Dünyanın ‘son dakikası’ ne zaman?
Bir laboratuvar deneyi düşünün: İçine yalnızca tek bir bakteri bırakılan steril bir kap… Bu bakteri, her dakikada bir ikiye bölünüyor. 1. dakikada 1, 2. dakikada 2, 3. dakikada 4… Ve bu üstel büyüme sürüyor. Tam 60 dakikanın sonunda kap tamamen doluyor. Şaşırtıcı olan şu ki, 59. dakikada kap yalnızca %50 dolu. Yani sistem, son 1 dakikada kapasitesinin kalan yarısını dolduruyor.
Bu deney, yalnızca mikrobiyolojik bir büyüme modelini değil, aynı zamanda insanlığın en temel varoluşsal sorununu da temsil ediyor: nüfus artışı ve sınırlı kaynaklar.
Dünya nüfusu, 1800’lerde bir milyarın altındaydı. 1930’da 2 milyar, 1960’ta 3 milyar oldu. 2022’de 8 milyara ulaştık. Şu an 8.3 milyarız. Artış hızında azalma olsa da mutlak artış devam ediyor. Dünya nüfusunun artış eğrisi, bakterilerin o steril kaptaki davranışını hatırlatıyor: yavaş başlıyor ama geometrik hızla büyüyor.
2022 itibarıyla dünya nüfusu 8 milyarı aştı. Birleşmiş Milletler’in “World Population Prospects 2022” raporuna göre, dünya nüfusu önümüzdeki 75 yılda civarında zirveye ulaşarak 13 milyar seviyesine gelecek.
Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) ve Küresel Ayak İzi Ağı (Global Footprint Network) verilerine göre, şu anda insanlık yılda yaklaşık 1.7 Dünya’ya eşdeğer kaynak tüketiyor. Yani her yıl, gezegenin o yıl içinde kendini yenileyebileceğinden %70 daha fazla kaynak harcıyoruz. Bu “ekolojik açık” her geçen yıl büyüyor. 2023 yılında Dünya Limit Aşım Günü (Earth Overshoot Day) 2 Ağustos’a denk geldi. Bu tarih, gezegenin yıllık kaynaklarını tükettiğimiz günü gösteriyor. Yılın geri kalanında ise doğadan “borçlanarak” yaşıyoruz.
İklim değişikliği ile bu tablo daha da ağırlaşıyor. IPCC’nin 2023 değerlendirme raporuna göre, küresel sıcaklık artışı şimdiden 1.2°C’ye ulaştı. Eğer mevcut eğilim sürerse 2040 yılına kadar bu artış 1.5°C’yi, 2100’e kadar ise 3°C’yi aşabilir. Bu artışlar, deniz seviyesinin yükselmesi, kuraklıkların artması, tarımsal verimliliğin düşmesi ve milyonlarca insanın yerinden edilmesi gibi zincirleme etkiler yaratacak.
Bugün birçoğumuz, 59. dakikada olduğumuzun farkında bile değiliz. Yani kap %50 dolmuş durumda. Topraklar azalıyor, su tükeniyor, ekosistem daralıyor, biyolojik çeşitlilik çöküyor. Ama kap henüz dolmadığı için birçok kişi hala rahat. Oysa gerçek şu: Bir sonraki dakika her şeyin bittiği andır.
İnsanoğlu, doğası gereği son anı görmeden uyanmıyor. Ekolojik sistemlerin çökmesi, su savaşları, kitlesel göçler ve iklim krizleri artık teorik değil, günlük haber akışımızın bir parçası.
Buradaki temel çelişki şu: İnsanlık, sonsuz büyümenin mümkün olduğu bir dünyada yaşadığını sanıyor. Oysa gerçek şu ki, içinde bulunduğumuz “kap” yani Dünya, sınırlı hacme sahip.
Bilim insanı David Suzuki’nin dediği gibi: “İçinde yaşadığımız sistem, kısa vadeli kazancı uzun vadeli sürdürülebilirliğe tercih ediyor.” Tıpkı bakterilerin kontrolsüzce çoğalması gibi, biz de kendimizi çoğaltıyor, büyütüyor, genişliyor ama kendimize yeni alanlar yaratmıyoruz.
Bugün aldığımız her karar, yarının 60. dakikasını şekillendiriyor.
Bu yazıyı okuyanlar arasında kimilerinin “ama hala zamanımız var” diye düşüneceğini biliyorum. Doğru. Ama sadece bir dakikamız.
Bir toplumun ya da bir türün gerçek zekâ seviyesi, ne kadar ileri gidebildiğiyle değil, tehlikeyi ne kadar erken fark edip durabildiğiyle ölçülür.

Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.