Bilgisizlik üzerine...

Yayın Tarihi: 13/04/21 12:59
okuma süresi: 8 dak.

Ana Muhalefet Partisi Lideri Tufan Erhürman, dün meclis kürsüsünde yaptığı konuşmasında "Cumhurbaşkanı Ersin Tatar'ın Kıbrıs sorunu konusundaki bilgisizliği inanılmaz" demiş.

Bunun üzerine cevaben bir açıklama yapan Cumhurbaşkanlığı ise Tufan Hoca'yı bilgisizlikle suçlamış. Ersin Bey neden kendi açıklama yapmadı da memurlarına açıklattı derseniz, muhtemelen çekinmiştir derim.

Açıklamada devamla, Tufan Hoca'nın bilgisizliğinin giderilmesi gerektiğini vurgulanıp, o bilindik hamaset edebiyatını da işin içine katarak, AB ile Rum-Yunan ikilisinin harekete geçtiği ve Türk tarafının iki devletli çözümün formülü aleyhine 'etkisizleştirme' başlatıldığı vurgulanmış. Bu noktada, CTP'nin AKEL ile geçen haftalarda yaptığı görüşmeye de atıfta bulunulup, bu görüşmenin ardından CTP'nin, AKEL'in görüşü olan 'tek yol federasyona' destek verdiği de belirtilmiş. Yani kısacası, CTP'nin, AKEL'den aldığı direktifle birlikte buna yöneldiği güya söylenmiştir.

CTP'yi ve liderliğini çok konuda eleştirdiğim bakidir. Tufan Hoca'yı, federasyon konusundaki söylemleri konusunda 'tutuk' bulduğumu da defalarca yazmış birisi olarak parmağımın arkasına saklanacak da değilim. Ayrıca son Cumhurbaşkanlığı seçimlerde aday olmasına karşı olduğumu bizzat kendisine ifade etmenin rahatlığıyla hata yaptığını da söylemekten geri durmam.

Ama CTP'nin varlık sebeplerinden en büyüğünün federasyon olduğunu, liderinin de bu şekilde düşünceye sahip birisi olduğunu, tabiri caizse, 'yiğidi öldür, hakkını yeme' diyerek vermeyi de bilirim.

Öte yandan 1980'lerin o soğuk savaş psikolojisi dolu yıllarında aynı ideolojik eksende bulunan CTP ve AKEL'in adayı Yunanistan'a bağlamak için birlikte çalıştığı, hatta kimi hamaset cephesi kaptanlarının 'Makine' isimli kitaplar yazıp, CTP'yi Rumcu ilan ettiği günleri bugünkü nesiller pek hatırlamaz. Ama ben hatırlarım. Babası CTP'ci olduğu için işinden aşından edilen bir ailenin çocuğu olarak o günlerin sendromlarını yaşayarak bilen birisiyim.

Bu minvalde, sağ hamaset cephesinin en çok sevdiği şeylerden bir tanesinin, AKEL'in 1971'de terk ettiği 'Enosis' tezlerine rağmen, partiyi 'Enosisci' olarak damgalamaya devam etmek olduğunu hala daha görebiliyoruz. AKEL'in neden o tezlerde olduğunu başka bir makale konusudur ama ufaktan bahsedecek olursam, o mesele tamamen ideolojik bir durumdu, işin milliyetçilikle hiçbir alakası yoktu diye eklemek isterim.

Bu bilgiler ışığında, aynı AKEL'in 2004 referandumunda, Ersin Beyler ve Tahsin Beyler önderliğinde coşan hamaset cephesinin sürekli ortaya attığı "federasyon Rum'a yama olmaktır" şeklindeki söylemlerine rağmen federasyona hayır dediğini herhalde hatırlatmama gerek yoktur.

Dolayısıyla, Tufan Hoca'nın makalenin girişinde alıntıladığım ve gayet doğru olduğunu düşündüğüm sözlerini daha geniş perspektife yerleştirmek gerekmekte ve yıllardır 'çözümsüzlük çözümdür' konforu içinde kılını kıpırdatmayan hamaset cephesinin Kıbrıs sorunu bilgisizliğinin okyanuslara sığamayacak kadar fazla olduğu tespitini buraya yazmak lazımdır.

Kaldı ki bunu ilk kez yaşamıyoruz.

2010'da Cumhurbaşkanı seçilen Derviş Eroğlu'nun da Kıbrıs sorunu konusunda yetersiz bilgiye sahip olduğunu ve Rum liderlerle yaptığı müzakerelerde pek konuşmadığı, bunun yerine Kudret Özersay gibi yeni nesil çözüm karşıtı kişilerin onun yerine konuştuğunu da biliyoruz. Hadi Kudret Hoca'yı üzmeyelim de onu 'çözüm karşıtı' yerine 'çözüm için ölüp bitmeyen birisi' diye niteleyelim.

Neyse, devamla, dün yapılan diğer açıklamalara bakacak olursak, UBP'nin çiçeği burnunda Genel Sekreteri Oğuzhan Hasipoğlu'nun, Tufan Hoca ve CTP Genel Sekreteri Erdoğan Sorakın'a verdiği cevabı da değerlendirmek lazımdır.

Zira yukarıda anlattığım gibi, sağ cenahın Kıbrıs sorunu konusundaki bilgisizliğinin tüm örneklerini Oğuzhan Beyler de göstermektedir. Mesela, kendisi bir avukat olmasına ve hukukla içli dışlı olmasına rağmen, Maraş'ın 'uluslararası hukuk temelinde' ama asla o temelde olmayacak şekilde açılması gibi bir şeyi savunmaktadır.

Uluslararası Hukuk, Maraş'ın eski sahiplerine, BM yönetiminde geri iade edilmesini emretmektedir. Oğuzhan Beyler, belli ki bu kısmı atlamakta ve Maraş'ı iskana açıp, KKTC toprağı yapmaya çalışmaktadır, adına da hukuk demektedir. Üstelik bunu TMK yoluyla yapacağını ifade etmektedir. Çorba gibi bir şey yani.

Yine açıklamasında kendilerinin ortaya attığı tezlerin ilk kez masaya konulduğunu söylemekte, en basitinden 1998 yılında Rauf Denktaş ve İsmail Cem'in birlikte ilan ettikleri 'konfederasyon' çözümü teklifini hiçe saymaktadırlar. Gerçi burada hata yaptıklarını, daha sonra sosyal medya üzerinden devam eden tartışmalarda itiraf etmişlerdir (kendisi değil) ama yine de buraya yanıldıklarını yazmak isterim.

Öte yandan yine Oğuzhan Beyler dünkü açıklamasında, Kıbrıs sorunu üzerine ne kendisinin ne de başka herhangi bir 'dava' arkadaşının yazmadığı kadar kitap yazan Tufan Hoca'ya ders vermeye çalışmakta ve 2006'lar da 2.Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat'ın girdiği 'Gambari süreci' denilen şeye atıfta bulunmaktadır.

Efendim, Oğuzhan Beylere göre, Crans Montana süreci oradan başlamış ve 2017'de de çökmüş.

Bu hesaba göre, kendi ruhani lideri Derviş Eroğlu'nun da 2010-2015 yılları arasındaki görev süresinde, Ersin Tatar'ın 'federasyon Rum'a yama olmaktır' şeklindeki tezi yani federasyonu sürdürdüğünü, 11 Şubat belgesiyle de bizi Rum'a yamalamak istediğini iddia etmek gayet mümkündür. Tabii Oğuzhan Beylerin unuttuğu şeylerden bir tanesi, Kıbrıs sorununun 'gazının çıktığı' 2010'lu yıllar sonrası olanlar ve konunun çok daha uluslararası bir noktaya sürüklendiği gibi şeyleri kendisine hatırlatmak isterdim ama hatırlamak istediğini sanmıyorum.

Dolayısıyla, yukarıda da atıfta bulunduğum şekliyle, yıllarca 'çözümsüzlük çözümdür' konforu içinde kılını bile kıpırdatmayan çözüm karşıtı cephenin, şimdi kalkıp da bize, yanı hayatını adanın birleştirilmesi için harcayan federal çözüm destekçilerine, tartışmaya katkı koyan CTP'li Eski Müzakereci Özdil Nami'nin de belirttiği üzere-Kıbrıs sorunu dersi vermeye çalışması komik olduğu kadar trajiktir de.

İşin gerçeği, bu arkadaşların Kıbrıs sorunu konusundaki bilgileri dardır, terminolojileri zayıftır, tarihsel süreçteki tahlilleri en basitinden yanlıdır ve içinde bulundukları camdan küre baştan başa Rum-Yunan ikilisi janrıyla bezenmiş, 'kapıdaki çifte düşman' sendromundan mustariptir.

Sadece Ersin Bey'i değil, tüm çözüm karşıtı cepheyi tek başına cebinden çıkaracak kadar Kıbrıs sorunu bilen, Türkiyeli yetkililerin yıllarca önünde ceket iliklediği tek Kıbrıslı Türk olan Rauf Denktaş bile hayatını adamasına rağmen, çok istediği iki devletli çözüme ulaşamamış, adayı taksim edememiştir.

Yani sizin 'ilk kez ortaya koyuyoruz' dediğiniz bu fikirler, hem merhumun hem de yıllardır bu boş hayalden illallah çeken Kıbrıs Türk halkının midesinde çoktan ekşimiştir.

Onun için size tavsiyem bu topa girmeyin. Cenevre'ye gidin, kabul edilmeyecek tezlerini ortaya koyun ve Rum-Yunan ikilisini çözümcü, bizi de 'çözüm karşıtı' ilan ettirip, geri dönün.

Böylece geçinip gidelim…Üç kuruşluk dünya zaten...


Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Kıbrıs Postası’nın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.