Biz zor olanı isteyelim

Yayın Tarihi: 25/04/25 07:30
okuma süresi: 4 dak.
A- A A+

Üzülmek, söylemek ve söylenmek, kendini anlatmaya çalışmak, hiçbir şeyi değiştirmiyor.

Bildik inanış, tavır ve bakış açısı yıllardır devam ediyor.

Türkiye Cumhuriyetinin yönetim kademesi, Kıbrıslı Türklerle ilgili kırıcı, incitici, üzücü yaklaşımlara, söylemlere devam ediyor.

"Türkiye gazetesinde yer alan habere göre, 21 Nisan'da yapılan AKP MKYK toplantısında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde (KKTC) liselerde başörtüsüne serbestlik getiren kararın ardından yaşanan tartışmalar gündeme geldi.

Edinilen bilgiye göre, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, yaşanan gelişmelere tepki göstererek;

“Bu, hadsizliktir. Önümüzdeki günlerde KKTC’ye bir ziyaret yapacağız. Gerekli mesajları orada vereceğiz. Bunları sıkılamazsan hadlerini bilmiyorlar” dedi."

Burada bir avuç insan, kendi yaşam alışkanlıkları için yıllardır mücadele ediyor.

Bu tür söylem ve yaklaşımlar ilk değil, son da olmayacak ve kimseye bir faydası yok.

Geçen hafta Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Oktay Saral sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada sert ifadeler kullanmıştı;

“KKTC’nin Boşbakanı hoş konuşmamış, boş konuşmuş. İmam efendi, başörtüsü düşmanlığı mı yapmalıymış. Yazık çok yazık, şu Kıbrıs’ı bir türlü Rum’luktan kurtaramadık.”

Konu, hatırlanacağı gibi, okullarda türban ve Hamitköy cami imamının yaptığı hadsiz yorumlar sonrası, görevden uzaklaştırılması idi.

KKTC makamları, siyasi partiler, bakanlar, milletvekilleri, sivil toplum, sosyal medya alanı, her kesim bu sözlere tepki göstermişti.

UBP milletvekilleri, bakanlar ilk kez bir Türkiyeli makama tepki koymuş, üstelik çok sert ifadeler kullananlar olmuştu.

Başbakan Ünal Üstel de sistem dolu sözleri, Türkiye dönüşü, kendisini havaalanında karşılayan partililer hitaben söylemişti.

Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan yaptığı söylemle, hem Başdanışmanına sahip çıktı, hem de bu yönde oluşan tepkilere cevap verdi.

Başdanışman ne özür diledi, ne de görevden alındı, aksi Sayın Erdoğan bir yerde "ben de böyle düşünüyorum, dile gelenler benim düşüncelerimdir" dedi.

Değişen bir şey olmayacak ama biz en zorunu istiyoruz.

En zoru derken, ilk önce en kolaydan başlayalım.

Nedir en kolayı? Kendi kendini yemek, yıpratmak, kırmak, dökmek, telafisi zor ortamlara girmek, gerilmek, başka alanlarda yapılacak işbirliği ve dayanışmayı törpülemek, zorlamak, dayatmak.

En zoru nedir? Birlik olarak, dışa karşı aynı çizgide durmak, mücadele etmek.

Keşke bu konuşmalar, bu kararlılık, Kıbrıslı Türklerle ilişki kurmaktan çekinen Türk devletlerine karşı gösterilse.

İsrail'e, Ortadoğu’daki yeni şekillenmeye, Kıbrıslı Türkler dışarıda bırakılırken, Kıbrıs adasının bölgedeki yeni rolüne karşı, ortak politika ile beraberce mücadele edilse.

Zaman aleyhimize, hem Türkiye'nin, hem KKTC'nin.

Bugün içinde olduğumuz ortam, en çok kimleri sevindirir?

Bu sorunun cevabı çok anlam içerir.

Bu ülkede yaşayan hiç kimse bu yaşananlardan mutlu değil.

Evet, zoru istemeli, zoru aşmak için birlikte, beraberce, kırıp dökerek değil, diyalog ve anlayışla.

Bu yazdıklarım bir şey değiştirir mi?

Elbette hayır, fakat zaman içinde ne kadar doğru olduğu anlaşılacak, en azından umudum bu yönde.


Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Kıbrıs Postası’nın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Erçin ŞAHMARAN yazıları