Yine bir rapor, az biraz umutsuzluk ve tükenen ömürler…

Yayın Tarihi: 05/05/25 13:00
okuma süresi: 6 dak.
A- A A+

Bir kez daha yollardayız. Artık yılan hikâyesinden öte, tam bir keşmekeşe dönen Türkiye’nin çoktan dondurulmuş AB üyeliği ve onun ilerleme raporu görüşmeleri için Strasbourg’a gidiyoruz. Demokrasiden her yıl biraz daha uzaklaşan, iyice otokrasiye dönen Türkiye’nin bu yılki raporu, 19 Mart’ta tutuklanan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun etkisiyle daha da vahim bir hal almış durumda.

Geçtiğimiz hafta Dış İlişkiler Komitesi’nde, 48 evet, 3 hayır ve 23 çekimser oyla kabul edilen taslak rapor, “Türk halkının geniş kesimlerinin AB üyelik sürecini desteklemesine ve bu yönde arzusu olmasına rağmen, Türkiye’nin AB üyeliği süreci devam edemez” cümlesiyle başlıyor.

Türk hükümetinin mevcut demokrasi noksanlıklarını giderme konusundaki adımları atmamasının kalın çizgilerle vurgulandığı raporda, Türkiye’nin AB’ye tam üyeliği yerine stratejik partnerlik türü bir ilişki kurma fikrinin, birlik içinde taraftar toplamaya devam ettiği yazıldı.

AB’nin standart kriterlerinin herhangi bir şekilde pazarlık konusu olmayacağının bir kez daha belirtildiği raporda, İmamoğlu’nun tutuklanması olayı geniş yer tutarken, bunun ‘siyasi bir adım’ olduğu belirtiliyor. Türkiye’nin demokrasi endeksinin son yıllarda endişe verici bir şekilde gerilediğine dikkat çekilen raporun taslak metninde Kıbrıs’la ilgili 7 sert madde var. Suriye ve Irak konularında da sıkıntılı paragraflar var. 

Ancak Salı gecesi AP’de görüşülecek olan raporun sonuç bildirgesinde Kıbrıs’la ilgili daha da sert paragrafların olacağı muhakkak.

Hele de hafta sonu yapılan Külliye açılışında, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın verdiği çözümsüzlük mesajları sonrası buna kesin gözüyle bakabiliriz.

Tam bir dayatma ve Kıbrıslı Türkleri görmezden gelen, yok sayan bir anlayışla inşa edilen, tekbirlerle açılan Külliye’nin hoş karşılanmayacağı bir gerçek.

Öte yandan Erdoğan’ın verdiği çözümsüzlük mesajları, asla kabul edilmeyecek iki devletli model ısrarı, Rumlara gözdağı vermesi, tehditlerin havada uçuşması Strasbourg’ta hoş karşılanacak hususlar değil.

Fakat bütün bu olumsuzluklara rağmen taslak raporda, Türkiye’nin stratejik bir partner olarak tanımlandığı, özellikle de güvenlik ve mülteciler konusunda öneminin vurgulandığı paragraflar da mevcut.

Türkiye’nin NATO üyesi olduğunun altının çizildiği raporda, Avrupa’nın güvenliği için kilit bir rol oynadığı, Karadeniz, Ukrayna ve Orta Doğu’da önemli bir pozisyonda olduğu göz ardı edilmiyor. Bu bağlamda stratejik bir partner olarak tanımlanan Türkiye ile ‘dinamik bir ilişki’ arzulandığı, bunun için de olumlu diyaloğun devamının önemi rapora yansımış durumda. Dediğim gibi, taslak olan bu raporun tümünü görünce durumu daha iyi anlayacağız.

Ancak yıllardır konuştuğumuz, Kıbrıs sorununun çözümünün Türkiye’nin AB üyeliği sürecine bağlı olduğu paradigmasının, üyelikten güvenlikten sorumlu stratejik partnerlik noktasına kaydığını söylemek çok doğru olur. Tabii ki bu durumun farklı boyutları olur.

Mesela, Türkiye’nin istenilen AB kriterlerini yerine getirmeme lüksünün artması gibi.

Mesela Türkiye’nin Gümrük Birliği modernizasyonunu üyelik sürecine değil de güvenlik sağlama, mültecilere blokaj yapma pazarlığına bağlaması gibi. Bunlar kuşkusuz, Kıbrıs sorununun çözümünün işin odağından kaçması, yitmesi anlamına da geleceğinin farkındayız. Son günlerde artan enteresan ‘yatak arkadaşlıkları’ haberlerinin temelinde de bu yatmaktadır.

Her ne kadar Erdoğan açılış töreninde kesin bir dille “Adil ve kalıcı bir çözüm olmadan, bizim Rumlarla ticaret yapmamız, onlara liman açmamız mümkün değildir” dese de, Türkiye ile Kıbrıs Cumhuriyeti arasında bir çeşit arka kapı diplomasisinin devam ettiğini sağır sultan bile duydu desek yalan olmaz. 2021 Cenevre Zirvesi’nde, Türkiye’nin bir çırpıda reddettiği ‘Maraş’a karşılık Ercan’ formülü de, yeni alanın açılması sonrası gündeme tekrar getirilmiştir.

Hafta sonu Rum basınına da yansıyan haberlerde, kuzeyin bir çeşit ‘Tayvanlaşma’ içine girdiği, Erdoğan’ın bir liman karşılığı Ercan’a uluslararası uçuş talep ettiği, su ve elektrik tedariki gibi konuların da iş birliği adı altında konuşulduğu iddiaları ortalarda dolaşıyor zaten.

Kıbrıslı Türk tarafının ortalarda olmadığı, Ersin Tatar’ın iyice piyonlaştığı bir denklemde, Nikos Hristodulidis’in muhatabının artık Türkiye olduğu ayyuka çıkmış durumda.

Ekim ayında yapılacak seçimlerde bu durumun değişebileceğine yönelik inancım var mı diye soracak olursanız, cevabım belirsizdir.

Bir kere Türkiye, şu anda ısrar ettiği modelde devam edecekse, yine Tatar’la yola çıkacaktır demek mantıksız olmaz.

Seçimin favori adayı Tufan Erhürman’ın seçilmesi tamamen Türkiye’ye bağlıdır.

Erhürman, CTP’nin adayıdır. CTP federasyoncudur. Erhürman, CTP içinde federasyon kelimesini en az kullanan isimdir.

Bu utangaç federasyonculuk Türkiye’nin rızasını getirir mi? Bence getirmesin!

Federasyonu ağzına almadan, bütünlüklü çözüm diyerek işin içinden çıkılacaksa, vay halimize diyorum!

Sabah akşam bozuk plak gibi ‘siyasi eşitlik’ üzerinden muhabbet çevrilip, Hristodulidis’le suçlama oyununa girilecekse vay babam vay diyorum!

Şaka maka benim galiba acilen antidepresana başlamam gerekiyor, yoksa delirip Tahsin abiden önce dağlara çıkacağım!

Yaş olmuş 52, bir ömrü Kıbrıs sorununda yedik, hâlâ daha da yemeye devam ediyoruz.

Yine de pes edecek değilim!

 

 


Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Kıbrıs Postası’nın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Alexy Flemmings06/05/25 08:14
KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ’nin (KKTC) YASALLIĞI tüm dünyada kanıksandı ULUSLARARASI MAHKEME KARARLARI VE ÜLKELERİN ULUSAL MAHKEME KARARLARI 02.08.1975: Viyana: Birleşmiş Milletler gözetiminde Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar arasında GÖNÜLLÜ NÜFUS DEĞİŞİM ANLAŞMASI imzalanmış ve bu Anlaşma uygulanmıştır. 24.04.2004: Birleşmiş Milletler gözetiminde yapılan referandumda, Kıbrıs'ın birleşmesi Rumlarca REDDEDİLMİŞTİR.  BM Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 1983/541 sayılı bildirgesi BAĞLAYICI DEĞİLDİR Avrupa Adalet Divanı’ndaki (European Court of Justice; ECJ) (27.09.1988; Case 204/86 davasında) Avrupa Birliği Konseyi Başsavcısı: BM Güvenlik Konseyi’nin 1983/541 sayılı bildirgesi, BAĞLAYICI DEĞİLDİR. 04.08.1986’da Yunanistan, Avrupa Birliği Konseyi’ne(destekleyici müdahil: Avrupa Komisyonu) karşı dava açmıştır. Bu davada Yunanistan, öncelikle Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 1983/541 sayılı bildirisinin “Kıbrıs Cumhuriyeti dışında herhangi bir Kıbrıs devletini tanımamaya tüm devletleri çağırdığını” ileri sürmüştür. Yunanistan, bu doğrultuda Türk Hükümeti’nin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanıması nedeniyle, Avrupa Topluluğu’nun KKTC’ye özel yardım sağlamasının, söz konusu ihlali göz ardı etmeden mümkün olamayacağını ve bu durumun, Topluluğun bağlayıcı bir düzenleme çerçevesinde üstlendiği bir yükümlülüğü ihlal etmesine yol açacağını savunmuştur. “Developing the principle of non-recognition.” Adam Saltzman, Ohio Northern University Law Review, 2019. https://digitalcommons.onu.edu/onu_law_review/vol43/iss1/1 Avrupa Birliği Konseyi (eski ad: Avrupa Toplulukları Konseyi) Avrupa Komisyonu (eski ad: Avrupa Toplulukları Komisyonu) Avrupa Birliği Konseyi Başsavcısı Giuseppe Federico Mancini 25.05.1988’de, “Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 1983/541 sayılı kararının (resolution) BM Şartı’nın 7. maddesi kapsamında alınmadığından BAĞLAYICI OLMADIĞINI belirtmiştir. Avrupa Birliği Konseyi Başsavcısı, “Karar metninin ifade tarzından ve kararın kabulünden önceki tartışmalardan ve oy açıklamalarından açıkça anlaşılmaktadır ki, BU RESOLUTION BİR ‘KARAR’ (DECISION) NİTELİĞİNDE OLMAYIP BAĞLAYICI BİR DÜZENLEME DEĞİLDİR. Dolayısıyla, bu bildirinin hitap ettiği Devletler, kararın 7. paragrafına uymak zorunda değildirler ve 7.paragrafın uygulanmamış olmasından dolayı Yunanistan’ın öne sürdüğü sonuçları çıkarmakla da yükümlü değildirler”. “Opinion of the Advocate-General (of CEU)”, Advocate General Mancini (Avrupa Birliği Konseyi), 1988. https://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/HTML/?uri=CELEX:61986CC0204 27.09.1988’de Avrupa Adalet Divanı (AAD;ECJ), 204/86 sayılı davada (Yunanistan vs. Avrupa Birliği Konseyi(destekleyici müdahil: Avrupa Komisyonu)) Yunanistan’ın ileri sürdüğü TÜM iddiaları reddetmiş ve Yunanistan’ı, müdahil Avrupa Komisyonu’nun masrafları da dahil olmak üzere TÜM dava masraflarını ödemekle CEZALANDIRMIŞTIR. AAD, kararında (28.paragraf), Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 1983/541 sayılı kararının (resolution), Avrupa Topluluğu ile Türkiye arasındaki ilişkilerle TAMAMEN İLGİSİZ olduğunu belirtmiştir. Avrupa Adalet Divanı (AAD; ECJ), “Judgment of 27.9.1988 - Case 204/86”: https://eur-lex.europa.eu/resource.html?uri=cellar:eec1dbbe-ca2b-4e87-9f06-d9a2d2b31a10.0002.03/DOC_1&format=PDF  BM Uluslararası Adalet Divanı (UAD) Kosova Kararı (22.07.2010): “ULUSLARARASI HUKUKTA BAĞIMSIZLIK İLANLARINI YASAKLAYAN HİÇBİR ŞEY YOKTUR ve BİR ÜLKENİN TANINMASI SİYASİ BİR KONUDUR”. ABD, BM UAD Kosova 2010 kararında, Kıbrıslı Rumların görüşünü reddetti ve Kıbrıslı Türklerin yararına olacak beyanda bulundu: Harold Hongju Koh (BM UAD Kosova 2010 davasında ABD adına beyanda bulunan ABD temsilcisi): “Kıbrıs’ın Kosova’nın tek taraflı bağımsızlık ilanının yasallığına karşı ileri sürdüğü argüman doğru değildir: Kıbrıs, 1244 sürecini, “bir ebeveynin küçük çocuğunu devlet gözetimine gönderip onu sonsuza kadar kaybettiği kalp kırıcı” ama yanıltıcı bir duruma benzetmeye çalıştığında, ben ise daha doğru bir benzetmenin, “devletin, yetişkin bir çocuğu, çocuk geri dönmeyi hiç istemediği halde, özellikle ebeveyn ve çocuğun UZUN ZAMANDIR AYRI YAŞAMIŞ olduğu ve UZLAŞMA ÇABALARININ TEKRAR TEKRAR ÇIKMAZA GİRDİĞİ bir durumda, onu zorla İSTİSMARCI bir eve geri göndermeye çalışması”nın beyhude olduğunu kabul etmek olacağını savundum. Böyle bir durumda, burada olduğu gibi, BAĞIMSIZLIK İLANI TEK GEÇERLİ SEÇENEK olurdu ve kesinlikle hukuka uygun olurdu.” https://www.icj-cij.org/public/files/case-related/141/141-20091208-ORA-01-00-BI.pdf (38.sayda; 40.paragraf) ABD Federal Mahkemesi de, 09.10.2014’te KKTC’yi “başkanı, başbakanı, yasama organı ve yargısı olan demokratik bir cumhuriyet” olarak nitelendirmiştir. BM UAD Kosova 2010 Kararı (Yargıç Trindade): “Vurgu, TOPRAKların (territory) statüsünden İNSANLARIN İHTİYAÇLARI VE ARZULARIna değişmiştir.” https://www.icj-cij.org/sites/default/files/case-related/141/141-20100722-ADV-01-08-EN.pdf (550.sayfa; 66.paragraf)  AİHM (02.07.2013; KKTC KURUMLARININ İŞLEMLERİNİN YASALLIĞI): “kuzeydeki alandaki rejimin uluslararası tanınması eksik olsa da, KUZEYDEKİ ALANDAKİ REJİMİN EYLEMLERİNİN BİR DE FACTO TANINMASI PRATİK AMAÇLAR İÇİN GEREKLİ GÖRÜLEBİLİR. Bu yüzden, “KKTC” OTORİTELERİNİN MEDENİ, YÖNETİMSEL VEYA CEZAİ HUKUK TEDBİRLERİ BENİMSEMESİ, VE KUZEYDEKİ ALANDAKİ REJİM BÖLGESİNDE BU TEDBİRLERİN UYGULANMASI VEYA YAPTIRIMSAL YÜKÜMLÜLÜĞÜ Avrupa İnsan Hakları Konvansiyonu’nun (AİHK) amaçları için iç hukukta YASAL bir dayanağa sahip görülebilir” http://hudoc.echr.coe.int/eng?i=001-122907  AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ FEDERAL MAHKEMESİ (09.10.2014) ve ABD TEMYİZ MAHKEMESİ (15.01.2016): “...Her ne kadar ABD KKTC’yi bir devlet olarak tanımasa da, KKTC’nin bir başkan, bir başbakan, yasama ve yargısı ile birlikte DEMOKRATİK BİR CUMHURİYET OLARAK İŞLEDİĞİ SÖYLENEBİLİR...KKTC, Washington'daki bir hukuk davasında ELE ALINAMAZ”. https://docs.justia.com/cases/federal/district-courts/district-of-columbia/dcdce/1:2009cv01967/139002/53 Rum Toumazou, ABD Temyiz Mahmemesi’ne gitti. ABD TEMYİZ MAHKEMESİ de Rum Toumazou’yu REDDETTİ(15.01.2016): https://media.cadc.uscourts.gov/judgments/docs/2016/01/14-7170-1593754.pdf ABD FEDERAL Mahkemesi’nin KKTC için “DEMOKRATİK CUMHURİYET” ifadesini kullandıktan sonra ve ABD TEMYİZ Mahkemesi kararı ONADIktan sonra, ABD Dışişleri Bakanlığı (United States Secretary of State) KKTC için “KIBRISLI TÜRKLER TARAFINDAN YÖNETİLEN BÖLGE” (the Area Administered by Turkish Cypriots) ifadesini kullanmaya başladı: https://www.state.gov/reports/2022-report-on-international-religious-freedom/cyprus/area-administered-by-turkish-cypriots/  AİHM (02.09.2015; KKTC MAHKEMELERİNİN YASALLIĞI, BAĞIMSIZLIĞI VE TARAFSIZLIĞI): “Hem hukuk mahkemelerini hem de ceza mahkemelerini içeren “KKTC”deki yargı sistemi, işleyişinde ve usüllerinde, Kıbrıs’ın yargısal ve örf/adete dayanan geleneğini yansıtmıştır ve bu yüzden, “KKTC” mahkemelerinin, bu mahkemeleri işleten “anayasal ve yasal temel”e istinaden, “kanunla kurulmuş olduğu” düşünülmelidir. AİHM, daha önce zaten şuna hükmetmiştir: “KKTC”de kurulmuş olan yargı sisteminin, bu sistemi işleten “anayasal ve yasal temel”e istinaden, “kanunla kurulmuş olduğu” düşünülmelidir, ve AİHM, “KKTC” MAHKEMELERİNİN, BİR BÜTÜN OLARAK, BAĞIMSIZLIKLARININ VE/VEYA TARAFSIZLIKLARININ EKSİK OLDUĞUNU KABUL ETMEMEKTEDİR. “KKTC” otoritelerinin bir eylemi, KUZEY KIBRIS BÖLGESİNDEKİ YÜRÜRLÜKTEKİ KANUNLARla uyumlu olduğunda, ilkesel olarak, bu eylemler, Avrupa İnsan Hakları Konvansiyonu’nun amaçları için iç hukukta yasal bir temele sahiptir.” http://hudoc.echr.coe.int/eng?i=001-155000 Not: Burada, AİHM, “kuzey Kıbrıs bölgesindeki yürürlükteki kanunlar” ile, KKTC’nin kuzey Kıbrıs’ta yayınladığı ve yürürlüğe koyduğu kanunları kastetmektedir (bkz: AİHM’in 02.07.2013 kararı). Özetle, AİHM’e göre, KKTC Mahkemeleri BAĞIMSIZ VE TARAFSIZDIR.  Birleşik Krallık (UK) Yüksek Mahkemesi (03.02.2017): “Birleşik Krallık yasalarına göre Birleşik Krallık Hükümetinin KUZEY KIBRIS’I TANIMAKTAN KAÇINMA GİBİ BİR YÜKÜMLÜLÜĞÜ YOKTUR. Birleşmiş Milletler’in kendisi de Kuzey Kıbrıs emniyet teşkilatlarıyla çalışmakta ve adanın iki kesimi arasındaki iş birliğini kolaylaştırmaktadır; Birleşik Krallık polisi ve Kuzey Kıbrıs’taki hukuk kurumları arasındaki iş birliği YASALdır.” http://www.telegraph.co.uk/news/2017/02/03/criminals-fleeing-british-justice-can-no-longer-use-cyprus-safe http://ambamarblearch-media.com/sites/default/files/dpp_files/TT.pdf, sayfa6.  AİHM [KKTC’NİN TRANSDİNYESTER, ABHAZYA VE KIRIM’DAN FARKLILIĞI; 25.06.2024; Ukrayna vs. Rusya Davası (Kırım); Applications 20958/14 and 38334/18]: Kıbrıs’ın kuzeyinde KKTC’nin kanunlarının uygulanmasının AİHM mevzuatına göre yasallığının AİHM’ce nedenleri (KKTC’nin durumunun, TRANSDİNYERSTER, ABHAZYA ve KIRIM’ın durumundan FARKLI olmasının nedenleri; KKTC'nin durumu, diğer durumlar (TRANSDİNYERSTER, ABHAZYA, KIRIM vb.) için PRECEDENT OLUŞTURMAZ): “930. AİHM Mahkemesi, “KKTC YEREL HUKUKU”NUN ANGLO-SAKSON HUKUK GELENEĞİNE DAYANDIĞINI VE BU NEDENLE AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ BAKIMINDAN “HUKUK” OLARAK KABUL EDİLDİĞİNİ belirtirken, TRANSDİNYESTER’e (“MRT”) ilişkin davalarda, AİHM, “[MRT’de], Moldova Cumhuriyeti’nin Transdinyester haricinde geriye kalan kısmındakine benzer bir şekilde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile uyumlu bir yargı geleneğini yansıtan bir sistem bulunduğunu varsaymak için herhangi bir temel olmadığı” sonucuna varmıştır. AİHM Mahkemesi, ABHAZYA’nın “hukuku” ve Abhaz mahkemelerinin “hukuka uygunluğu” konusunda da benzer sonuçlara ulaşmıştır.” “932. … Dahası, “MRT” ve Abhazya ile ilgili davalar, tanınmamış varlıkların “hukukunu” konu almakta olup, bunların sırasıyla “Moldova Cumhuriyeti’nin geri kalanındakine” veya “Gürcistan’ın geri kalanındakine” benzer bir yargı geleneğini yansıtmadığıyla ilgili davalar iken, Kıbrıs - Türkiye (esas) davasında AİHM Mahkemesi, “KKTC’de faaliyet gösteren SİVİL MAHKEMELERİN esas itibarıyla ANGLO-SAKSON GELENEĞİNE DAYANDIĞINI ve 1974 OLAYLARI ÖNCESİNDE FAALİYET GÖSTEREN MAHKEMELER İLE KIBRIS’IN GÜNEY KESİMİNDE VARLIĞINI SÜRDÜRMÜŞ OLAN MAHKEMELERDEN ESASLI BİR FARKLILIK GÖSTERMEDİĞİNİ” tespit etmiştir. Bu husus, söz konusu davayı şimdiki davaya benzer kılmakta, ancak ELDEKİ MEVCUT DAVADAN FARKLILAŞTIRMAKTADIR. Kıbrıs-Türkiye davası, Türkiye’nin, Kıbrıs’ın kuzeyindeki toprağın fiili kontrolünü ele geçirmesinden önce “KKTC” topraklarında geçerli olan ve ÖNDEDEN VAR OLAN KIBRIS HUKUKUNUN DEVAM ETMİŞ UYGULANMASInı konu alırken, eldeki mevcut dava, Kırım’da daha önce geçerli ve yürürlükte olan Ukrayna hukukunun yerine Rusya Federasyonu hukukunun (veya onun türevi olarak yerel makamların “hukukunun”) uygulanmasını konu almaktadır.” https://hudoc.echr.coe.int/?i=001-235139