Bizim ‘Hayırlı Cumamız’ ne zaman?

Yayın Tarihi: 10/11/23 07:00
okuma süresi: 9 dak.

CTP vekilleri Genel Sekreter Asım Akansoy, Fikri Toros ve yine CTP’li Dışişleri Eski Bakanı Özdil Nami, şu günlerde İrlanda’nın Dublin ve Belfast kentlerinde Kıbrıs Diyalog Formu tarafından düzenlenen programa katılıyor. Katılıyor diyorum çünkü program 11 Kasım’a kadar devam edecek. Programa Rum siyasi partilerinin yanı sıra eski Rum müzakereci Andreas Mavroyanis de katılıyor. Sabah saatlerinde Belfast'tan bir foto paylaşan HP lideri Kudret Özersay da sanırım orada. 

Şimdi bu girişi okuyarak “E napalım yani katıldılarsa?” diyebilirsiniz. İlk bakışta öyle de görülebilir ancak programın konusu Nisan 1998’de imza edilen ve İrlanda’ya sorunları tam olarak çözemese de büyük bir rahatlama getiren ‘Good Friday Antlaşması’ olunca, bence zamanlama açısından bayağı dikkat çekici oluyor.

Kıbrıs’ta -her ne kadar Kıbrıs Türk tarafı ayak sürüse de- eli kulağında olan ‘özel temsilci’ atanmasıyla birlikte başlaması muhtemel yeni süreç öncesi yapılan bu temaslar bence önemlidir.

Önemine ve bizim muhtemel sürecimize etkisine geçmeden 3 binden fazla insanın canını alan İrlanda sorununu bitiren Good Friday antlaşmasına kısaca göz atalım.

Özellikle 1960’lar sonrası Kuzey İrlanda’yı yönetiminde tutan İngilizlere karşı İrlanda Kurtuluş Örgütü (IRA)’nın önderliğinde yoğunlaşan çatışmalar, 1970’lere gelindiğinde ‘Kanlı Pazar’ olayıyla birlikte doruğa çıkmış, iş üst düzey suikastlara, market bombalamalarına, açlık grevlerine ve müthiş bir şiddet sarmalına girmişti. 1980’leri de kasıp kavuran ve çok canlar alan çatışmalar,1990’ların başına gelindiğinde ortaya çıkan bu büyük şiddetin artık herkesin büyük zararına olduğunun iyice anlaşılmasıyla birlikte  tarafları masaya oturmaya zorlar.

1990’ların başında başlayan sürecin çok sayıda çetrefilleşmiş sorunu vardı. Bunun en büyük sebebi de tıpkı bizim meselede olduğu gibi sorunların diyalog yoluyla değil de silah yoluyla halledilmesinden başka bir şey değildi.

Egemenlik hakkından yönetime, adalet sisteminden emniyet hizmetlerine, paramiliter grupların silahsızlandırılmasından, polisin durumuna kadar birçok konu çözüm tartışmalarının gündemindeydi.

En nihayet 10 Nisan 1998’de imza edilen anlaşmanın kuşku yok ki en temel nüvesi ‘güç paylaşımı’ ilkesinde bulunan uzlaşıydı. Bu sayede bir tür özerklik alan Kuzey İrlanda, Birleşik Krallık'ın bir parçası olarak kabul edildi ve bu durumun ancak hem Kuzey İrlanda hem de İrlanda Cumhuriyeti vatandaşlarının çoğunluğu aksini talep ederse değişebileceği karara bağlandı. Eğer böyle bir talep ortaya çıkarsa İngiltere ve İrlanda Hükümetleri bunu uygulamakla yükümlü kılındılar. Tabii ki IRA da anlaşma sonucu silah bıraktı ki bu adadaki silahların susması anlamına geliyordu. Silah bırakan IRA’nın siyasi kolu olan Sinn Fein ise Kuzey İrlanda parlamentosunda aktif hale geldi (Son seçimlerde 27 sandalye ile en çok vekile sahip oldu.) Böylece silah yerine diyaloğun ortaya çıktığı bir döneme girildi.

Medeni ve siyasi haklar, kültürel haklar, polis reformu, paramiliter silahsızlanma ve paramiliter mahkumların erken tahliyesi gibi konular da çözüme kavuşturulunca, iki İrlanda’nın (bana göre) gelecekte birleşmesinin de yolu açıldı. Nitekim aradan geçen 25 yılın ardından bu konudaki umutlar daha da artmış durumdadır.

Arada İngiltere’nin Brexit’in den sonra ticaret ve gümrükler konusunda bir yol bulan (çünkü İrlanda Cumhuriyeti AB ülkesi, Kuzey İrlanda ise İngiltere’ye bağlı olduğu için çıktı) taraflar, (yeşil şerit, kırmızı şerit mal düzenlemesi-Windsor Çerçeve Antlaşması) bugün çok daha rahat durumdalar.

Ancak konunun bizi ilgilendiren ve beni de bir taraftan bilmecenin parçalarına yönelten hususları sona bıraktım. Çünkü bu modelin Kıbrıs sorununun çözümünde de kullanılacağı yıllardır çeşitli defalarca ortaya atılmış, illa ki atıfta bulunulmuş bir husustur.

Öyle ki Good Friday Antlaşması iki kısımdan oluşuyor. Bunlardan birincisi İrlanda Cumhuriyeti ile Kuzey İrlanda tarafından imza edilen kısmıdır. İkinci kısmı ise İrlanda Cumhuriyeti ile İngiltere arasında imza edilen kısmıdır.

Taraflar arasında varılan antlaşmaların içeriğine girecek ve sizi sıkacak değilim. Kaldı ki her sorunun kendine has ve çok farklı konuları vardır. Burada konu antlaşmanın biçimidir.

Yani şöyle: Kuzey İrlanda, KKTC’dir. Serbest İrlanda ya da İrlanda Cumhuriyeti ise Kıbrıs Cumhuriyeti. Bu durumda Birleşik Krallık da Türkiye olur. Çünkü Türkiye sorunun büyük bir parçasıdır, KKTC’nin üst yönetimidir. Bazıları alt-üst yazınca kızıyor ama kusura bakmayın, AİHM, TMK’nın kuruluş sürecinde bu tespitte bulunmuş ve kabul görmüştür. Dolayısıyla, kendini buğday ambarında zannedip konuşanların aksine dünya gerçeklerin bayağı farkındadır.

Bu durumda Türkçe’de ‘Hayırlı Cuma’ anlamına gelen antlaşmanın Kıbrıs modeli uygulanacaksa, kuşku yok ki birden fazla antlaşma, ikiden fazla taraflar arasında imza edilecektir.

Düşünelim: Kuzey ile güney, Pile’de olduğu gibi, başka başka konularda uzlaşı yoluna girerse (Mesela Maraş) ; Güney, ortak gaz komitesi kurmak gibi ‘güç paylaşımı’ konularında esneklik göstermeye yönelirse; yine güney dolaylı da olsa bu ilke gereği kuzeyde bir çeşit ‘özerk yönetim’ olmasına evet derse ve bunun karşılığında;

Türkiye ile Kıbrıs Cumhuriyeti karşılıklı birbirlerini tanırsa; Türkiye limanlarını KC’ye açarsa, 10.protokolü askıdan indirirse; iki taraf arasında ne bileyim bir kıta sahanlığı uzlaşısına gidilirse; bunun karşılığı KC, Türkiye’ye AB yolunda koyduğu vetoları kaldırırsa, Kıbrıs bambaşka bir adaya dönmez mi?

Elbette ki döner ve hiçbir şey de eskisi gibi olmaz.

Ha diyeceksiniz ki bu antlaşmaların (Good Friday) söz konusu Kıbrıs sorunu olunca işlevsellik açısından sıkıntıları olmaz mı?

İlla ki olacaktır. Görüşülmesi gereken çok komplike, çok derin ve çözülmesi neredeyse imkansız meseleler vardır. Bunların sorun çıkartma potansiyeli çoktur ama yukarıda söyledim, silah ya da çatışma yerine diyalog en güzel yoldur.

Biliyorum, yazdığım bazı şeyler size zorlama gelebilir, olabilir de. Zaten niyetim işin siyasi kısmından çok teknik kısmını ele almaktı. Çünkü Kıbrıs sorunu uluslararası bir sorundur ve ikiden fazla tarafın içinde olduğu bir durumdur. En basitinden adanın garantörlerini de saysak, beş taraflı bir sorundur. Bu da siyasi çözüme ulaşmak için kullanılacak teknik konuların önemini kendiliğinden ortaya çıkartmaktadır.

Dolayısıyla konular -olur da süreç başlarsa- aynen Crans Montana’da olduğu gibi en az iki ayrı masada çözülmeye çalışılacaktır. Good Friday meselesi de birden fazla masada ele alınmıştır.

Makalemin girişine dönecek ve kıssadan hisse çıkaracak olursam, vekillerin ve yetkililerin İrlanda’da katıldığı programın hiç de tesadüfü olduğunu düşünmüyorum, hatta bu temasların bir şeye işaret edebileceğini düşünüyorum. Hele de bu temasları yeni ve ‘yetkisi belirsiz’ bir temsilci atanması konusu gündemdeyken fazlasıyla dikkat çekici buluyorum.

Son bir laf edecek olursam, bir kez daha altını çizerek söylüyorum, böylesi bir yöntemle ille de ‘süper’ bir çözüme ya da benim hayalim olan federal Kıbrıs’a ulaşacağız iddiasında değilim. Böylesi bir sürecin gizli ve şu an için görünmez bir takım tehlikeler içerdiğini de göz ardı etmiyorum.

Ancak her ne olursa olsun içinde yaşadığımız şu kahrolası statükonun yıkılmasına yönelik bir takım büyük şansları da beraberinde getireceğini düşünmeden edemiyorum…


Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Kıbrıs Postası’nın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.