İz bırakan bir kitap
Tam bir yıl önce, bu günlerde İzmir’de bulunuyordum. Kaldığım otelin yakınlarında sahaf görünümünde bir kitapçı görürkenden daldım. Gezmekten en hoşlandığım yerlerdendir buraları. Orada Zülfü Livaneli’nin “Serenad” kitabını gördüğümde çocuk gibi sevinmiştim. Livaneli’yi daha çok müziği ile tanırım. Ödüllü bir yazar olduğu halde kitaplarını yeni okumaya başladım. Serenad’ı hemen kapıverdim, çünkü çok şeyler duymuştum hakkında.
Geçen gün, tam bir yıl sonra elimden düşürmeden okuduğum ve üzerimde çok derin izler bırakan bu önemli kitabı kitaplığımdan alıp yeniden okudum. Kitabın tarih bağlantısı hakkında uzun uzun yazmayacağım. İnternete “Mavi Alay” ve “Struma Gemisi” yazarsanız olaylar tüm dehşet dolu ayrıntıları ile karşınıza çıkacaktır. Bir kez daha her milletin geçmişinde utanç verici olaylar olduğunu bize hatırlatan çok değerli bir eserdir gerçek yaşanmışlıklardan esinlenerek yazılan Serenad.
Az insanın bildiği, tarih kitaplarında öğretilmeyen gerçeklerin yanısıra, Serenad çok hazin bir aşk hikayesini de Livaneli’nin o eşsiz tarzı ile okurlara sunmaktadır.
Kitapdaki müzik bağlantısına gelince. Kitabın başlığı “Serenad” (Serenade), Avusturya’lı besteci Franz Schubert’in bir bestesinin ismidir. Gerçek hayatta yaşanmış olayları anlatan romanın gerçek olmayan kahramanlarından Alman profesör Dr. Maximilian Wagner bu müthiş eserden esinlenerek eşi Nadia için aynı isimde bir parça besteler. Profesör 69 yıl sonra bir konferans için İstanbul Üniversitesi’ne davet edilir. İstanbul’dan ayrılmazdan önce beraberinde getirdiği kemanını alıp Şile’de denizin çılgın dalgalarına aldırmadan, dondurucu soğukta donmak pahasına Nadia için bestelediği “Serenade” parçasını çalar. Nadia o bölgede havaya uçurulan “Struma” gemisinin bedbaht yolcularındandı.
Geçen yıl İzmir dönüşü uçaktan inerkenden arabamı park yerinden aldığımda ilk işim Schubert’in “Serenade” bestesini playlistime alıp onu dinlemek olmuştu. Bu yazıyı yazdığım an yine o eşsiz klasiği dinlerken Maya, Maximilian, Nadia, Maya’nın babaannesi ve anneannesini ve onlar gibi (ama gerçek hayatta) onbinlerce, yüzbinlerce, milyonlarca insanın yaşadıkları dehşetli dramı düşünüyor ve gözlerim nemleniyor.
Büyük trajedilerin yaşandığı şehirleri ziyaret etmek bana dayanılmaz bir işkence gibi gelir. Ancak Serenad romanını okuduktan sonra Şile’yi ziyaret edip Struma gemisinde yaşamları acımasızca sonlandırılan insanlar anısına denize, Romanya’da Drau nehrine atlayıp intihar eden 3000 insan anısına nehre birer deste karanfil atmak şart oldu. Ayrıca Kızılcık Nehri’ne atlayıp intihar eden 2000 insanın anısı için de.
Serenad aynı zamanda Türkiye’nin Batılılaşma sürecinde bilmediğimiz yığınlarca gerçeği anlatan çok değerli bir kitaptır. Özellikle üniversite eğitim sisteminin kurulması konusunda çok ilginç bilgiler öğrendim kitaptan.
Kitaptaki bazı ayrıntılar: 1933 yılında Türkiye Cumhuriyeti Bakanlar Kuruluna Profesör Albert Einstein imzalı bir mektup gönderilir. Evet, meşhur bilim adamı Einstein. Mektupta Almanya’da artık görev yapmaları mümkün olmayan Yahudi asıllı 40 kadar bilim insanının bilimsel ve tıbbi çalışmalarına Türkiye’de devam etmelerinin sağlanması” rica edilmektedir. Mektupta, bilimcilerin çalışmaları karşılığı bir yıl hiç bir karşılık beklemeyecekleri ayrıca belirtiliyordu.
Önce zamanın Başbakanı İsmet İnönü tarafından reddedilen bu talep sonraları Atatürk’ün devreye girmesiyle kabul edilir ve 40 değil, birçoğu Yahudi kökenli 190 bilim insanı Almanya, Avusturya ve Prag’dan Türkiye’ye gelip ülkenin batılılaşma, modernleşme sürecine çok önemli katkılarda bulunurlar. Türk müzik eğitiminin kurulmasına öncülük eden Paul Hindemith, Türk şehirciliğine büyük katkılar yapan Ernst Reuter, İstanbul Üniversitesi Ekonomi Fakültesi’nin kurulmasında büyük rol oynayan Fritz Neumark, hukuk bilimi ve pratiği konularında büyük katkısı olan Ernst Hirsch, dünya edebiyatının en önemli eserlerinden sayılan Mimesis’in yazarı (Batı Edebiyatında Gerçekliğin Tasviri) Erich Auerbach bu bilim insanlarından bazılarıdır. Bu eseri İstanbul’da yazan Auerbach, İstanbul Üniversitesi’nin yeni kurulan Yabancı Diller Okulu’na yaptığı katkılarla da tanınmaktadır. Alman tarihçi Klaus-detlev Grothusen’in bir konferansta yaptığı konuşmayı içeren bu linkten konu üzerine bilgi edinilebilir. 1933 Yılından Sonra Alman Bilim Adamlarının Türkiye'ye Göçü | Ekim 1981, Cilt 45 - Sayı 180 | Belleten
Bazı kitaplar var ki okuyucuyu araştırmaya teşvik ederek daha fazla bilgiye ulaşmasını ve ufkunun genişlemesini sağlar. “Serenad” önemli bir örnek. Mutlaka bulup okuyun.
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.