Yeni süreç ve ihtiyatlı iyimserlik...
Merakla beklenen ilk görüşme geçen gün ara bölgede gerçekleşti ve çiçeği burnunda Kıbrıslı Türk lider Tufan Erhürman ile görev süresinin ortasına gelen Kıbrıslı Rum lider Nikos Hristodulidis ilk kez bir araya geldi.
Yaklaşık 1.5 saat kadar süren görüşmeye o saatlerde Peru’da dış görevde bulunan Genel Sekreter Guterres’in Kişisel Özel Temsilcisi Maria Holguin de video konferans yoluyla katıldı. Önceden bilinmeyen bu gelişme toplantıya güzel bir enerji katarken, bunlara ek iki liderin 15 dakikalık bir "tete-a-tete" görüşme de yaptığını söyleyebiliriz.
Peki ilk görüşmeden ne izlenimler edindik dersiniz?
Öncelikle haftalardır devam eden “özel temsilci” kim olacak söylentilerinin bu görüşmeyle birlikte kesinleştiğini, bu makamın aslında müsteşarlık görevine atanan Mehmet Dana tarafından doldurulduğunu öğrendik.
Yanlış anlaşılmasın, kendisi son derece başarılı ve tecrübeli bir diplomattır, ancak kuşku yok ki başta CTP, çok az ihtimal de olsa bir takım TDP çevrelerinin bu makam için ‘siyasi bir atama yapılacak’ şeklindeki beklentilerinin boş çıktığını söyleyebiliriz. Hatta bu atamanın bir takım beklenti içinde olan isimler mealinde ‘ hayal kırıklığı’ yarattığını da söylemek yanlış olmaz.
Bunun dışında göze çarpan ikinci önemli gelişme Erhürman’ın “çözüm atmosferinin olumlu hale getirilmesi” hedefiyle sunduğu 10 maddelik tek taraflı pakettir. Tek taraflı diyorum zira paket içinde karşı tarafa önerilen pek bir şey yoktur.
Bu maddeler kapsamlı çözüm müzakerelerinin yerini tutabilecek şeyler değildir elbette ama bir başlangıç olarak masaya getirilmiştir. Beğenir yersiniz, yemezsiniz, esas yemeği beklersiniz, o tamamen size kalmıştır!
Ama düzenli makale yazmaya çalışan birisi olarak bendeniz, bu konulara da değinerek devam etmeliyim diye düşünüyorum.
Karma evlilikler ve vatandaşlık konusuyla, mülkiyet davaları konusunun en hızlı şekilde sonuçlanmasının yolunun müzakere masasında ulaşılacak bir çözüm olduğunu çok fazla yazmış söylemiş birisi olarak, bunlara bu şekilde herhangi bir çözüm bulunabilmesine ihtimal vermiyorum. Dolayısıyla bu iki maddeyi, seçim dönemindeki vaatlere yönelik bir girişim olarak görmek mümkün.
“Metehan’da üç kabinli geçiş düzenlemesi” ve “Bostancı ve Derinya’da geçişleri için de seyrüsefer uygulamasının hayata geçirilmesi” maddelerini yerinde istekler olarak görüyorum.
“Kayıp Şahıslar Komitesi'ne iki liderli ziyaret” maddesini de anlamlı ve gerekli buluyorum.
“Hellim ve Yeşil Hat Tüzüğü” konusunun da konuşulması gerektiğini anlamakla birlikte bunları “yan konular” olarak değerlendiriyorum.
Konuşulmasın mı? Elbette ki konuşulsun. Konuşulsun ama özlü müzakerelerin önüne geçecek şekilde konuşulmasın.
Ama esas değinmek istediğim başka kritik maddeler var.
“İki tarafın askeri makamları arasında bir iletişim kanalının kurulması.”
Bildiğim kadarıyla iki taraf bahse konu iletişimlerini BM Barış Gücü vasıtasıyla sağlamaktadır. Hayırdır? BM’yi aradan çıkartıyor muyuz? Yoksa bu madde iki devletli formüle bir çeşit atıf mı? Bilemiyorum doğrusu.
Bir diğer madde de Gençlik Teknik Komitesi kapsamında, iki taraf arasında U-14 dostluk maçları yapılması önerisidir.
Böyle bir şeye normal halde tabii ki desteğim ama bunun Rumlar tarafından asla kabul görmeyeceğini bilecek kadar bu süreçlere hakim birisiyim. Dolayısıyla bile bile reddedilecek ya da değerlendirilmeyecek bir teklif yapmanın manası nedir? Rumları çözüm karşıtı olarak mı lanse etmek?
Bir diğer ‘umutsuz’ madde: “Crans Montana süreci sonrası AB Ad-Hoc komitelerinin yeniden tesis edilmesi.”
Hepimiz biliyoruz ki Rumlar müzakere olmadığında diğer kanalları da tıkar. Bu komitelerin akıbeti de aynen bu olmuştu. Şimdi müzakere yokken bunun yeniden hayat bulması çok zor.
Keşke bütün bunlardan öte Imagine projesininin yeninden başlatılması konusunu bu maddeler içinde olsaydı. Hazır bu konuda kamuoyu desteği de vardı. Ama belli ki Erhürman cephesi en azından şimdilik bu konuyu eklemeyi gerekli görmemiştir.
Ersin Tatar’ın göreve gelir gelmez ilk iptal ettiği şey olan proje, iki devletli çözüm siyasetine engel olarak görüldüğüne göre manasını varın siz çıkarın!
Ama hepsinden öte görüşmenin en kritik ve en can alıcı mevzusu, Erhürman’ın seçim döneminde ortaya koyduğu 4 maddelik ön şartlarının ilk kez resmen BM ve Rum tarafının önüne konmasıdır.
Geçen hafta yazdığım makalede bu konuyu irdelemiş ve ön şartların Rum lidere ‘rahat alan’ açacağını söylemiştim. Kendisi yerli yersiz sürekli eleştiren AKEL tarafından bile kabul edilmeyen bu önerilerin Hristodulidis tarafından “Erhürman benden imkansızı istiyor” diye puan toplama enstrümanına döndürüleceğini de görüşme öncesi attığım sosyal medya iletilerinde vurguladım.
Şimdi bu öneri masaya kondu ve kabul görmeyeceğini hepimiz biliyoruz.
Nitekim bu şartlar Rum basınına ‘kabul edilemez’ ifadeleriyle çoktan yansımış durumda.
Fakat daha dikkat çekici biri durum daha var: Bunlar gerçekten ön şart mı?
Tufan Erhürman toplantı dönüşü “Bunlar kabul edilmezse kapsamlı çözüm müzakerelerine geçilmez” demiştir. Ki bunu tüm seçim döneminde ve sonrasında da söylemiştir.
Ancak basın toplantısının bir yerinde gelen bir soruya “bunlar ön şart değildir, BM’nin sözleridir” diye cevap vermiştir.
Burada önemli bir kelime oyunu vardır. Çünkü bir yandan bunların ön şart olduğu algısı sürekli şekilde pompalanırken, adanın her iki yakasında da manşetleri süslerken, dönüp de “bunlar aslında BM’nin sözleridir” demek ne demektir?
Bu ifadeler, doğrudur, çeşitli BM Genel Sekreterlerinin raporlarına yansımış, müzakerelerin durumunu, geldiği hali yorumlayan şeylerdir, siyasi eşitlik hariç (1991,711) BM kararı olmayan temennilerdir. Bunları niye sanki de Tanrı kelamıymış gibi anlatıp duruyorsunuz?
Kaldı ki madem BM’ye sözlerine sahip çık diyorsunuz, o zaman bir zahmet aynı BM’nin 550 ve 789.sayılı kararı uyarınca Varoşa’yı yine BM gözetiminde eski sahiplerine versenize?
BM’nin adadaki yabancı askerlerin durumu, kayıplar, sınır olayları vb. konularında bir sürü kararı vardır, bunlara da kulak versenize?
Tüm bunları da geçtim, geçen günkü toplantıda 10 tane bir kalemde, dört tane de diğer kalemde olmak üzere, toplam 14 tane istek sundunuz.
Peki karşılığında ne vermeyi uygun gördünüz?
Mesela çeşitli yerlerde atıl bir şekilde duran sanat eserlerini vermeyi teklif ettiniz mi?
Mete Hatay’a sorun mesela, o size bin tanesinin yerini söyler!
Hatta ona Maronit açılımını da sorun, size faydalarını anlatacaktır!
Askeri bölgeler içinde kaldığı için bir türlü kazı yapılamayan kayıplarla ilgili bir girişim yapacağınızı, askeri makamlarla istişare edeceğiniz söylediniz mi mesela? Sevgül Uludağ sizlere çok yardımcı olabilir!
Çözüm atmosferi diyorsunuz ya, geçen hafta Rumların yaptığı bir başka kilise ayini isteği KKTC makamları tarafından reddedildi. Madem ezan okunurken susacak kadar dine saygı duyuyorsunuz, o zaman bırakınız bu insanları istedikleri yerde istedikleri ayini yapsınlar. Bunu taahhüt olarak verseydiniz ya?
Daha bin tane örnek sayabilirim ama sanırım esas öğrenilmesi gereken şeylerin başında karşılıklı taviz verme felsefesinin bu sürecin ruhuna yerleşmesidir.
Yoksa toplantı sonrası güneyin ve kısmen kuzeyin sosyal medyasında dolaşan iletilerin başlığındaki gibi “başka ne arzularsınız Tufan bey?” şeklinde eleştirilerle uğraşmak zorunda kalırsınız.
Ben yine de yapıcı olmak istiyorum. Sonuçta bir süreç öyle ya da böyle başladı ve tüm çözüm güçlerine düşen şey buna yapıcı eleştiriler yapmak, destek vermektir. Dayanabildiğimiz kadar.
Bunlar da benim yapıcı eleştirilerimdir.
Şimdi gözümüz Aralık ayı başında gerçekleşecek olan Holguin ziyaretindedir.
Sanırım o ziyaret ve yapılacak üçlü görüşmeden sonra süreçle ilgili daha net fikir sahibi olacağız.
Ama esas merak ettiğimiz şey niyetlerdir.
O nefret ettiğim ifadeyle bitireyim...İhtiyatlı iyimserim...
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.