Holguin’in gelişi umutları artırdı…

Yayın Tarihi: 02/02/24 07:00
okuma süresi: 8 dak.

Kıbrıs sorununda uzun zamandır süren ölüm sessizliği en nihayet BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in kendi kişisel temsilcisi olan Kolombiya Dışişleri Eski Bakanı Maria Angela Holguin Cuellar’ı ataması, onun da 30 Ocak günü temaslarına başlamasıyla sona erdi.

Salı günü Tatar ve Hristodulidis, ardından da ertesi gün, özel temsilcilerle görüşen Holguin, bugün bir kez daha liderlerle görüşecek.

Salı günü Tatar görüşmesi sonrası basına açıklamalarda bulunan Holguin “Artık geleceği düşünmeliyiz. Yapacağım şey insanları dinlemek, sivil toplumu dinlemek, insanların ihtiyaçlarını, ne istediklerini dinlemek olacak" ifadelerini kullandı.

‘Herkesi dinlemeyi’ Kolombiya'da aktif olarak katıldığı FARC ile sürdürülen barış sürecinde katıldıktan sonra öğrendiğini söyleyen Holguin, “İnsanları ve sivil toplumu dinlemeliyiz. Çünkü liderler ortak bir zemin aramalıdır. Yardım edeceğiz. İşleri kolaylaştırmak için buradayız ve bunu yapmaktan çok mutluyum” diye konuştu.

Nitekim Holguin, son 48 saattir birçok sivil toplum örgütü, uzman ve diğer temsilcileriyle bir araya gelip, Kıbrıs sorununu dinliyor. İyi de ediyor.

Ama bu makalenin yazılma sebebi, Holguin’in açıklamalarında atıf yaptığı ve katılım gösterdiği Kolombiya-FARC sürecidir.

Sevgili dostum Rasıh Reşat geçen günkü yazısında FARC’ın Türkçe okunuşundan yola çıkarak, bu sürecin “farklı” olup olmayacağıyla ilgili espriyi benden önce davranarak yaptı ama napsan yanında torpilim vardır, o yüzden de aynını sorabilirim: “Bu kez FARC’lı olacak mı?”

Bir farkın olup olmayacağını elbette zaman içinde anlayacağız ancak 24 Kasım 2016 günü imza edilen ve 50 küsur yıllık çatışmayı bitirme yoluna sokan antlaşma nasıl sağlandı, özetle ona bakmamız lazım.

Öncelikle İspanyolca “Fuerzas Armadas Revolucionarias de Colombia–Ejército del Pueblo” (FARC-EP) olarak yazılan, Türkçesi ise “Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri – Halk Ordusu” anlamına gelen Marksist-Leninist gerilla grubuna kısaca bakalım.

FARC-EP aslında 1960’da Kolombiya Komünist Partisi’nin askeri kanadı olarak kuruldu. Ama partinin kökleri esasen liberal bir gruba, 1940’lara dayanır. La Violenca (Şiddet yılları) olarak bilinen o yıllarda ülkede muhafazakarla ve liberaller diye iki büyük grup vardır. Ancak işler liberal lider Jose Gaitan’ın 1948 yılında suikast sonucu öldürülmesiyle birlikte başka bir eksene kayar.

1950’lerden sonra Güney Amerika’da kökleşen ve Küba Devrimiyle zirve yapan sosyalist dalga nihayetinde liberallerin de muhafazakarlar karşısında daha da sola kaymasına, bölünmesine ve silahlı direnişe geçmesine neden olur.  

Halk Kurtuluş Ordusu (ELN) diye bir başka kanadı da bulunan örgüt gibi birçok irili ufaklı başka gruplar da vardır.

Çok uzatmadan, çeşitli kaynaklara göre 400 bine yakın insanın hayatına, binlerce kişinin kaybolmasına ve 7 milyondan fazla kişinin yer değiştirmesine neden olan iç savaş yıllarca devam eder. 1973’lerden sonra –özellikle de Şili darbesinden sonra- artan anti-Amerikancılık, kokain ticareti, devlet yönetimindeki yolsuzluklar derken, 1990’lı yılların sonunda Kolombiya’nın bir ‘failed state’ olarak anılmasına neden olur.

Ama bunun değişmesini isteyen iyi Kolombiyalılar da vardır. Bunların başında da dönemin Kolombiya devlet başkanı Juan Manuel Santos gelmektedir. Aslında Kolombiya ile gerillalar arasında yıllardır süren ama hiçbiri başarıya ulaşmayan süreçler de vardır.

Fakat Santos kararlıdır. Böylece ilk görüşmeler Eylül 2010’da başlar. Ardından da Küba ve Norveç’in arabulucu görevine soyunmasıyla birlikte, süreç hızlanır.

Bu noktada işin bizi ilgilendiren kısmına değinmeliyim. Öyle ki tam 6 yıl süren müzakereler ki bu konuda Uluslararası Barış Enstitüsünün çok güzel bir yayını kaynak olarak gösterebilirim ( file:///C:/Users/user/Downloads/IPI-Rpt-Made-in-Havana%20(2).pdf) temelde 6 başlık ya da madde üzerinden gitti. (Ne gariptir ki bugün Kıbrıs sorununda da 6 başlığımız vardır. Tesadüf mü işaret mi buna siz karar verin.)

Uzatmayım, bu 6 madde kısaca şöyle sıralanabilir: 1-Sınırlı ajanda, 2-Barış sürecinin Kolombiya dışında bir başka ülkede sürdürülmesi, 3-Uluslararası toplumun stratejik olarak kullanılması/desteği, 4-Sofistike çözüm mekanizmalarının kurulması ve uyumu, 5-Sınırlı katılım ve gizlilik, 6-Çözümün yasal zemine oturtulması, bunun aranması. Bütün bu maddelerin temelinde ise ‘Kolombiyalılar için (çözüm) Kolombiyalılar tarafından sağlanacak’ felsefesi yatmaktadır.

İşte Holguin, bu zor ve meşakkatli sürecin içinde tam 6 yıl boyunca Dışişleri Bakanı olarak  (2012-2018) mekik dokudu ve barış sürecinin mimarlarından birisi oldu. Şimdi tabii barış derken, aslına bakarsanız Kolombiya’da hala daha tam anlamıyla bir barış yoktur.

Hatta toplamda 297 sayfa olan çözüm planının imzadan yaklaşık 1.5 ay önce Kolombiya genelinde yapılan bir plebisitle yüzde 1’lik bir farkla reddedildiğini hatırlatmak isterim. Buna rağmen sonradan Nobel Barış Ödülünü alan Başkan Santos kararlı davranmış ve gerillalarla anlaşmayı imzalamıştır. Bugün bulunan çözümün inşa edilme süreci yaşanmaktadır.

Mesela bugün Kolombiya’daki cinayet oranları tarihin en düşük seviyesine gerilemiştir. Ülkede, anlaşma öncesine nazaran çok daha iyi sosyo-ekonomik gelişmeler kaydedilmektedir ama bundan da önemlisi Kolombiya artık ‘bitmiş bir devlet’ olarak anılmamaktadır.

Evet, anlaşmayı reddeden, hala daha hükümetle savaşan gruplar vardır ama bunların halk gözündeki ‘meşruiyeti’ 2000’li yılların çok gerisindedir. Tarihin en azılı uyuşturucu kaçakçısı Escobar’ı ‘tanrı’ diye niteleyen bir halktan bahsediyoruz dolayısıyla gelinen nokta 2016 anlaşmasının eseridir demek hiç de yanlış olmaz. Yani çözüm ve barış iyi bir şeydir.

Tekrardan günümüze dönecek olursak, Holguin’in ya da Türkçe telaffuzuyla “Olgin’in” tecrübesiz birisi olmadığını, bilakis, dünyayı doğu-batı olarak bölersek, batının gördüğü en uzun süreli anlaşmazlığı sonlandıran kişilerden birisi olduğunu söylemek gerekir.

Peki, doğunun gördüğü en uzun sorunlardan birisinde başarışı olabilir mi?

Bir kere işe dinleyerek başlaması çok doğru bir adım olarak görülmeli. Üstelik bu dinleme konusunda toplumun tüm kesimlerini dinleyeceğini düşünüyorum. Örnek vermem gerekirse, Kolombiya barış sürecinde LQBT bireylerin de dahil olduğu geniş grupları işin içine katılması, cinsiyet ayrımını minimize eden hamlelerin gelmesi dikkat çekicidir. Bu bakımdan yeni temsilcinin bu yönde hemen adımlar atarak, iki toplumdan birçok kesimle görüşmesi çok önemlidir.

BM’deki etkin görevlerde bulunan, hatta bir yerde Guterres’in halefi olarak görülen ve 2026’da ilk kadın BM Genel Sekreteri unvanını alacağı düşünülen, öte yandan uluslararası toplumu çok iyi tanıyan bu Fransa-Sarbonne mezunu diplomatın öyle dikkate alınmayacak birisi olmadığını herkesin anlaması gerekir diye düşünüyorum.

Yukarıda saydığım çözümün yolunu döşeyen 6 maddeden elbette tanıdık olanlar, Kıbrıs sorununda uyguladığımız şeyler vardır. Ama ben inanıyorum ki, çözümü tepeden tavana yayma, çözümün gerekliliğine dair felsefeyi oralara sirayet ettirme, uluslararası toplumu etkin olarak kullanma ama en önemlisi de yasal/meşru zemin bulmak noktasında Holguin’e güvenmek lazımdır.

Açıkçası içimde umut var. Daha doğrusu Holguin’in gelişiyle umutlarım arttı diyebilirim…Göreceğiz…


Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Kıbrıs Postası’nın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.