LÛLÛ'NUN UÇUŞU

Prof. Dr. Mehmet ÇAĞLAR
chaglarm@yahoo.co.uk
Prof. Dr. Mehmet ÇAĞLAR

Yapay zekâ çağında öğrenmenin yeni ritmi

Yayın Tarihi: 20/11/25 07:30
okuma süresi: 8 dak.

Her çağ, insanın avuçlarına bir soru bırakır.
Bizim çağımızın sorusu basit gibi görünen, fakat içinden dağlar geçen bir sorudur:

“Bilgiyi nasıl dönüştürürüz—bizi dönüştürmeden?”

Yapay zekâ bir ayna…
Ne tam ışığı yansıtır ne gölgenin kendisini taşır;
ama ruhumuzun sorularını çoğaltır, merakımızın sınırlarını büyütür.
Çocukların sezgilerini, öğretmenlerin yaratıcı dokunuşlarını, üniversitelerin kültürel olgunluğunu ölçen bir aynadır bu.
Ona baktığımızda yalnızca teknolojiyi değil;
kim olduğumuzu, kim olmak istediğimizi görürüz.

Yükseköğretimden İlkokula: Yeni Bir Okur-Yazarlığın Doğuşu

Bugün bir üniversite öğrencisi, araştırmasının ilk saatlerinde dört-beş yapay zekâ aracından bir çerçeve çıkarabiliyor.
Ama ilkokuldaki bir çocuk?
Ortaokulda sınıfta sessiz duran genç?
Yeni mezun bir öğretmen?

Hepsi aynı dijital nehirde yüzüyor.
Aynı akışkan dünyanın içinde nefes alıyor.

Bu yüzden çağın okur-yazarlığı yalnızca teknolojiye erişmek değil;
teknolojiyi anlamlandırmak, anlamdan yeni anlamlar üretmek, anlamın ahlâkını kurmaktır.

Ve bu ihtiyaç yalnızca yükseköğretimde değil;
ilkokulun ilk hecesinden üniversitenin tez odalarına kadar her yere yayılmıştır.

İlkokul ve Ortaöğretimde Yapay Zekânın Dili:

-Ezberden Meraka, Meraktan Üretime-

Bir ilkokul çocuğuna yapay zekâyı yasaklamak, gelişen bir ağacın dallarına kelepçe takmaya benzer.
Büyümenin önünü kesmez; sadece çarpıtarak büyütür.

Çocuk iki temel soruyu her zaman sorar:

  • “Bu bana ne öğretiyor?”
  • “Ben bununla ne yapabilirim?”

Eğer bu sorulara alan açmazsak merak solar;
merak solduğunda ise öğrenmenin damarlarından biri kesilir.

Temel kavramları öğrenmek—özellikle matematikte, sanatta, dilde—yapay zekânın gölgesine bırakılamaz.
Çünkü kavram, dokunarak, sezerek, yanılarak, sorarak kurulur.
Bir çocuğun sayı ile ilk ilişkisinde;
bir şeklin içindeki simetriyi fark ettiği o küçük anda;
bir melodinin neden “güzel” geldiğine dair içsel sezgisinde…

İşte tam orada insanın düşünme çekirdeği oluşur.

Bu çekirdek zayıfsa yapay zekâ çocuğu taşır; güçlü ise çocuğu uçurur.

Yapay zekâ ile şiir yazmak mümkündür;
ama o şiirde çocuğun kendi sesinin titreşimi yoksa o üretim yalnızca bir kabuktur.

Matematik problemlerini çözdürebilirsiniz;
ama çözümün mantığını tartışmadıkça zihnin kaburgaları güçlenmez.

Bir hikâyeyi özetletebilirsiniz;
ama hikâyenin altındaki duyguyu okuyamazsa, çocuk anlamın ritmini kaybeder.

Öğretmenin Yeni Zanaatı: Anlamın Mimarisi

Yeni çağda öğretmen sınıfta yalnızca anlatan kişi değildir;
düşünmenin koreografisini kuran kişidir.

Artık öğretmen:

  • Merakın mimarıdır.
  • Etik duyarlılığın bekçisidir.
  • Teknolojiyi anlamlandıran rehberdir.
  • Kültürel olgunluğun taşıyıcısıdır.

Bir öğretmen yapay zekâyı yadsımaz;
onu öğrencinin düşünme aracına dönüştürür.
Çünkü mesele “teknolojiyi yasaklamak” değil;
yapay zekâ ile birlikte insan zekâsının sınırlarını genişletmektir.

Bu yüzden öğretmen eğitiminin yenilenmesi artık bir seçenek değil; bir zorunluluktur.

Üniversite öncesi öğretmen yetiştirme programları da, akademisyenlerin mesleki formasyonu da bu dönüşümü içermedikçe
eğitim sistemi dijital dünyanın hızına yetişemeyecektir.

Yapay Zekâ Etiği: Yasak Paradoksundan Kültürel Olgunluğa

Toplumlar yeni bir teknoloji ile ilk karşılaştığında çoğunlukla “yasaklama” refleksine tutunur.
Oysa yasak, kültürel olgunluğun en zayıf biçimidir.

Gerçek olgunluk, bilginin sorumluluğunu üstlenmekle başlar.

Ortaokuldaki bir öğrenci YZ’ye ödev yazdırabiliyorsa,
sorun teknolojide değil;
ödevin tasarımındadır.

Düşünmeyi zorlamayan, üretim gerektirmeyen, sezgiyi çağırmayan görevler
teknolojinin karşısında çöker.

Bu yüzden değerlendirme sistemleri de yenilenmeli:

  • Süreç odaklı yaklaşım
  • Öğrencinin kendi üretimini açıklaması
  • YZ destekli ama YZ’ye teslim olmayan görevler
  • Sözel–görsel–analitik–yaratıcı üretim odaklı portfolyolar
  • Derin akıl yürütme gerektiren sorular

Yani artık mesele şu değildir:

“Ödevi kim yazdı?”

Mesele şudur:

“Bu ödev hangi düşünce yolundan geçerek yazıldı?”

Geleceğin Üniversiteleri ve İnsan–Makine Ekosistemi

Üniversiteler, dijital dönüşüm çağının yalnızca izleyicisi olamaz.
Onlar bilginin yönünü belirleyen pusulalardır.
Yapay zekâ ile birlikte üniversitelerin rolü üç kat büyüdü:

  1. Bilgi Üretiminin Değişen Anatomisi

Artık bilgi;
toplanan veri → analiz edilen model → oluşturulan anlam
üçgeninde değil,

veri + sezgi + etik + kültürel bağlam
matrisinde üretiliyor.

Yapay zekâ veriyi işleyebilir, hızlandırabilir, düzenleyebilir;
ama sezgiyi, çelişkiyi, felsefi derinliği, etik kararlılığı üretemez.

Bu yüzden üniversite, insan zekâsıyla yapay zekâ arasında bir diplomasi masası kurmakla yükümlüdür.

  1. İnsan–Makine İşbirliğinin Sınırları ve İmkânları

Geleceğin üniversitesinde:

  • Öğrenciler YZ ile birlikte yeni hipotezler kuracak,
  • Öğretim üyeleri algoritmaların görünmeyen yanlılıklarını çözümleyecek,
  • Lâboratuvarlar insan sezgisiyle makine hesap gücünü harmanlayan hibrit çalışmalar yürütecek.

Ama üniversitenin temel görevi hiçbir zaman değişmeyecek:
İnsanın özgür düşünmesini korumak.

Makine hesap eder;
insan değerlendirir.
Makine türetir;
insan anlamlandırır.
Makine üretir;
insan sorumluluk alır.

  1. Bilimsel Özgürlük ve Toplumsal Sorumluluk

Yapay zekâ çağında üniversite iki büyük soruyu yeniden tartışmak zorundadır:

  • Bilimsel özgürlük nereye kadar?
  • Toplumsal sorumluluk nereden başlar?

Bir keşif, bir tasarım veya bir teknoloji
insana dokunuyorsa, toplumu değiştiriyorsa, doğayı etkiliyorsa
etik çerçeve dışındaki hiçbir ilerleme sürdürülebilir değildir.

Geleceğin üniversitesi tam da bu yüzden
yalnızca bilgi üreten değil;
bilginin vicdanını da inşa eden bir kurum olacaktır.

Bilgi Kullanımı ve Yeni Bilgi Üretimi:

-“Derin İnsanlık” Çağı-

Yapay zekâ bilgiyi genişletir, hızlandırır, düzenler.
Ama yeni bilgi hâlâ insanın içinden doğar.

  • Bir çocuk yaprak damarlarının ritminde fraktalları fark ediyorsa,
  • Bir öğretmen sınıftaki sessiz bir çocuğun bakışında bir soru işareti görüp dersin yönünü değiştiriyorsa,
  • Bir üniversite öğrencisi yapay zekâ ile bir analizi inceltip kendi sezgisini metne dönüştürüyorsa…

İşte yeni bilgi orada filizlenir.

Yapay zekâ bir araçtır.
İnsan ise anlamın taşıyıcısı.

Bu ayrımı unuttuğumuz gün teknoloji bizi yutar.
Hatırladığımız gün ise teknoloji bizi yükseltir.

Lûlû’nun Uçuşu İçin Son Söz Yerine Bir Kapanış:

-Rüzgâra Karşı Değil, Rüzgârla Beraber Uçmak-

Yeni bir çağdayız.
Rüzgâr değişti.
Bilgi artık doğrusal değil;
bulut gibi, nehir gibi, rüya gibi akıyor.

Çocuklarımız bu rüzgârı doğru okursa kanatları güçlenir.
Öğretmenler bu rüzgârı anlamlandırırsa toplumsal akıl yenilenir.
Üniversiteler bu rüzgârı yönlendirirse gelecek berraklaşır.

Yapay zekâ korkulacak bir dalga değil;
doğru yüzüldüğünde ufku genişleten bir denizdir.

Ve biz, bu denizin kıyısında duran kuşlar değiliz…
Lûlû’nun uçuşuna inanan yolcularız.


Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Kıbrıs Postası’nın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.