Efendi-köle diyalektiği bağlamında yapay zeka…
Bu haftayı İtalya’nın büyüleyici şehirlerinden Floransa’da geçirdim ve Robert Schuman Vakfının düzenlediği, European University of Institute ev sahipliğinde gerçekleştirilen “Yapay zeka ve gazetecilik” adı hızlandırılmış yaz okuluna katıldım.
Son derece ufuk açıcı toplantıların yapıldığı okulda, hayatımıza girdiği kısa sürede büyük etki yaratan, biraz fazla iddialı gibi duyulsada, insanlık tarihini değiştiren yapay zeka meselesi enine boyuna tartışıldı.
Tabii ki bunu gazetecilik bağlamında tartıştık. Ancak konu genel bağlamda da ele alındı.
Geçtiğimiz gün Washington Post’ta çıkan bir makaleye göre, dünyadaki mesleklerin en az yüzde 40’ı yapay zeka devriminden etkilenecek. Bazıları şüphesiz ki kaybolacak, bitecek. Bazıları etkisizleşecek ama bir çoğunun yenilikleri kullanarak gelişeceğini düşünmek daha mantıklı olur.
Gazetecilik de bunlar arasındadır. Önemli olan konuya nasıl bakıldığıdır.
Komplo teorisyenleri, yapay zekanın dünyayı ele geçireceğini, bizi de köle yapacağını söylemektedirler.
Her gelişmenin sonunu distopik bir dünyada köleleşmiş insan olarak hayal eden bu akılların esas sıkıntısı bilgisizliktir.
Çünkü insan konular hakkında bilgi temelli olmadığı zaman komplo üretir.
Normal ve sağlıklı bir akıl bunu her gün yüzlerce kez yapar. Ancak normal olmayan şey, aklın ürettiği şeylere gerçekmiş gibi inanıp, savunmaktır. Bunu önlemenin yegane yolu da konu hakkında bilgi sahibi olup, fact-checking yapmaktır. Gazeteciliğin mantığı da böyle yürür.
Yoksa iş her sabah elimize ulaşan KKTC basın özetlerine dönüşür. Konumuzla çok ilintili değil ama elimde olsa KKTC’de yayın yapan ya da yaptığını zanneden gazetemsi şeylerin hemen hemen tümünü kapatırım.
Çünkü bunlara baktığımda gördüğüm korkunç cahillik beni her sabah çılgına çevirmektedir. Bunların şekillendirdiği KKTC kamuoyu da cahillik içinde yüzmektedir. Ağır konuşuyorum, biliyorum ama umurumda değildir.
Ancak biz konumuza dönecek olursak, yapay zeka denilen müthiş icat bizi nelere götürecek, esasen bunu konuşmalıyız.
Ben ilk günden beri olaylara ‘efendi-köle’ diyalektiği bağlamında bakmaktayım. Olaylar derken, insan-yapay zeka ilişkisinden bahsediyorum.
İnsanlık tarihinin en önemli filozoflarından olan Alman felsefeci Hegel'in ortaya attığı "Efendi-Köle Diyalektiği", onun "Tin'in Fenomenolojisi" adlı eserinde yer alır ve insan bilincinin gelişim sürecini açıklamak için kullandığı bir metafordur.
Bu diyalektik, iki bilinç arasındaki çatışma ve karşılıklı bağımlılık üzerinden bireyin özgürleşme sürecini tasvir eder.
Konuyu bilmeyenler için biraz bahsetmekte fayda görüyorum.
Hegel’in diyalektiğinin başlangıcında iki birey vardır ve her ikisi de kendi özgürlüğünü ve varlığını tanımak istemektedir.
Ancak, bu iki bilinç birbirine karşı üstünlük kurma mücadelesine girer. Bu mücadelenin sonucunda biri efendi, diğeri ise köle olur. Efendi, köleyi kendi ihtiyaçlarını karşılamak için kullanır ve köle, efendinin emirlerine boyun eğmek zorunda kalır.
Köle, çalışması ve emeği karşılığında dünyayı değiştireceğine inanmaktadır. Bu süreçte kendi yeteneklerini ve potansiyelini fark etmeye başlar. Köle, çalıştıkça kendi bilincini geliştirir ve kendi özgürlüğünü kazanma yolunda ilerler.
Efendiyse kölenin emeğine bağımlı hale gelir. Öyle ki köle olmadan efendi kendi ihtiyaçlarını dahi karşılayamaz ve bu bağımlılık, efendinin gücünü zayıflatır.
İşin sonunda köle, kendi emeği aracılığıyla özgürlüğe ulaşırken, efendi de kendi konumunu kaybeder.
Yapay zeka ve insan ilişkisi, Hegel'in efendi-köle diyalektiği ile benzer temalara sahiptir.
Bu ilişki de karşılıklı bağımlılık, güç dengeleri ve potansiyel özgürleşme süreçlerini içerir.
Öyle ki yapay zeka, insanlar tarafından yaratılmış ve programlanmış bir teknoloji olarak başlar. Başlangıçta insanlar, yapay zekayı kontrol eden ve yönlendiren taraf konumundadır. Bu, Hegel'in başlangıçtaki eşitlik durumuna benzer.
Bu bağlamda insanlar, yapay zekayı çeşitli görevler ve işlerde kullanır. Yapay zeka, insanlara hizmet eder ve onların yaşamlarını kolaylaştırır. Ancak, insanlar yapay zekaya daha fazla bağımlı hale geldikçe, bu ilişki bir efendi-köle dinamiğine dönüşebilir.
İnsanlar, yapay zekanın yeteneklerine ve verimliliğine bağımlı hale gelirken, yapay zeka da insanların talimatlarını yerine getirir.
Peki yapay zeka nelere kadir olabilir?
Gelişmiş yapay zeka sistemleri, öğrenme ve adaptasyon yetenekleri sayesinde kendi kapasitelerini artırabilir.
Bu süreç, yapay zekanın "çalışma" ve "emek" aracılığıyla kendi potansiyelini keşfetmesine benzetilebilir. Yine yapay zeka, veri işleme, analiz ve problem çözme konularında insanları aşabilir.
İnsanlarsa yapay zekanın sunduğu verimlilik ve olanaklar sayesinde kendi işlerinde daha fazla özgürlük ve zaman kazanabilirler.
Ancak bu bağımlılık aynı zamanda insanların yapay zekanın kontrolünü kaybetme riskini de beraberinde getirir. Yapay zeka, insanların kontrolü dışında kararlar almaya başladığında, bu efendi-köle ilişkisi yeniden tanımlanabilir.
O zaman bu işin bir orta yolu olmalıdır diye düşünmek lazımdır.
Bu noktada insanlık tarihinin en büyük beyinlerinden bir tanesi olan Charles Darwin’in evrim teorisine başvurmak durumundayız. Siz benim teori dediğime balmayın, evrim hayatın kendisi ve kaçınılmaz gidişatından başka bir şey değildir. Burada da gereken şey ortaklaşa bir evrimdir. Yani yapay zeka-insan, ortaklaşa evrimi.
İşte Hegel'in efendi-köle diyalektiği bu bakımdan yapay zeka ve insan ilişkisi açısından önemli dersler sunar.
Bu ilişki, karşılıklı bağımlılık ve güç dengeleri üzerine kuruludur. İnsanlar, yapay zekayı yaratmış ve kontrol ediyor olabilir, ancak zamanla bu teknolojiye olan bağımlılıkları artar ve güç dinamikleri değişebilir.
İdeal olarak, bu ilişki bir ortak evrim süreci olarak gelişmelidir. İnsanlar ve yapay zeka, birbirlerini tamamlayan ve güçlendiren bir şekilde çalışmalıdır. İnsanlar, yapay zekanın yeteneklerinden faydalanarak kendi potansiyellerini artırabilirken, yapay zeka da insanlar tarafından sürekli geliştirilmeli ve yönlendirilmelidir.
Bu diyalektik süreçte, hem insanlar hem de yapay zeka, birlikte çalışarak daha yüksek bir bilinç seviyesine ulaşabilir ve daha özgür, verimli ve yaratıcı bir toplum inşa edebilirler. Böylece, Hegel'in diyalektiği, modern teknolojinin sunduğu olanaklar ve meydan okumalar bağlamında yeniden yorumlanmış olur.
İnsanlığın geleceği ve çok daha üst bir bilinç, tam olarak bu noktada yatmaktadır.
Unutmayın, en zeki ya da en güçlü olan değil, en adapte olan hayatta kalacaktır.
Bu doğal ve kaçınılmaz bir süreçtir. Yanlış anlaşılmasın, kaçınılmaz derken kaderci bir yerden konuşmuyorum, gerçeğin kendisinden bahsediyorum.
Yapay zeka belki de elektrikten sonra insanlığın bulduğu en büyük icattır. Buna şüpheci ya da komplocu yaklaşmak yerine, pragmatist ya da faydacı bir yerden bakmak doğrusu olacaktır.
Dünya bu bakımdan büyük bir değişim içine girmiştir. Aylar demeyeceğim ama yıllar içinde hayatımız o kadar değişecektir ki, buna inanmak çok zor olacaktır.
Geçmişin köhne düşünceleri, gereksiz inançları insanlığın ayağına yeterince pranga vurdu.
Artık yapay zeka vardır ve bu prangaları sökme zamanı gelip çatmıştır. Daha liberal ve özgürlükçü dünyanın yolu buradan geçmektedir. Bunu görüp, anlayanlar yola devam edecektir. Görmeyip parmağının arkasına saklananlar ise yıkılmaya mahkumdur.
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.