçiren, bu ülkenin isimsiz kahramanlarına, şimdi yaşlanmış olan hayatta olan bu insanlara, gerçekten hak ettikleri değerleri verebildik mi? Kişi olarak, toplum olarak, ülke olarak onlara ne kadar değerler yükledik veya yüklüyoruz...

Onlar, isimsiz kahramanlar olarak aslında, bu ülkenin en büyük gerçek kahramanlarıdır...

Onların varlıklarını ve mücadelelerini hatırlamak, bizim onlara en büyük vefa borcumuzdur...

Varsın, birileri kendilerini bugün sahte kahramanlar ilan etsinler, gerçek kahramanlar hikayeleri ile birlikte umut olarak hep, bizlerle birlikte var olmaya devam edecekler...

Bu noktada hatırlamamız ve hatırlatmamız gerekenler çok fazla... Gerçek kahramanların gölgelendiği bir dünyada, sahte ışıklarla aydınlatılan yolların, sonunda karanlıklara dönüşebildikleridir...

Unutulan veya unutturulan gerçek kahramanlar, sahte parıltıların gölgesinde sessizce hüzünlenirken, sahte kahramanlar alkışlarla taçlandırılıyor...

Sahte kahramanlar maskeleriyle öne çıkarken, gerçek kahramanlar sessizce, özveriyle savaşarak unutuluyorlar...

Kahramanlık, sahte ışıklar altında göz kamaştırırken, gerçek kahramanlar sessizce gökyüzünde yıldızlar gibi, parlamaya devam ediyorlar aslında...

Başınızı, gökyüzüne kaldırıp bir bakın...

Gerçek kahramanlar unutulduğunda, sahte kahramanlar çoğalır; ancak kalplerdeki gerçek ışık, asla sönmez...

Gerçek kahramanlar sessizce gökyüzünde parlarlar, sahte kahramanlar ise, yapay ışıklarla süslü bir sahne kurmaya, hep devam ederler...

Unutulan gerçek kahramanlar, sessizlikte gölgeler gibi kaybolurken, sahte kahramanlar gürültüyle yükselir, ancak gerçeklikleri karanlıkta saklı kalmaya hep devam eder...

Sahte kahramanlar, gösterişli kelimelerle kalabalıkları etkilerler; gerçek kahramanlar ise sessizlikte yaşamlara dokunurlar, arkalarında hiç silinmemek üzere izler bırakırlar...

Zamanın akışında, gerçek kahramanlar unutulur, sahte kahramanlar ise yapay ışıklar altında yüceltilir. Ancak her yapay parıltı, gerçekliğin derinliklerinde soluk kalır...

Gerçek kahramanlar sessizlikte büyür, gözlerde parlar; sahte kahramanlar ise gürültüyle yükselir, kalplerde sadece bir anlık izler bırakır...

İşte gerçek kahramanlarla, sahte kahramanlar arasındaki farklardır bunlar...

Gözlerimiz, zamanla kararan bir dünyayı seyretmeye alıştı, unutulan kahramanların hatıralarını görmemek için, toplumumuz kör olmaya başlıyor... O dönemin isimsiz kahramanları, şimdi yok olup giden meşaleler gibi, yalnızca karanlıkta ışık saçanlar tarafından hatırlanıyorlar... Onların fedakarlıkları, çabaları ve var olma mücadeleleri, bugün yeterince takdir görmüyor... Ama bizler, onların mirasını yaşatma ve onların hatıralarını canlı tutma sorumluluğunu üstleniyoruz. Çünkü onlar, isimsiz kahramanlar olarak, aslında Kıbrıs Türk toplum tarihinin en büyük kahramanlarıdır... Bizler, onların hikayelerini daima yüreğimizde taşıyarak, gelecek nesillere aktarmaya devam edeceğiz... Onların izi, umudu ve direnci, asla unutulmayacak, unutturulmayacak...

Sevgili okuyucularım,

Bugün, bireysel ve toplumsal farkındalık köşe yazılarımda, 17 Mayıs 2020 tarihli ilk köşe yazım ile birlikte, dördüncü yıl dönümümü kutlamanın gururunu yaşıyorum... Yazılarımı yazma yolculuğuna başladığımda, sadece basit bir takım düşüncelerimi ifade etmek istemiştim... Ancak, bu yolculuk benim için sadece bireysel bir ifade aracı olmaktan, çok daha fazlası haline geldiğini görüyorum... Bu yolculuk, mesleki uzmanlığımla birlikte, bireysel ve toplumsal farkındalığı artırmak, ülkemi daha ileriye taşımak, büyükbabam Kıbrıs Türk Edebiyatı ve Basın Tarihinin gerçek duayenlerinden, Merhum Gazeteci-Yazar Hikmet Afif Mapolar'ın ismini hatırlatmak için, bir vesile haline gelmesiyle güçlenmiştir... Profesyonel mesleğimin dışında kesintisiz dört yıldır her hafta yazdığım köşe yazıları, toplumun nabzını tutmanın, değişimi ve gelişimi desteklemenin, güçlü bir aracı olduğunu, siz sevgili okuyucularımın yüksek ilgisi ve geri dönüşümlerinden dolayı, beni daha da motive etmiştir.

Köşe yazısı yazmaya, Kıbrıs Postası Gazetesi'nin saygın sahibi Polat Alper’in teşvikleriyle ilk adım olarak başlamıştır... Kendisi bana inandı ve kaleme sarılmam için cesaretlendirdi. Onun desteğiyle, köşe yazılarımda bireysel düşüncelerimi, toplumsal meselelere dönüştürme cesaretini buldum. Bu vesile ile de kendisine tekrardan, teşekkürlerimi iletiyorum...

Ancak bilinmesini isterim ki, bu yolculuğun en büyük ilham kaynaklarından biri de büyükbabam Merhum Gazeteci-Yazar Hikmet Afif Mapolar olmuştur. Onun "Biraz Aydınlık" adını taşıyan köşesi, yaşamı boyunca adeta bir meşale gibi toplumu aydınlatmıştı. Bugün, onun torunu olarak, aynı ismi taşıyan köşemde de aynı meşaleyi ileriye taşımaya, büyükbabamın bana bıraktığı bu mirası yaşatmaya ve daha da güçlendirmeye devam ediyorum...

Bu dört yıl boyunca, dedikodu yapmadan, kişiler ve isimler üzerinden gitmeden, ülke sorunlarına, öneriler ve çözüm yolları da sunarak, yazdığım farkındalık köşe yazılarımın, çok geniş olumlu etkisini görmek, beni derinden etkilemiştir... Yurt içinden ve dışından, her yaştan ve her kesimden çok sayıda insanın yazılarımı okuduğunu, geri dönüşümler ile, bu yolculuğun ne kadar anlamlı ve önemli olduğunu, her fırsatta bana gösterdiniz... Bu yönde her geri dönüş, bir adım daha ileri gitmemi sağlıyor ve bana cesaret vermeye devam ediyor...

Sevgili okuyucularım,

Bu dördüncü yıl dönümünde, Kıbrıs Postası ailesi olarak, sizlere tekrardan teşekkür etmek istedim... Sizlerle birlikte bu yolculuğu yapmak, bana büyük bir mutluluk ve gurur veriyor. Profesyonel mesleğimin yanında, bu kadar kısa sürede, en fazla okunan köşe yazarlarından biri olmama, layık görmenizden dolayı da, tekrardan her birinize teşekkürlerimi sunuyorum.

Gelecekte de, toplumumuz için, aydınlık yaratabilmek adına, hedeflerimizi daha da büyüteceğimizi bilmenizi isterim...

Biraz aydınlık için, birlikte yürümeye devam edelim.

Sevgi ve saygılarımla...


Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Kıbrıs Postası’nın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.