Küçük mutlulukların direnişi
Kara bulutların gölgesinde bile umut yeşerir; çünkü yaşam bize verilmiş en büyük armağandır. Gülümsemek, selam vermek, nefes almak, ürettiğimiz her işe değer katmak… bunlar küçük gibi görünür ama insan olmanın en yüce görevidir. Umutsuzluk yenilgidir; umut ise direnişin nefesidir. Ve küçük mutluluklardan güç alan bir toplum, en ağır karanlıkları bile dağıtabilir.
Kara Bulutların Gölgesi
Gökyüzü ne kadar kararsa kararsın, güneşin doğmasını kimse engelleyemez.
Toplumumuzun üzerine çöken kara bulutlar—işsizlik, yolsuzluk, adaletsizlik, göç, demografik yapımızla oynanıyor oluşu—bizim alın yazımız değildir. Eğer biz vazgeçersek, eğer umudu kaybedersek, işte asıl o zaman kaybederiz. Çünkü umutsuzluk, yenilginin diğer adıdır. Biz ise yenilgiyi kabullenemeyiz, kabullenmeyeceğiz.
Bugün insanlarımızın yüzlerinde bir yorgunluk var. Gençler, bavullarını toplayıp uzak diyarlara giderken geride kalanların gözlerinde buruk bir çaresizlik okunuyor. Sağlıkta, eğitimde, adalette en temel haklar erozyona uğruyor. Adalet terazisi yamulmuş, liyakat yerini kayırmacılığa bırakmış. Yönetimler halkın iradesini değil, çıkar çevrelerinin fısıltılarını dinliyor. Memleketin üzerine çöken bulut ağır, kara ve koyu. Ama insanlık tarihi bize şunu öğretti: En zor zamanlarda bile direnenler, vazgeçmeyenler, umudu diri tutanlar, tarihin akışını değiştirenler olmuştur.
Umut: Bilim ve Bilgelik
Umut yalnızca duygusal bir teselli değildir; aynı zamanda bir bilgeliktir ve bir bilimdir. Psikolojinin dediğine göre umut, beynin geleceğe tuttuğu bir projektördür. İnsan umut sayesinde hedef belirler, enerji toplar, dayanır.
Pozitif psikolojinin öncülerinden Martin Seligman der ki: “Umudu olan birey, düşse de yeniden kalkar; umudu olmayan birey, ayağa kalksa bile yürüyemez.”
Bilim, küçük mutlulukların ruh sağlığımız üzerindeki iyileştirici etkisini de doğrular. Nörobilim araştırmaları gösteriyor ki, bir tebessüm bile beyinde mutluluk hormonlarını harekete geçirir, stresimizi azaltır. Doğayla temas, insanın bağışıklık sistemini güçlendirir. Bir ağacın gölgesinde dinlenmek, bir çiçeğe su vermek, bir dostla gülümsemek… bunlar sadece romantik ayrıntılar değil; insanın varoluşunu ayakta tutan temel ihtiyaçlardır.
Bu noktada Mevlânâ’nın asırlardan süzülen sesi bize fısıldar: “Her şeyin bir tadı vardır; hayatın tadı da umut etmektir.” Umut, hayata lezzet katar; yokluğunda insanın dili kurur, kalbi taşlaşır.
Bir başka pencereden Nietzsche bize şunu hatırlatır: “İnsanın yaşamasını sağlayan şey, sahip olduğu güç değil; yaşamak için bulduğu anlamdır.” Anlam ise çoğu zaman küçük sevinçlerin içinden doğar; çünkü küçük şeyler olmadan büyük anlamların da kökü kurur.
İşte bu yüzden umut, hem bilimsel hem de felsefi açıdan insanın en büyük sermayesidir. Bir yanıyla bilimin verisi, bir yanıyla bilgeliklerin sözü, bir yanıyla da bizim küçük mutluluklarımızla beslenir.
Küçük Şeylerin Büyük Gücü
Zaferler birdenbire doğmaz; önce küçük kıvılcımlarla başlar.
Bir büyük ideal, uzak bir ufuk, elbette her insanın ve her toplumun pusulasıdır. Ama gemiyi açık denizlere taşıyan, sadece rüzgârın şiddeti değil, kürekçinin sabrıdır. İnsan da böyledir; ideallerle yön bulur ama küçük mutluluklarla yol alır.
Hayat bazen büyük ideallerin ağırlığında değil, küçük sevinçlerin hafifliğinde taşır bizi.
Bir sofrada bölüşülen ekmek, dostun sesindeki güven, bir çocuğun kahkahasında yankılanan hayat, sabah serinliğinde ciğerlerimize dolan taze hava… Bunlar sıradan gibi görünür ama aslında günlerimizi ayakta tutan görünmez direklerdir.
Ve işte burada şunu hatırlamak gerekir: İnsan olmak, aslında küçük şeylerden mutlu olabilmektir. Çünkü yaşamın kendisi bir armağandır. Bu armağan yalnızca bize değil, bütün canlılara verilmiştir. Kuşların kanadında, balıkların nefesinde, toprağın sabrında, ağacın kökünde aynı armağan saklıdır.
Yaşam, bize verilmiş en büyük hediyedir. O hediyeyi değerli kılmanın yolu, onu güzellikle yaşamak, başkalarıyla paylaşmak ve yaşadığımız her anın kıymetini bilmektir. Nefes almak bile başlı başına bir mucizedir; çünkü her nefes, yaşamın bize hâlâ sunulduğunu hatırlatır.
Ama bugün görüyoruz ki, insanlar giderek karamsarlaşıyor. İnsanlar giderek birbirlerine saygı göstermiyor, en ufacık şeylerden sinirleniyor, kavga çıkarıyor. Oysa çözüm yine küçük şeylerde saklıdır. Gülümsemek çok önemlidir. Sabah kalktığımızda tanımadığımız insanlara bile bir “günaydın” demek, tebessüm etmek, kendi bedenimize ve ruhumuza saygıyla dışarıya temiz, tertipli, bakımlı çıkmak… Bunlar sadece kişisel değil, toplumsal birer saygıdır. Çünkü güzellikler bulaşıcıdır.
İşine giderken “işimi seviyorum” diyebilmek, yaptığımız her işten zevk almaya çalışmak, ürettiğimiz en ufak şeyi küçümsememek… Hangi iş olursa olsun, onun değerini bilmek insan olmanın şerefidir. Bir işçiye duyulan saygı, bir mühendise verilen değer kadar önemlidir; bir tesisatçıya, bir teknisyene, bir zanaatkâra, bir sanatçıya… Her emeğe saygı göstermek, hayatın düzenini onurlandırmaktır.
Ve sanat da, eğitim de bu küçük şeyleri çoğaltmanın yollarıdır. İnsanların psikolojik olarak rahatlaması, toplumun nefes alması için sanatla uğraşmak, çocuklara eğitim sisteminde küçük mutlulukların değerini öğretmek, paylaşmayı hayatın merkezine koymak hayati önemdedir. Çünkü sanat da, eğitim de küçük şeyleri çoğaltarak insanı büyük karanlıklardan kurtarır.
Ve çevremizi temiz tutmak, evimizi çiçeklerle donatmak, yaşadığımız mekânlara özen göstermek… Bunların hepsi küçük şeylerdir belki ama aslında ruhun ve toplumun aynasıdır. Küçük güzellikler, büyük umutların iklimini yaratır.
Umudu Yaymak
Ama mesele yalnızca kendimizi mutlu etmek değil; etrafımıza da ışık yaymaktır. Çünkü değişim bireyden başlar ama bireyde kalmaz. Umut bulaşıcıdır. Bir insan gülümserse, çevresi de gülümser. Bir insan direnirse, yanındakine güç verir. Bir insan “vazgeçmiyorum” derse, toplumun geri kalanı da yavaş yavaş ayağa kalkar.
Evet, demografik yapımızla oynanıyor. Evet, sağlıkta, eğitimde, adalette çöküş var. Ama bütün bunlara rağmen biz, küçük şeylerden beslenen o direniş enerjisiyle ayakta kalmayı başarıyoruz. Çünkü mücadele tek başına değil, birlikte olunca anlam kazanır. Yan yana durmak, omuz omuza yürümek, farklılıklarımızı zenginlik saymak, örgütlü bir toplum yaratmak… Bunlar kara bulutları dağıtacak olan gerçek güçtür.
Farklı kimliklerin, inançların, görüşlerin bir arada yaşaması tehdit değil; tam tersine toplumun zenginliğidir. Biz bir arada oldukça, bizi bölecek hiçbir güç başarılı olamaz. Çünkü bir toplumun gerçek kudreti, farklılıklarını ortak bir geleceğe çevirebilmesindedir.
Son Söz
Kara bulutların dağılması için sadece gökyüzüne bakmak yetmez; göğsümüzün içindeki ışığı da diri tutmamız gerekir. O ışık, bazen küçücük kıvılcımlardan doğar. Ve küçük bir kıvılcım, koca bir yangını başlatabilir.
O yüzden vazgeçmeyeceğiz.
O yüzden kaybetmeyi kabullenmeyeceğiz.
O yüzden, en kötü dönemlerde bile, “yarın daha iyi olacak” diyebileceğiz.
Çünkü insan, umut ettiği sürece insandır.
Ve umut ettiği sürece mücadele eder.
Ama bir şeyi daha asla unutmamalıyız: Yaşam, bize verilmiş bir armağandır. Ve bu armağanı değerli kılmak, her nefesi bilinçle almak, yaşadığımız her anın kıymetini bilmek, yalnız kendimiz için değil, tüm canlılarla birlikte bu dünyayı güzelleştirmektir.
Bütün karanlıklara rağmen biliyoruz ki güneş orada, bulutların ardında bizi bekliyor. Ve bir gün mutlaka, o güneş yeniden doğacak. O gün geldiğinde, küçük şeylerden güç bulanların, insan olmanın değerini bilenlerin, yaşamın armağan olduğunu unutmayanların, doğayı, sanatı, eğitimi ve tüm canlıları koruyanların, örgütlü mücadeleyi omuzlayanların emeğiyle bu toplum yeniden ayağa kalkacak.
Ve işte o zaman, tarihe yazılacak cümlemiz şu olacak:
“Yaşam bize verilmiş en büyük armağandır; nefes almak, gülümsemek, paylaşmak bu armağanın en sade mucizeleridir. Ve biz biliyoruz ki, küçük mutluluklardan doğan umutlar, karanlıkların içinden yolumuzu aydınlatan ışıktır. İnsan, umudu olduğu sürece insandır; umudu olduğu sürece direnir, direndiği sürece de kazanır.”

Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.