Önümüzdeki günler ve aylar çok şeylere gebedir...

Yayın Tarihi: 30/04/25 07:30
okuma süresi: 10 dak.
A- A A+

Haber önce Cumartesi günü Yunanistan’da yayın yapan Ta Nea gazetesinde çıktı: “Kıbrıs Cumhuriyeti, Türkiye’nin limanlarını açması karşılığı, Türkiyeli iş insanlarına vize serbestisi uygulamayı teklif etti.”

Haberde, Türkiye’nin 1100 Rum bandıralı gemiye, toplamda 5 limanını açması karşılığında Türk sermayesine dolaşım hakkı öngörülüyordu.

Konu hemen benim gibi bir kaç meraklı gazeteci tarafından bilgiye sunuldu ama Kıbrıs Türk basınında hiç ilgi çekmedi. Hatta Kıbrıs Türk siyaseti bağlamında da Kudret Özersay hariç, kimsenin umurunda olmadı.

Sonra Pazartesi günü Rum Hükümet Sözcüsü Konstantinos Letimbiotis, Rum Radyo Televizyon Kurumu (RİK) radyosuna yaptığı açıklamada, böyle bir öneri yaptıklarını doğruladı.

Söz konusu önerinin, AB’nin Kıbrıs sorununa daha etkin müdahil olmasını sağlama çerçevesinde Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis’in çabaları çerçevesinde yapıldığını belirten Letimbiotis, Türkiye’nin limanlarını Kıbrıs Cumhuriyeti gemilerine açmasının ise Türkiye’nin bir yükümlülüğü olduğunu söyledi. (TAK, haberin bu kısmını ‘iddia etti’ diye verdi ama buradaki atıf 29 Temmuz 2005’te imza edilen ancak Türkiye tarafından uygulanmayan Ankara protokolüydü yani yükümlülük gerçek bir tanımlamadır)

Letimbiotis ayrıca, “AB-Türkiye çerçevesinin tam olarak güncellenmesi için çalıştıklarını, AB-Türkiye ilişkilerinin ilerlemesinin temelinde Türkiye’nin Kıbrıs’tan doğan yükümlülükleri ve uluslararası hukuka uyum sağlamasının olduğunu” da sözlerine ekledi.

Yani Ta Nea gazetesinde çıkan haber, bizzat Kıbrıs Cumhuriyeti tarafından en üst ağızdan teyitlenmiş oldu.

Bu teyit gelince de gözler haliyle Ankara’ya döndü. Nitekim bu konudaki bekleyiş de çok uzun sürmeden aynı günün öğleden sonrasında Türkiye Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Öncü Keçeli tarafından şahsi X hesabından yaptığı tek satırlık açıklamayla haberleri “hayal ürünü” olarak niteledi.

Şimdi öncelikle bahse konu iddiaların, Türkiye Dışişleri Bakanlığı resmi hesabından ya da bizzat Türk Dışişleri Bakanı tarafından yalanlandığı filan yoktur. Buranın altını çizelim.  

Kaldı ki, böylesi bir teklifin yapılması için çeşitli kanallar, resmi ya da gayrı-resmi olarak açıktır.

Bu kanallar ‘yenile’ açılmış filan da değildir. Çok önceden, Annan Planı zamanından hatta çok daha kadim zamandan kalan açık kanallar mevcuttur ve hala daha aktiftirler.

Bunu bir casusluk hikayesi gibi yazmıyorum. Zaten böyle bir şeyi iddia etmek de hem komiklik hem de aymazlık olur. Çünkü uluslararası diplomasinin hayat bulduğu bin tane yol vardır ve bu çağlar boyunca böyle çalışmıştır.

Fakat buradaki sıkıntı başka bir şeydir. O da Kıbrıslı Rumların esas muhatabının Kıbrıslı Türkler olduğu gerçeğidir.

Kuşku yok ki geldiğimiz noktada esas yaşanan sıkıntı bu muhatabın kim olduğu sıkıntısıdır.

2020 yılında Mustafa Akıncı’yı gönderip, yerine Ersin Tatar’ı getiren Türkiye, Rumlara açıkça şunu demiştir: “Senin muhatabın artık benim.”

Zaten ortaya konulan tez de iki toplumun ortaklığının konuşulduğu ve tüm dünyanın kabul ettiği federasyon yerine, Kıbrıs’ta ayrı bir devlet kurma tezi yani ‘iki devletli çözüm’ olmuştur. Kısacası Kıbrıslı Türkler devletten devlete olmayacak bir iddiaya sokularak iradesi ‘iğdiş’ edilmiştir.

Bir kere, Kıbrıs’ta ayrı devleti kurduran Türkiye’dir, Kıbrıs Türk halkı değil.

Şimdilerde maalesef hastanede ölüm kalım mücadelesi veren DEM Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in 2011’de TBMM’de yaptığı o meşhur konuşmasında, 1983 yılında kurulan KKTC’nin mimarının Kenan Evren olduğunu söylemiştir.

Acil şifalar dilediğim Önder’in aynı konuşmadaki şu sözleri ise çok kritiktir: “Kenan Evren, en az 12 Eylül iddianamesi kadar ağır bir suçla bu meseleden dolayı yargılanması gerekir.”

Önder’in ifadeleri, Kıbrıs’ı fethedilmiş bir vatan toprağı, bir milli dava olarak görenlerin canını sıktığı gibi, 1983’te kurulan bu 'kim kime dum duma' düzeninden nemalananların da ateş püskürmesine yol açmıştır.

Ama Önder’in ifadeleri son derece yerindedir çünkü 1983’deki devlet ilanı, zaten 1975’te bir federe devlet kurmuş olan Kıbrıslı Türklerin dünyadan izole, yasak ve kafes hayatının başlangıcıdır.

Semerkand’ta AB ile TDT’nin imza ettiği deklarasyonun atıfta bulunduğu 541 ve 550 sayılı BM kararları işte bu ilan sonrası alınmış kararlardır.

Ayrıca bu ilan, Türkiye’nin de 200 yıllık batılılaşma hayaline vurulmuş en büyük darbelerden birisidir. Diğeri de özellikle bağnaz ulusal solun, Avrupa’yı ‘emperyalist kan emici’ olarak niteleyip, öyle görmesidir.

Plağı biraz geri sarayım.

Kıbrıs Türk Federe Devleti, 1974 sonrası Rauf Denktaş ve ekibinin canı gönülden beklediği ancak Türkiye’nin adanın kuzeyini ilhak etmemesi üzerine mecburi bir şekilde 13 Şubat 1975’te kurulmuştur. (Bakınız, Kıbrıs Girit Olmasın, Rauf Denktaş)

Bu devletin kurulmasından sonra BM’den herhangi öldürücü bir yasaklama kararı çıkmamıştır.

Öyle bir yasak olmadığı gibi, Kıbrıslı Türkler uluslararası ticaret, temas ve spor anlamında hiçbir sıkıntı yaşamamışlardır.

Dahası, Rumlar tarafından muhatap alınıp, üstüne bir de dönüp 1977-1979 Doruk Anlaşmalarını da kotarmışlardır.

Bugün bol keseden ahkam kesen, saçma sapan yorumlar yapan ve adına ‘siyasi uzman’ denilenlerin gözüne sokmak için yazmam gerekirse, 77-79 anlaşmaları için Rumlar ‘büyük taviz’ tabirini kullanırlar.

Niye?

1960’ta kurulan ortaklık devletinin bilindik anlamda devam etmeyeceğini, bunun yerine iki bölgeli, iki toplumlu ve siyasi eşitliğe dayanan federal bir yapıya everilmesini kabul ettikleri için!

Ancak Denktaş ve onun Türkiye’deki derin destekçileri için, Kıbrıs adasının kuzeyinde, Türkiye’nin etkin ve fiili kontrol (ve garantisinde) bir yapı esastır, Rumlara ortaklık kurmuş, kendi ayakları üzerinde, kendini iradesiyle kendi kendini yöneten bir yapı değil!

Nitekim bu anlayış 1983 yılında kurulan ayrı devletle yeni ve çok daha tehlikeli bir yola girmiş, aradan geçen 42 yılın ardından da içinde bulunduğumuz tükeniş noktasına gelmiştir.

Bu tükeniş sadece içinde yaşayan halk anlamında değil, son kullanma tarihi çoktan dolan KKTC devleti için de geçerlidir!

Şimdilerde “KKTC bitti, artık Kıbrıs Türk Devleti diyeceğiz” diye verilen müjdeler bunun göstergesidir! KKTC’nin “sonsuza kadar, ve ulvi bir ülkü uğruna” değil, Türkiye’nin adadaki çıkarlarının korunması ve yine onların güya seçim yoluyla yönetimine getirdiği iş birlikçilerin partisel ve kişisel çıkarlarını sürdürmesinin bir aparatı olmaktan başka hiçbir şey değildir.

Kim bilir, geçtiğimiz hafta bizi ‘sıkılayıp’ had bildirmeye geleceğini söyleyen, ancak dün yaptığı açıklamada, “müjde” vereceğini ifade eden Recep Tayyip Erdoğan’ın çantasından çıkacak olan müjde belki de yeni bir devlet ilanıdır!

Ama inanın bana, değil bir, bin tane de yeni devlet ilan etseniz, Kıbrıs’ta ‘ayrı bir devlet’ ilanı asla kabul görmeyecektir.

Göremeyeceği için de kurulacak olan her yapı, Türkiye’nin alt yönetiminden ileri bir seviyeye asla geçemeyecektir.

Bunları bilirken, sırf çarpıtma olsun diye konuşanlar, ‘ev önü süpürme’ merakı içinde bulunanlar, ayrı devletin kurumlarına, makamlarına ve bürokrasisine namzet olanların Kıbrıs’ta çözüm diye bir gailesi ya olamaz, ya da bu ‘gaile’ çelişkiler yumağı içinde bir garabettir.

Kıbrıs’ta çözümün önündeki en büyük yasal engel olduğu apaçık olan ayrı devletin makamlarına namzet olup, öte yandan o adayı nasıl tekrardan birleştirmek isteyeceksiniz?

Ha burada da “napalım, kabile hayatı mı yaşayalım?” diye üstten çıkanlar vardır.

Onlara diyeceğim tek şey, siz olsanız da olmasanız da kurulan bu uydu devleti yönetecek birileri, son 42 yılda olduğu gibi hep bulundu, bulunacak, siz hiç merak etmeyin!

Kendinizi de Kaf dağında görmeyi bırakın!

Ne var? UBP de sizin gibi sandığa girip seçilmiyor mu? Eee? Sıkıntı ne?

Bugünkü hükümet, 2022 seçimlerinde yüzde 55’e yakın oy almıştır, sizin hesabınıza göre gayrı meşru filan değil, meşrudurlar.

Ben ve benim gibi boykotçularınsa bu suçta asla vebali yoktur!

Ama ben buralardan çıkıp, tekrar başa dönecek olursam, 2020 seçimleri sonrası tekrar dönülen ayrı devlet formülü, ya da iki devletli çözüm siyaseti, KKTC için değildir.

Burada kastedilen devletlerden bir tanesi Türkiye Cumhuriyeti’dir. Diğeriyse Kıbrıs Cumhuriyeti’dir.

Son teklif tam olarak bunu doğrulamaktadır.

Türk Devletlerinin, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni iyice tanıyıp, oralarda elçilik açmasını bir tesadüf ya da 'Tatargillerin' öne sürdüğü gibi “bir hata” mı sanıyorsunuz?

Bence çok yanılıyorsunuz!

İleriki günler ya da aylar çok şeylere gebedir...


Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Kıbrıs Postası’nın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Alexy Flemmings30/04/25 09:26
🟦 AİHM (02.09.2015; KKTC MAHKEMELERİNİN YASALLIĞI, BAĞIMSIZLIĞI VE TARAFSIZLIĞI): Hem hukuk mahkemelerini hem de ceza mahkemelerini içeren "KKTC"deki yargı sistemi, işleyişinde ve usüllerinde, Kıbrıs'ın yargısal ve örf/adete dayanan geleneğini yansıtmıştır ve bu yüzden, "KKTC" mahkemelerinin, bu mahkemeleri işleten "anayasal ve yasal temel"e istinaden, "kanunla kurulmuş olduğu" düşünülmelidir. AİHM, daha önce zaten şuna hükmetmiştir: "KKTC"de kurulmuş olan yargı sisteminin, bu sistemi işleten "anayasal ve yasal temel"e istinaden, "kanunla kurulmuş olduğu" düşünülmelidir, ve AİHM, "KKTC" MAHKEMELERİNİN, BİR BÜTÜN OLARAK, BAĞIMSIZLIKLARININ VE/VEYA TARAFSIZLIKLARININ EKSİK OLDUĞUNU KABUL ETMEMEKTEDİR. "KKTC" otoritelerinin bir eylemi, KUZEY KIBRIS BÖLGESİNDEKİ YÜRÜRLÜKTEKİ KANUNLARla uyumlu olduğunda, ilkesel olarak, bu eylemler, Avrupa İnsan Hakları Konvansiyonu'nun amaçları için iç hukukta yasal bir temele sahiptir. http://hudoc.echr.coe.int/eng?i=001-155000 Alexy: Burada, AİHM, "kuzey Kıbrıs bölgesindeki yürürlükteki kanunlar" ile, KKTC'nin kuzey Kıbrıs'ta yayınladığı ve yürürlüğe koyduğu kanunları kastetmektedir (bak: AİHM'in 02.07.2013 kararı). Özetle, AİHM'e göre, KKTC Mahkemeleri BAĞIMSIZ VE TARAFSIZDIR. 🟦 Birleşik Krallık (UK) Yüksek Mahkemesi (03.02.2017): "Birleşik Krallık yasalarına göre Birleşik Krallık Hükümetinin KUZEY KIBRIS'I TANIMAKTAN KAÇINMA GİBİ BİR YÜKÜMLÜLÜĞÜ YOKTUR. Birleşmiş Milletler'in kendisi de Kuzey Kıbrıs emniyet teşkilatlarıyla çalışmakta ve adanın iki kesimi arasındaki iş birliğini kolaylaştırmaktadır; Birleşik Krallık polisi ve Kuzey Kıbrıs'taki hukuk kurumları arasındaki iş birliği YASALdır." http://www.telegraph.co.uk/news/2017/02/03/criminals-fleeing-british-justice-can-no-longer-use-cyprus-safe http://ambamarblearch-media.com/sites/default/files/dpp_files/TT.pdf, sayfa6. 🟦 AİHM [KKTC'NİN TRANSDİNYESTER, ABHAZYA VE KIRIM'DAN FARKLILIĞI; 25.06.2024; Ukrayna vs. Rusya Davası (Kırım); Applications 20958/14 and 38334/18]: Kıbrıs'ın kuzeyinde KKTC'nin kanunlarının uygulanmasının AİHM mevzuatına göre yasallığının AİHM'ce nedenleri (KKTC'nin durumunun, KIRIM, TRANSDİNYERSTER ve ABHAZYA'nın durumundan FARKLI olmasının nedenleri; KKTC'nin durumu, diğer durumlar için PRECEDENT OLUŞTURMAZ): 930. AİHM Mahkemesi, "KKTC YEREL HUKUKU"NUN ANGLO-SAKSON HUKUK GELENEĞİNE DAYANDIĞINI VE BU NEDENLE AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ BAKIMINDAN "HUKUK" OLARAK KABUL EDİLDİĞİNİ belirtirken, TRANSDİNYESTER'e ("MRT") ilişkin davalarda, AİHM, "[MRT'de], Moldova Cumhuriyeti'nin Transdinyester haricinde geriye kalan kısmındakine benzer bir şekilde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile uyumlu bir yargı geleneğini yansıtan bir sistem bulunduğunu varsaymak için herhangi bir temel olmadığı" sonucuna varmıştır. AİHM Mahkemesi, ABHAZYA'nın "hukuku" ve Abhaz mahkemelerinin "hukuka uygunluğu" konusunda da benzer sonuçlara ulaşmıştır. 932. … Dahası, "MRT" ve Abhazya ile ilgili davalar, tanınmamış varlıkların "hukukunu" konu almakta olup, bunların sırasıyla "Moldova Cumhuriyeti’nin geri kalanındakine" veya "Gürcistan’ın geri kalanındakine" benzer bir yargı geleneğini yansıtmadığıyla ilgili davalar iken, Kıbrıs - Türkiye (esas) davasında AİHM Mahkemesi, "KKTC’de faaliyet gösteren SİVİL MAHKEMELERİN esas itibarıyla ANGLO-SAKSON GELENEĞİNE DAYANDIĞINI ve 1974 OLAYLARI ÖNCESİNDE FAALİYET GÖSTEREN MAHKEMELER İLE KIBRIS'IN GÜNEY KESİMİNDE VARLIĞINI SÜRDÜRMÜŞ OLAN MAHKEMELERDEN ESASLI BİR FARKLILIK GÖSTERMEDİĞİNİ" tespit etmiştir. Bu husus, söz konusu davayı şimdiki davaya benzer kılmakta, ancak ELDEKİ MEVCUT DAVADAN FARKLILAŞTIRMAKTADIR. Kıbrıs-Türkiye davası, Türkiye'nin, Kıbrıs'ın kuzeyindeki toprağın fiili kontrolünü ele geçirmesinden önce "KKTC" topraklarında geçerli olan ve ÖNDEDEN VAR OLAN KIBRIS HUKUKUNUN DEVAM ETMİŞ UYGULANMASInı konu alırken, eldeki mevcut dava, Kırım’da daha önce geçerli ve yürürlükte olan Ukrayna hukukunun yerine Rusya Federasyonu hukukunun (veya onun türevi olarak yerel makamların "hukukunun") uygulanmasını konu almaktadır. https://hudoc.echr.coe.int/?i=001-235139

Alexy Flemmings30/04/25 09:16
En son, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 2024 yılında, KKTC'nin durumunun, Transdinyesyter, Abhazya ve Kırım'dan FARKLI olduğuna hükmetti ve Kıbrıs adasının kuzeyinde KKTC'NİN YASALARININ GEÇERLİLİK NEDENLERİni açıkladı. ABD ve İngiltere Yüksek Mahkemeleri de, KKTC'nin yasal ve Demokratik Cumhuriyet olduğuna hükmetti. KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ'nin (KKTC) YASALLIĞI tüm dünyada kanıksandı: ULUSLARARASI MAHKEME KARARLARI VE ÜLKELERİN ULUSAL MAHKEME KARARLARI ((02.08.1975 Viyana: Birleşmiş Milletler gözetiminde Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar arasında GÖNÜLLÜ NÜFUS DEĞİŞİM ANLAŞMASI imzalanmış ve bu Anlaşma uygulanmıştır.)) ((24.04.2004: Birleşmiş Milletler gözetiminde yapılan referandumda, Kıbrıs'ın birleşmesi Rumlarca REDDEDİLMİŞTİR)) 🟦 BM Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) 1983/541 sayılı bildirgesinin BAĞLAYICILIĞININ OLMAMASI: Avrupa Adalet Divanı'ndaki (European Court of Justice; ECJ) (27.09.1988; Case 204/86 davasında) Avrup Birliği Konseyi Başsavcısı: BM Güvenlik Konseyi'nin 1983/541 sayılı bildirgesi, BAĞLAYICI DEĞİLDİR. 04.08.1986'da Yunanistan, Avrupa Birliği Konseyi’ne(destekleyici müdahil: Avrupa Komisyonu) karşı bir dava açmıştır. Bu davada Yunanistan, öncelikle Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 1983/541 sayılı bildirisinin "Kıbrıs Cumhuriyeti dışında herhangi bir Kıbrıs devletini tanımamaya tüm devletleri çağırdığını" ileri sürmüştür. Yunanistan, bu doğrultuda Türk Hükümeti’nin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanıması nedeniyle, Avrupa Topluluğu’nun bu devlete özel yardım sağlamasının, söz konusu ihlali göz ardı etmeden mümkün olamayacağını ve bu durumun, Topluluğun bağlayıcı bir düzenleme çerçevesinde üstlendiği bir yükümlülüğü ihlal etmesine yol açacağını savunmuştur. "Developing the principle of non-recognition." Adam Saltzman, Ohio Northern University Law Review, 2019. https://digitalcommons.onu.edu/onu_law_review/vol43/iss1/1 Avrup Birliği Konseyi Başsavcısı Başsavcısı Giuseppe Federico Mancini 25.05.1988'de, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 1983/541 sayılı kararının (resolution) BM Şartı’nın 7. Maddesi kapsamında alınmadığından BAĞLAYICI OLMADIĞINI belirtmiştir. Avrupa Adalet Divanı Başsavcısı, "Karar metninin ifade tarzından ve kararın kabulünden önceki tartışmalardan ve oy açıklamalarından açıkça anlaşılmaktadır ki, BU RESOLUTION BİR 'KARAR' (DECISION) NİTELİĞİNDE OLMAYIP BAĞLAYICI BİR DÜZENLEME DEĞİLDİR. Dolayısıyla, bu bildirinin hitap ettiği Devletler, kararın 7. paragrafına uymak zorunda değildirler ve 7.paragrafın uygulanmamış olmasından dolayı Yunanistan’ın öne sürdüğü sonuçları çıkarmakla da yükümlü değildirler". “Opinion of the Advocate-General (of ECJ)”, Advocate General Mancini (Avrup Birliği Konseyi), 1988. https://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/HTML/?uri=CELEX:61986CC0204 27.09.1988'de Avrupa Adalet Divanı (AAD;ECJ), 204/86 sayılı davada (Yunanistan vs. Avrupa Birliği Konseyi(destekleyici müdahil: Avrupa Komisyonu)) Yunanistan’ın ileri sürdüğü TÜM iddiaları reddetmiş ve Yunanistan’ı, müdahil Avrupa Komisyonu'nun masrafları da dahil olmak üzere TÜM dava masraflarını ödemekle CEZALANDIRMIŞTIR. AAD, kararında (28.paragraf), Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 1983/541 sayılı kararının (resolution), Avrupa Topluluğu ile Türkiye arasındaki ilişkilerle TAMAMEN İLGİSİZ olduğunu belirtmiştir. Avrupa Adalet Divanı (AAD;ECJ), "Judgment of 27.9.1988 - Case 204/86": https://eur-lex.europa.eu/resource.html?uri=cellar:eec1dbbe-ca2b-4e87-9f06-d9a2d2b31a10.0002.03/DOC_1&format=PDF 🟦 BM Uluslararası Adalet Divanı (UAD) Kosova Kararı (2010): "ULUSLARARASI HUKUKTA BAĞIMSIZLIK İLANLARINI YASAKLAYAN HİÇBİR ŞEY YOKTUR ve BİR ÜLKENİN TANINMASI SİYASİ BİR KONUDUR". ABD, BM UAD Kosova 2010 kararında, Kıbrıslı Rumların görüşünü reddetti ve Kıbrıslı Türklerin yararına olacak beyanda bulundu: Harold Hongju Koh (BM UAD Kosova 2010 davasında ABD adına beyanda bulunan ABD temsilcisi): "Kıbrıs'ın Kosova'nın tek taraflı bağımsızlık ilanının yasallığına karşı ileri sürdüğü argüman doğru değildir: Kıbrıs, 1244 sürecini, "bir ebeveynin küçük çocuğunu devlet gözetimine gönderip onu sonsuza kadar kaybettiği kalp kırıcı" ama yanıltıcı bir duruma benzetmeye çalıştığında, ben ise daha doğru bir benzetmenin, "devletin, yetişkin bir çocuğu, çocuk geri dönmeyi hiç istemediği halde, özellikle ebeveyn ve çocuğun UZUN ZAMANDIR AYRI YAŞAMIŞ olduğu ve UZLAŞMA ÇABALARININ TEKRAR TEKRAR ÇIKMAZA GİRDİĞİ bir durumda, onu zorla İSTİSMARCI bir eve geri göndermeye çalışması"nın beyhude olduğunu kabul etmek olacağını savundum. Böyle bir durumda, burada olduğu gibi, BAĞIMSIZLIK İLANI TEK GEÇERLİ SEÇENEK olurdu ve kesinlikle hukuka uygun olurdu." https://www.icj-cij.org/public/files/case-related/141/141-20091208-ORA-01-00-BI.pdf (38.sayda; 40.paragraf) ABD Federal Mahkemesi de, 09.10.2014'te KKTC'yi "başkanı, başbakanı, yasama organı ve yargısı olan demokratik bir cumhuriyet" olarak nitelendirdirmiştir. BM UAD Kosova 2010 Kararı (Yargıç Trindade): "Vurgu, TOPRAKların (territory) statüsünden İNSANLARIN İHTİYAÇLARI VE ARZULARIna değişmiştir." https://www.icj-cij.org/sites/default/files/case-related/141/141-20100722-ADV-01-08-EN.pdf (550.sayfa; 66.paragraf) 🟦 AİHM (02.07.2013; KKTC KURUMLARININ İŞLEMLERİNİN YASALLIĞI): "kuzeydeki alandaki rejimin uluslararası tanınması eksik olsa da, KUZEYDEKİ ALANDAKİ REJİMİN EYLEMLERİNİN BİR DE FACTO TANINMASI PRATİK AMAÇLAR İÇİN GEREKLİ GÖRÜLEBİLİR. Bu yüzden, "KKTC" OTORİTELERİNİN MEDENİ, YÖNETİMSEL VEYA CEZAİ HUKUK TEDBİRLERİ BENİMSEMESİ, VE KUZEYDEKİ ALANDAKİ REJİM BÖLGESİNDE BU TEDBİRLERİN UYGULANMASI VEYA YAPTIRIMSAL YÜKÜMLÜLÜĞÜ Avrupa İnsan Hakları Konvansiyonu'nun (AİHK) amaçları için iç hukukta YASAL bir dayanağa sahip görülebilir" http://hudoc.echr.coe.int/eng?i=001-122907 🟦 AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ FEDERAL MAHKEMESİ (09.10.2014) ve ABD TEMYİZ MAHKEMESİ (15.01.2016): "...Her ne kadar ABD KKTC'yi bir devlet olarak tanımasa da, KKTC'nin bir başkan, bir başbakan, yasama ve yargısı ile birlikte DEMOKRATİK BİR CUMHURİYET OLARAK İŞLEDİĞİ SÖYLENEBİLİR...KKTC, Washington'daki bir hukuk davasında ELE ALINAMAZ". https://docs.justia.com/cases/federal/district-courts/district-of-columbia/dcdce/1:2009cv01967/139002/53 Toumazou, ABD Temyiz Mahmemesi'ne gitti. ABD TEMYİZ MAHKEMESİ de Toumazou'yu REDDETTİ(15.01.2016): https://media.cadc.uscourts.gov/judgments/docs/2016/01/14-7170-1593754.pdf ABD FEDERAL Mahkemesi'nin KKTC için "DEMOKRATİK CUMHURİYET" ifadesini kullandıktan sonra ve ABD TEMYİZ Mahkemesi kararı ONADIktan sonra, ABD Dışişleri Bakanlığı (United States Secretary of State) KKTC için "KIBRISLI TÜRKLER TARAFINDAN YÖNETİLEN BÖLGE" (the Area Administered by Turkish Cypriots) ifadesini kullanmaya başladı: https://www.state.gov/reports/2022-report-on-international-religious-freedom/cyprus/area-administered-by-turkish-cypriots/ 🟦 AİHM (02.09.2015; KKTC MAHKEMELERİNİN YASALLIĞI, BAĞIMSIZLIĞI VE TARAFSIZLIĞI): Hem hukuk mahkemelerini hem de ceza mahkemelerini içeren "KKTC"deki yargı sistemi, işleyişinde ve usüllerinde, Kıbrıs'ın yargısal ve örf/adete dayanan geleneğini yansıtmıştır ve bu yüzden, "KKTC" mahkemelerinin, bu mahkemeleri işleten "anayasal ve yasal temel"e istinaden, "kanunla kurulmuş olduğu" düşünülmelidir. AİHM, daha önce zaten şuna hükmetmiştir: "KKTC"de kurulmuş olan yargı sisteminin, bu sistemi işleten "anayasal ve yasal temel"e istinaden, "kanunla kurulmuş olduğu" düşünülmelidir, ve AİHM, "KKTC" MAHKEMELERİNİN, BİR BÜTÜN OLARAK, BAĞIMSIZLIKLARININ VE/VEYA TARAFSIZLIKLARININ EKSİK OLDUĞUNU KABUL ETMEMEKTEDİR. "KKTC" otoritelerinin bir eylemi, KUZEY KIBRIS BÖLGESİNDEKİ YÜRÜRLÜKTEKİ KANUNLARla uyumlu olduğunda, ilkesel olarak, bu eylemler, Avrupa İnsan Hakları Konvansiyonu'nun amaçları için iç hukukta yasal bir temele sahiptir. http://hudoc.echr.coe.int/eng?i=001-155000 Alexy: Burada, AİHM, "kuzey Kıbrıs bölgesindeki yürürlükteki kanunlar" ile, KKTC'nin kuzey Kıbrıs'ta yayınladığı ve yürürlüğe koyduğu kanunları kastetmektedir (bak: AİHM'in 02.07.2013 kararı). Özetle, AİHM'e göre, KKTC Mahkemeleri BAĞIMSIZ VE TARAFSIZDIR. 🟦 Birleşik Krallık (UK) Yüksek Mahkemesi (03.02.2017): "Birleşik Krallık yasalarına göre Birleşik Krallık Hükümetinin KUZEY KIBRIS'I TANIMAKTAN KAÇINMA GİBİ BİR YÜKÜMLÜLÜĞÜ YOKTUR. Birleşmiş Milletler'in kendisi de Kuzey Kıbrıs emniyet teşkilatlarıyla çalışmakta ve adanın iki kesimi arasındaki iş birliğini kolaylaştırmaktadır; Birleşik Krallık polisi ve Kuzey Kıbrıs'taki hukuk kurumları arasındaki iş birliği YASALdır." http://www.telegraph.co.uk/news/2017/02/03/criminals-fleeing-british-justice-can-no-longer-use-cyprus-safe http://ambamarblearch-media.com/sites/default/files/dpp_files/TT.pdf, sayfa6. 🟦 AİHM [KKTC'NİN TRANSDİNYESTER, ABHAZYA VE KIRIM'DAN FARKLILIĞI; 25.06.2024; Ukrayna vs. Rusya Davası (Kırım); Applications 20958/14 and 38334/18]: Kıbrıs'ın kuzeyinde KKTC'nin kanunlarının uygulanmasının AİHM mevzuatına göre yasallığının AİHM'ce nedenleri (KKTC'nin durumunun, KIRIM, TRANSDİNYERSTER ve ABHAZYA'nın durumundan FARKLI olmasının nedenleri; KKTC'nin durumu, diğer durumlar için PRECEDENT OLUŞTURMAZ): 930. AİHM Mahkemesi, "KKTC YEREL HUKUKU"NUN ANGLO-SAKSON HUKUK GELENEĞİNE DAYANDIĞINI VE BU NEDENLE AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ BAKIMINDAN "HUKUK" OLARAK KABUL EDİLDİĞİNİ belirtirken, TRANSDİNYESTER'e ("MRT") ilişkin davalarda, AİHM, "[MRT'de], Moldova Cumhuriyeti'nin Transdinyester haricinde geriye kalan kısmındakine benzer bir şekilde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile uyumlu bir yargı geleneğini yansıtan bir sistem bulunduğunu varsaymak için herhangi bir temel olmadığı" sonucuna varmıştır. AİHM Mahkemesi, ABHAZYA'nın "hukuku" ve Abhaz mahkemelerinin "hukuka uygunluğu" konusunda da benzer sonuçlara ulaşmıştır. 932. … Dahası, "MRT" ve Abhazya ile ilgili davalar, tanınmamış varlıkların "hukukunu" konu almakta olup, bunların sırasıyla "Moldova Cumhuriyeti’nin geri kalanındakine" veya "Gürcistan’ın geri kalanındakine" benzer bir yargı geleneğini yansıtmadığıyla ilgili davalar iken, Kıbrıs - Türkiye (esas) davasında AİHM Mahkemesi, "KKTC’de faaliyet gösteren SİVİL MAHKEMELERİN esas itibarıyla ANGLO-SAKSON GELENEĞİNE DAYANDIĞINI ve 1974 OLAYLARI ÖNCESİNDE FAALİYET GÖSTEREN MAHKEMELER İLE KIBRIS'IN GÜNEY KESİMİNDE VARLIĞINI SÜRDÜRMÜŞ OLAN MAHKEMELERDEN ESASLI BİR FARKLILIK GÖSTERMEDİĞİNİ" tespit etmiştir. Bu husus, söz konusu davayı şimdiki davaya benzer kılmakta, ancak ELDEKİ MEVCUT DAVADAN FARKLILAŞTIRMAKTADIR. Kıbrıs-Türkiye davası, Türkiye'nin, Kıbrıs'ın kuzeyindeki toprağın fiili kontrolünü ele geçirmesinden önce "KKTC" topraklarında geçerli olan ve ÖNDEDEN VAR OLAN KIBRIS HUKUKUNUN DEVAM ETMİŞ UYGULANMASInı konu alırken, eldeki mevcut dava, Kırım’da daha önce geçerli ve yürürlükte olan Ukrayna hukukunun yerine Rusya Federasyonu hukukunun (veya onun türevi olarak yerel makamların "hukukunun") uygulanmasını konu almaktadır. https://hudoc.echr.coe.int/?i=001-235139