Kıbrıs’ta Ortak Gelecek: Siyasi ve Egemen Eşit İki Kurucu Devletin Yol Haritası

Yayın Tarihi: 01/10/25 08:00
okuma süresi: 9 dak.

“Bir adayı ikiye bölmek kolaydır; asıl zor olan, iki kurucu devletin egemen eşitliği temelinde ortak bir gelecek inşa etmektir.”

Seçime giderken Kıbrıs Türk halkının önünde tarihi bir tercih duruyor: Statükonun kısır döngüsü mü, uluslararası meşruiyet üretmeyen iki devleti dayatan yalnızlık mı, yoksa egemen eşit iki kurucu devletin ortaklığına dayalı yeni bir düzen mi? Adına “federal” diyelim demeyelim; mesele etiket değil, yapının egemen eşitlik üzerine kurulmasıdır.

Dünyadan Bakınca: Çeşitliliği Yöneten Yapılar

İsviçre’nin kantonları, Almanya ve Avusturya’nın eyaletleri, İspanya’nın özerk bölgeleri, Amerika Birleşik Devletleri’nin 50 eyaleti ve ayrıca hiçbir eyalete bağlı olmayan Washington D.C.… Bütün bu örnekler, farklı kimliklerin eşit ortaklık temelinde bir arada yaşayabildiğini gösteriyor. Dünyanın bu gerçekliği ortadayken Kıbrıs’ta neden olmasın?

Türk Tezinin Kökü ve 1974 Sonrası

1972’de merhum Bülent Ecevit’in işaret ettiği coğrafi temelli ortaklık fikri, bir “Türk tezi” olarak masaya girdi. 1974’te Yunan Cuntası’nın desteklediği darbe sonrasında Türkiye, Garanti Antlaşması’ndan doğan yetkisiyle müdahale ederek anayasal düzeni tesis etmeyi hedefledi. Cenevre’de kantonal temelli çözüm ve altı bölgeli model konuşuldu; Rum tarafının reddiyle süreç tıkandı ve ikinci harekât geldi.

13 Şubat 1975’te kurulan Kıbrıs Türk Federe Devleti, ileride oluşacak ortaklık düzeninin kurucu kanat mimarisini hedefledi. 1977–79 Doruk Anlaşmaları iki bölgeli, iki toplumlu bir çerçeveyi hedef olarak kayda geçirdi; müzakerelerin bu hedef doğrultusunda sürdürüleceği vurgulandı.

Çözümsüzlüğün Kroniği ve 2004 Eşiği

1983’te KKTC’nin ilanıyla birlikte uluslararası alanda tanınma engeli belirginleşti; BM’nin 541 ve 550 sayılı kararları referans haline geldi. Takip eden yıllarda güven artırıcı önlemler masaya geldi ama Rum tarafının siyasi eşitliği içselleştirmeyen tutumu uygulamayı engelledi.

1998’de Türk tarafı konfederasyon söylemini denedi. Yani bugün “iki devletli çözüm” diye sunulan tez, aslında yeni değildir; 1998’den ve hatta KKTC’nin kuruluşundan beri bu yönde adımlar atılmıştır. Yeni olan söylem, Rumların “federasyon öldü” yaklaşımıdır.

2002’de başlayan Annan Planı süreci, 2004’te referanduma taşındı. Kıbrıslı Türkler “evet” dedi; Rum tarafı, AB’ye 1 Mayıs 2004’te bedelsiz girme garantisine dayanarak “hayır” diyerek çözüm fırsatını tepti.
Burada 1999 Helsinki Zirvesi kritik bir dönemeçtir: Ecevit hükümeti döneminde, Türkiye’nin AB müzakerelerinin başlatılması karşılığında Kıbrıs’ın üyeliğine yol açan genişleme mutabakatı şekillendi. Rum tarafı, referandumda “hayır” dese de üyelik yolunun açılmış olduğunu bildiği için bedel ödemeden reddi tercih etti.

Yakınlaşmalar, 11 Şubat Belgesi ve Crans-Montana

2008–2012 Talat–Hristofyas görüşmelerinde 32 yakınlaşma belgesi üretildi. Fakat esas kırılma, 2014’te Eroğlu–Anastasiadis arasında imzalanan 11 Şubat Belgesi ile yaşandı. Bu metin, iki liderin imzasını taşıyan ve Birleşmiş Milletler referanslı, “iki bölgeli, iki kurucu devletli, siyasi eşitliğe dayalı, tek vatandaşlık ve tek kimlik esaslı” ortaklığı açıkça tarif eden ilk ve tek kapsamlı mutabakattır. Doruk anlaşmaları bir hedef koyarken, 11 Şubat metni liderler düzeyinde somut, imzalı ve benzersiz bir çerçeveyi hukukileştirdi.

2015’te Sayın Akıncı’nın Cumhurbaşkanlığı döneminde Crans-Montana görüşmeleri yeni bir umut doğurdu. BM Genel Sekreteri’nin Guterres Çerçevesi ile güvenlik ve garantiler alanında Türkiye önemli açılımlar yaptı; askeri düzenlemeler dahil pek çok başlıkta ilerleme sağlandı. Ancak Anastasiadis, siyasi eşitliği tartışmaya açarak masadan kalktı ve fırsat kaçtı.

İki Devlet Söylemi ve Gerçeklik

2020 sonrasında Sayın Tatar’ın dillendirdiği “iki devlet” söylemi, sanki yeni bir tezmiş gibi sunuldu. Oysa bu yaklaşım, 1998’deki konfederasyon önerisinden ve KKTC’nin kuruluş mantığından bu yana bilinen, defalarca dile getirilmiş bir yöntemdir. Isıtılıp yeniden sunulan eski bir reçetedir.

Yeni olan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM kürsüsünde dört kez dile getirdiği “KKTC’yi tanıyın” çağrısıdır. Bu önemlidir, küçümsenemez. Ancak buna rağmen, ne Türk Devletleri Teşkilatı üyesi ülkeler ne de Türkiye’ye en yakın müttefikler, bugüne kadar tek bir adım atmamıştır. Bu gerçek, mevcut konjonktürde “tanınma” beklentisinin karşılıksız kalacağını göstermektedir.

Bunun yerine, Kıbrıs Türk halkının görünürlüğünü artıran adımlar hatırlanmalıdır:

  • Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Taşınmaz Mal Komisyonu’nu meşru iç hukuk yolu olarak tanıması,
  • Kıbrıslı Türklerin Avrupa Konseyi çalışmalarına dahil edilmesi,
  • İslam İşbirliği Teşkilatı’nda “Kıbrıs Türk Devleti” adıyla temsil,
  • Bugün Türk Devletleri Teşkilatı’na da aynı ad altında katılım.

Bütün bunlar, uluslararası sistemde Kıbrıs Türklerinin görünürlüğünü artıran somut kazanımlardır.

Seçimin Manası ve Dört Aşamalı Model

Bu seçim, çözüme yeniden kapı aralayıp aralamayacağımızı belirleyecek. Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin BM Genel Sekreteri Guterres'in Crans Montana sonrası söylemini kullanarak önerdiği, seçim sürecinde Sayın Tufan Erhürman tarafından somutlaştırılan ve Toplumcu Demokrasi Partisi, bağımsız milletvekilleri ve Sayın Serdar Denktaş ve çeşitli sivil toplum örgütleri ve siyasi oluşumlarla birlikte Kıbrıs’ta tarafların siyasi eşitliğine dayalı iki toplumlu, iki kurucu devletli, iki bölgeli bir ortaklık devletini kabul eden halk tarafından desteklenen dört aşamalı model, bugün için en gerçekçi yol haritasıdır:

  1. Siyasi eşitlik tartışma konusu değildir.
  2. Müzakereler sonuç alıcı olacaktır.
  3. Süreç takvimli yürütülecektir.
  4. Hayır diyen taraf bedel ödeyecektir (Rum tarafı da dahil).

Bu yaklaşım, geçmişte bedelsiz “hayır”ların ödüllendirildiği döngüyü kırmanın en önemli yoludur.

Türkiye’nin Tutumu, Konjonktür ve Bölgesel Ders

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM kürsüsündeki çıkışları önemlidir. Şu sözü kayda geçmiştir: “Federal çözüm çabaları sonuç vermediği için iki devletli çözümü destekliyoruz.”
Bu cümleden şu sonuç çıkarılabilir: Eğer bir gün ortaklık temelli çabalar sonuç verirse, Türkiye şartlar oluştuğunda bunu yeniden değerlendirebilir.

Nitekim yakın dönemde Azerbaycan–Ermenistan hattında yarım asra yakın süren husumetin ardından anlaşma zemini oluşması, Zengezur koridoru başta olmak üzere yeni bölgesel çerçevelerin konuşulması ve Türkiye’nin bu süreçlerde pragmatik ayarlamalar yapabilmesi, dış politikanın dinamik doğasını hatırlatıyor. Mısır, İsrail, Rusya, ABD ekseninde dönem dönem görülen esneklikler de buna işarettir. Bu tablo, Kıbrıs konusunda da akılcı, sonuç odaklı ve Türkiye’yle uyumlu adımların mümkün olduğunu gösteriyor.

Son Söz: Egemen Eşitlikte Ortak Ufka Doğru

Bugün önümüzde iki yol var:

  • Statükonun sisinde oyalanmak,
  • Ya da siyasi eşitliği içeren egemen eşit iki kurucu devletin ortaklığını dünyaya anlatacak, takvimli ve sonuç alıcı bir süreci başlatmak.

Burada unutulmaması gereken önemli bir gerçek var: Egemen eşitlik zaten federasyonların özünde vardır. Hiçbir federasyonda bir kurucu devlet diğerinin üzerinde değildir; hepsi eşittir. Dolayısıyla “iki ayrı devlet” söyleminde dile getirilen egemen eşitlik aslında kendi içinde çelişkilidir. Zaten ayrı devletlerse, kiminle egemen eşit olacaksınız? İşte bu nedenle, egemen eşitlik kavramı ancak kurucu ortaklık düzeninde gerçek anlamını bulur.

Çözümsüzlük bu adaya dar gelir; siyasi eşitliğe ve egemen eşitliğe dayalı ortaklık ise ufku genişletir.
Seçimde vereceğimiz karar yalnız bugünü değil, çocuklarımızın yarınını da belirleyecek. Bedelsiz “hayır”ların ödüllendirildiği düzeni kırmanın zamanı geldi.

Ve belki de en çok şunu hatırlamak gerekir:
Siyasi eşitliğe dayalı, iki bölgeli, iki toplumlu, iki kurucu devletli bir yapı, olası tek ortak gelecek.”

 


Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Kıbrıs Postası’nın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Alexy Flemmings01/10/25 09:20
Kıbrıs, #BÖLÜNMÜŞ değil, EŞİT İKİ HALKÇA #PAYLAŞILMIŞ bir adadır! DÜNYANIN HER YERİNDE Adalar İNSANLAR tarafından #PAYLAŞILMIŞ'tır! #HAYVANLAR PAYLAŞMAK İSTEMEZLER VE #SAVAŞLAR'A SEBEP OLURLAR! #PAYLAŞMAK = #BARIŞ. #PAYLAŞMAMAK = #SAVAŞ. ADA….PAYLAŞAN ÜLKELER: Borneo: Bruney + Endonezya + Malezya Dall: Amerika Birleşik Devletleri + Kanada Güneydoğu Peräluoto: Finlandiya + Rusya Hans: Danimarka + Kanada Hispanyola: Haiti + Dominik Cumhuriyeti İrlanda: İrlanda + İngiltere (Kuzey İrlanda) Jähi: Finlandiya + Rusya K: Romanya + Ukrayna Kataja: Finlandiya + İsveç Kıbrıs: Kuzey Kıbrıs + Kıbrıs + İngiltere + BM Koiluoto: Finlandiya + Rusya Märket: Finlandiya + İsveç Pasaport: Bahreyn + Suudi Arabistan Saint Martin: Fransa (Saint-Martin) + Hollanda (Sint Maarten) Sebatik: Endonezya + Malezya Tierra del Fuego: Arjantin + Şili Timor: Timor-Leste + Endonezya Usedom: Almanya + Polonya Vanhasaari/Maly Pogranichny: Finlandiya + Rusya Yeni Gine: Papua Yeni Gine + Endonezya