İstanbul’da turist olmak

Yayın Tarihi: 23/11/25 09:00
okuma süresi: 7 dak.

Yıllardan sonra İstanbul’da birkaç gün turist gibi yaşadık. Üç yıl önce tek başıma gitmiştim ama o kısa bir etkinlik içindi ve gezmeye vakit ayıramamıştım.

20 kadar yıl öncesinden bugüne çok şeyler değişti bu gizemli şehirde. Trafik sorunları daha da arttı, nüfus artışı yüzünden artık binalar göklere tırmanır oldu, kalabalıklar halâ baş döndürüyor. Olumsuzluklar çok, ama güzellikler de bir o kadar fazla. Feribotla Kadıköy’den Eminönü’ne seyahat ederken şahit olduğunuz o eşsiz görüntüyü dünyanın hiçbir yerinde göremezsiniz örneğin. Pierre Loti Tepesi’nde İstanbul’un panoramik görüntüsünü demli çayınızın eşliğinde yudumlarken hissettiğiniz huzuru başka yerde hissedebilir misiniz, bilmiyorum.

İlk gece bavullarımızı otel odamıza bırakıp dışarı fırladığımızda gece saat 10’30 a gelmek üzereydi. Resepsiyondaki genç çalışan bize nerede yemek yiyebileceğimizi tarif ettikten sonra “kendinize çok dikkat ediniz” dedi. Uzun bir yürüyüşten sonra küçük, toprak bir çay bahçesinde bir grup genç bizi selamladı. Ürkmedik. Biraz ötede kapanmak üzere olan köfteciye dalıverdik. Sahibi bizi dostça karşılayıp masa gösterdi. Ama şefin canı sıkıldığı belli idi. Nefis Sultanahmet köftelerimizi ve tadına doyum olmaz acılı salatamızı afiyetle yedikten sonra şef de dahil, güler yüzlü personel tarafından uğurlandık. O bölgede hiç de kendimizi güvensiz hissetmedik doğrusu.

İlk tam günümüzde tabii ki ilk durak yerimiz Kapalı Çarşı oldu. Bizimle birlikte gelen baldızım ve eşi İstanbul’a yabancı oldukları için rehber olduk onlar için. Otelin bizim için çağırdığı Karadenizli taksici hayat hikayesini anlattı resmen bize yol boyunca. Bana telefonundan Trabzon’daki evinin, kendisinin, ailesinin fotoğraflarını gösterdi durmadan. Taksiyi sürdüğü esnada hem de! Beyazıt Meydanı’nda bizi bırakınca taksiden nasıl kaçacağımızı bilemedik! Orada İstanbul Üniversitesinin tarihi Beyazıt Kapısı’nı görmek beni çok mutlu etti.

“Türkçeniz çok güzel”. Sıklıkla duyduk bu sözü İstanbul’da, özellikle Avrupa yakasında iken. Sadece bana söylense anlarım! Önceleri “Kıbrıslıyız” diye cevap verdik, ama sonra işi gırgıra vurup, “çok zekiyiz, hemen alışıverdik” gibi cevaplarla hem kendimizi hem yorumu yapanları eğlendirdik. Alaaddin’in mağarasına salıverilmiş bir çocuk gibi hissedersiniz bu sihirli mekânda. Koskoca Çarşıda kendim için ne aldım bilir misiniz? Nostaljik duygular etkisinde kalarak bir topaç aldım… Renkli bir topaç. Bizim zamanımızdaki topaçlara benzemiyor bunlar. Modernize edilmişler. Orada birkaç saat geçirdikten sonra soluğu Ayasofya ve Sultanahmet Meydanında aldık. Ayasofya’ya girmek için çok uzun bir kuyruk oluşmuştu. Zaten £50.00 verip girmeye hiç niyetimiz yoktu. Daha önce defalarca ziyaret etmiştik oraları.

Bir turist için İstanbul’un en olumsuz tarafı tarihi, turistik yerleri ziyaret ücretleridir. Bacanağım Hüseyin’in en çok görmek istediği Topkapı Sarayı’nı ziyaret etmek için kişi başı £55.00 ödedik. £13.00 da kuyruğun önüne geçmek için rehbere verdik. Rehber bizi tüm sarayı gezdirmek için £70.00 talep edince isyan bayrağını çektik. Çektik çekmesine ama rehbersiz kocaman sarayın sadece bir çeyreğini gezebildik, çünkü her bölüme girmek için upuzun kuyruklarda beklemek gerekiyordu. Düşününüz, sadece bir yeri gezmek için kişi başı £100.00. Dört kişilik bir ailenin birkaç günlük İstanbul ziyaretinin giderini artık siz tahmin edin.

Üçüncü günümüzü Asya yakasına ziyaret ile taçlandırdık. Yıllar önceki sayısız İstanbul ziyaretlerimizde hep Asya yakasında kalırdık. Rahmetlik teyzem ve Büyükannem Kartal, Maltepe’de yaşıyorlardı ve otelde kalmamıza izin yoktu! Çok severdim Bağdat Caddesinden, Şükrü Saraçoğlu Fenerbahçe Stadyumundan geçip Kadıköy kıyısına inip oralarda gezmeyi. Salı günleri teyzem bizi Salı Pazarına götürürdü. Çok eğlenceliydi bu geziler. Geceleri Süreyya Plajı’na inip Paşabahçe mağazasında alışveriş yapmayı, o bölgelerdeki deniz kıyısındaki restoranlarda yemek yemeyi, bölgedeki marketten, Maltepe’den tatlı, fındık, fıstık, pastırma almayı çok özlerim. Teyzemi, büyükannemi de.

Bu gezimizde de kendimi en rahat hissettiğim bölge oldu Kadıköy. Bu bölgenin ilerici politik geçmişini bildiğimden olacak. Tarihi tramvaya kalabalıktan binemedik ama hattı takip edip Moda’ya doğru yürüdük. Aldığım rehber kitapçığında Moda’da şemsiyeli bir sokak görmüştüm. Sorduğumuz kimse sokağın nerede olduğunu bilmedi. Şemsiyeleri kaldırmış olmalılar! Güzel bir kafe bulup oturup dinlendikten, nefis çukulatalı kek yedikten sonra feribotu alıp geri Eminönü’ne döndük.

Gece İstiklâl Caddesinin kalabalığından sıyrılıp Beyoğlu’nun nefis dar sokağından geçerken müzik aleti satan ünlü dükkanların arasına sıkışmış bir kitapçı gözüme çarptı. Orada Elif Şafak’ın İngilizcesini okuduğum “There are Rivers in the Sky” kitabının Türkçe versiyonu “Gökyüzünde Nehirler Var” kitabını görünce çok sevindim. Onu ve Livaneli’nin çoktandır okumak istediğim “Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm” kitabını alıp yaşlı kitapçı ile sohbet ettikten sonra gruba katıldım. İstiklal Caddesinin başlangıcına dönüp tarihi lokantada nefis bir kebap yedikten sonra otelimize döndük.

Son sabahımız eşsiz güzellikteki Pierre Loti Tepesinde geçti. 1870 İle 1913 yılları arasında İstanbul’u defalarca ziyaret eden ve İstanbul ve Türk hayranı Fransız yazar Pierre Loti’nin sıklıkla ziyaret ettiği bu güzel yerde birkaç saat geçirdikten sonra otelimize dönüp yolculuk hazırlıklarına başladık.

Geri döndükten sonra bizimle aynı dönemde İstanbul’da zehirlenerek hayatlarını kaybeden Böcek ailesinin trajik hikayesini öğrenmemiz herkes gibi bizi de çok üzdü. Onlara Allah’tan rahmet ve geride kalan ailelerine baş sağlığı ve sabır dileriz.


Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Kıbrıs Postası’nın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Ertanç HİDAYETTİN yazıları