Hükümetin ‘Barny’den farkı yok…

Yayın Tarihi: 13/01/24 07:00
okuma süresi: 6 dak.

Başlığa bakıp da ‘kim bu Barny?’ diye soranlarınız elbette olacaktır.

Anlatayım.

Barny, aslında İngilizce mealiyle ‘Bernie’, bir film kahramanı ama farklı bir kahraman. Çünkü Barny aslında ölü.

Yönetmenliği Ted Kotcheff adlı adı şanı pek bilinmeyen birisinin yaptığı 1991 tarihli “Weekend at Bernie’s” adlı filmi şimdiki nesiller pek hatırlamaz.

Ama bizim ilk gençlik yıllarımızın kült diyemeyeceğim ama popüler filmlerinden biriydi.

Efendim, kısaca bu filmin konusuna da değinecek olursam, bir şirkette çalışan iki kafadar, bir gün şirket hesaplarında 2 milyon dolarlık bir açık bulurlar, durumu gidip patrona yani Barny’ye bildirirler. Ama işin içinde bit yeniği vardır çünkü parayı hesabına geçiren Barny’dir.

Çalışanlarının açığını bulmasından huylanan Barny onları yazlığına çağırır. Amacı onları yazlıkta temizleyip, delilleri ortadan kaldırmaktır.  Ancak iki kafadar yazlığa gidince Barny’nin ölmüş olduğunu görüp paniğe kapılırlar. Meğer Barny’nın sinsi karısının mafya ile başka planları vardır. Amacı kocasını öldürtüp, mirasına konmaktır.

Neyse, yazlıkta Barny’yi ölü bulan iki kafadar paniğe kapılarak Barny’yi evden alıp plaja götürürler ve macera başlar. Zavallı Barny’nin başına gelmedik kalmaz.

İyi de bu filmin bugünkü hükümetle ne alakası var diye soranlarınız olduğunu duyabiliyorum.

Var.

Çünkü 2020 yılının Aralık ayından bugüne, arada bir de seçim geçirmesine rağmen, hala daha ayakta tutulmaya çalışılan UBP-DP-YDP hükümetinin sadece beyin ölümü değil, fiziksel, sosyal ve daha aklınıza gelebilecek her türden ölümü çoktan gerçekleşmiştir de ondan.

KKTC tarihinin en uzun süreli hükümet maceralarından birisi haline gelen bu hükümetin aynen Barny gibi ölü bir şekilde elden ele dolaştırıldığı gün gibi ortadadır.

Üç parti arasındaki bu zoraki nikah, gelinen noktada artık içindekini kusmaya başlamış ve sadece koalisyonun partileri arasında değil, partilerin kendi aralarında da bölünmelere yol açmıştır.

Küçükten büyüğe gidecek olursak, mesela YDP iki başlı bir partidir. Partinin Başkanı Erhan Arıklı ile ikinci vekili Talip Atalay arasında herhangi bir birliktelik yoktur. Mesela Arıklı kendi siyaseti ekseninde tek başına faaliyetlerini sürdürmektedir. Son bir haftadır hükümete ‘hodri meydan’ çeken, “ben size mecbur değilim” diyen, “Ataoğlu kendi T izni dağıttığında tamam da ben dağıtınca mı sorun oldu” diyen Arıklı, kelimenin tam anlamıyla hükümeti parmağında oynatmaktadır.

Hükümetin ikinci küçük ortağı DP’de ise üç başlı bir yapı dikkat çekmektedir. Parti Başkanı Fikri Ataoğlu başka, Genel Sekreter Serhat Akpınar başka, üçüncü vekil Hasan Tosunoğlu ise bambaşka gündemlere sahiptir.

Mesela geçen gün tarihte benzeri görülmemiş bir şekilde, bir sağ parti mensubu, yani Serhat Akpınar ülkede peynir ekmek gibi dağıtılan vatandaşlıklara eleştiri getirmiş ve belki de siyasi yaşamının en doğru açıklamasını yaparak “bunlar derhal durdurulmalıdır” demiştir.

İyi de 2020’den beri neredeyse 10 bin kişiye vatandaşlık dağıtan hükümet kendi hükümetleridir! Bu nasıl iştir?

Ancak hükümetin en heyecanlı tarafı tabii ki de UBP’den başka birisi değildir.

Yüzde 62 ile kurultay kazanan, ardından da yüzde 40 ile seçimlerden ilk sırada çıkmayı başaran Faiz Sucuoğlu’nu pervasız bir operasyona kurban eden parti, kurultayda sonuncu olan Ünal Üstel komutasında kazanların kaynadığı günlerden geçmektedir.

Hoş, UBP’nin kazanlarının kaynamadığı tek bir dakika dahi yoktur ama 2024 yılı parti için çok büyük kırılma anlarına sahne olabilir diye düşünmeden edemiyorum.

Efsanevi Andy Warhol’un “Herkes bir gün 15 dakikalığına ünlü olacaktır” lafına atıfla “her UBP’li vekil illa ki bakanlık şerbetinden içecektir” şiarıyla hareket eden partide şu günlerde yine kabine değişikliği gündemdedir.

Öte yandan partinin ağır toplarından ve hemen her dönem parti başkanlığına aday olup bir türlü o şerefe nail olamayan Hasan Taçoy, yine adaydır.

Adaydır aday olmasına da Başbakanın 2024 Ekim’de yapılacağını ilan ettiği kurultay öncesi bir erken seçim manevrasına girebileceği dedikodularıyla birlikte bir anda kendini meclis dışında dahi bulabilir.

Son açıklamasında “UBP’dek sessiz çoğunluk lider değişikliğini istemektedir” diyen Taçoy’un bence unuttuğu şey o sessiz çoğunluk dediği ‘güruhun’ Faiz Sucuoğlu devrilirken ‘tıs’ çıkarmadığı gerçeğidir.

Dolayısıyla felsefeci Jean Baudrillard’ın bir “kör kuyu” olarak tanımladığı ‘sessiz çoğunluk’, aslında kendini garantiye alan, güç kimdeyse ona matah eden, onunla saf tutan bir ‘güruhtur.’

Haliyle demokrasi kavgası ya da etik değerlerden uzaklaşan özelde UBP, genelde KKTC siyaseti, bugün ülkede olan biten karşısında hem çaresiz hem de işlevsizdir.

Tekrardan Barny işine dönecek olursam, hükümetin öldüğü ama sırf görüntü olsun diye elden ele ceset gibi taşındığı bir gerçektir.

Bu hükümetin cidden sonlandırılması, bitirilmesi, çeşit bin türlü bela ve zorlukla hayata tutunmaya çalışan halkın en azından sinir sara olmasının önüne geçilmedir.

Cidden düşün yakamızdan.

Zavallı Barny’yi de bir zahmet gömün. Yettiniz.


Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Kıbrıs Postası’nın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.