Cenevre’de ne oldu, ne olmadı?

Yayın Tarihi: 20/03/25 07:30
okuma süresi: 9 dak.

Cenevre’ye giderken yazdığım makalenin başlığını ‘Cenevre çok şeye gebe’ diye atmıştım. Dönerken yazmakta olduğum bu makalenin başlığını en son atacağımı hesap ediyorum.

Tabii o iddiamda gebelikten bahsettiğim için haliye bu durumdan ortaya çıkan sonuçlar okuduğunuz makalenin konusudur.

Bir kere şunu peşinen söyleyeyim: Bu zirvenin sonuçlarına bakıp ‘Bu maddeler üzerinde anlaşmak için oralara gitmeye ne gerek vardı’ şeklindeki lafları birkaç şekilde değerlendiriyorum. Bu arkadaşlar ya Kıbrıs sorununun uluslararası bir sorun olduğu gerçeğini göz ardı etmek gibi çok stratejik bir hata yapıyorlar, ya da zirveden çözüm planı çıkmasını bekliyorlardı da bu gerçekleşmeyince sinirlendiler, böyle konuşuyorlar.

Öte yandan çözüm platformu ‘uluslararası’ olan bir sorunun çözümü için, uluslararası toplumun kalkıp Dikilitaş’a, yani ayaklarına geleceğini sanacak kadar naifler.

Size bir sürprizim var: Kıbrıslı çözüm işi çoktan bitti. Bittiği gibi çözümü de Kıbrıslılara danışacak halleri yok. Aynen 1960’ta olduğu gibi. Referandumsuz çözüm konuşmaları haybeye mi çıktı sanıyorsunuz? Ayrıca bu konferans 15 Ekim’de New York’ta alınan iki karardan biriydi. Diğeri de yeni geçiş kapıları meselesiydi. Guterres, yeni kapı açma işi başarısız olsa bile (ki oldu) bu zirveyi yine de toplayacaktı. İlk madde gerçekleşseydi, kuşku yok ki bunun üzerine koyarak gidilecekti.

Boş verin ama, gelin ortaya çıkan sonuçlara bakalım.

Toplamda 7 maddede toplanan zirve sonuçlarının 6 tanesi ‘Güven Yaratıcı Önlem’ diye nitelediğimiz, federal çözüm modelinin terminolojisi içinde olan şeylerdir. Geri kalan madde, benim zirvenin başından beri beklediğim ve söylediğim yeni zirve tarihidir. Bu açıklanmıştır. Böylece Maria Holguin’in göreve başladığı 1 Ocak 2024 tarihinde start alan çözüm süreci, yeni bir evreye geçmiştir. Bunu not edelim. Diğer maddeler de bu tarih bağlamında takvimleştirilmiştir.

Bunun da anlamı tarafların Temmuz sonuna kadar 2’si belli olan, 2’si henüz bilinmeyen kapıyı açması; Gençlik ve İklim Değişikliği Komitelerini kurup çalıştırması; İki tarafta -ama özellikle de bizde-utanç verici manzaralara yol açan mezarlıkların karşılıklı temizlenmesi ve renevasyonu; Mustafa Akıncı döneminde tamamen bittiğini sandığım (meğer tam bitmemiş) ara bölgenin mayınsızlaştırma çalışmalarının yeniden başlaması; Genel Sekreter’in atayacağı yeni kişisel temsilci üzerinde uzlaşılması ve daha önce üzerinde anlaşılmış olmasına rağmen bir çivi dahi çakılmayan ara bölgedeki solar enerji parkı işinin yapıma başlanmasıyla ilgili taraflar taahhüt altına girmiştir.

Her iki taraf da bu sınavı vermekle mükelleftir.

Ha bu noktada ‘Keşke Cenevre’de özlü konularla ilgili teste tabii tutulsaydık’ şeklinde hayıflananlara katılmıyor değilim, katılıyorum.

Amma eşeğini kaybedip, sonra tekrar bulmak tam da böyle bir şey.

Kıbrıs Türk halkı 2017’de ahırından kaçan, 2020 seçimlerinde onunla olan iletişimini de kaybedip, 2021’de iyice sırra kadem basan eşeğini, 2025’te Cenevre’de tekrar bulmuştur.

Siz bakmayın hamaset basınının neferlerinin ‘yeni formül iş birliği’ şeklindeki manşetlerine, bunun gerçekle uzaktan yakından alakası yoktur.

Zirve öncesi ‘toplumdan, topluma değil, devletten devlete iş birliği’ diyen Ersin Tatar, bu zirvede bunu başaramamıştır. Türkiye de başarması için pek gönüllü olmamıştır.

Zirve öncesi 3 D formülünü masaya getireceğini iddia eden Ersin Bey, bunu yapamamış, harf değiştirerek sunduğu Cyprus Cooperation Council (CCC) yani 3 C formülünü de muhataplarına kabul ettirememiştir.

Kıbrıs İşbirliği Konseyi anlamına gelen -bana göre yine de yaratıcı-bu teklif, Ersin Bey’in zirve sonrası yaptığı basın toplantısında söylediği üzere reddedilmiştir.

BM, AB, ABD ve hür dünyanın diğer üyeleri, çözüm formülünün alfabenin harflerinden oluşan üçlemelerle süslü ayrı devlet girişimlerinde değil, federasyon çözümü olduğu noktasında ortaklaşmış, zirve başlayınca peş peşe açıklama ve hatta AB’nin bizzat Guterres’e gönderdiği mektupla pekiştirmiştir. Tez federal çözüm tezidir.

Üstelik ortaya konulan bu çözüm modeli bir Türk tezidir.

Şubat 1977’de ilk kez resmi olarak kabul edilen, Makarios tarafından imzalanıp sonrasında da Rum siyasetçiler tarafından ‘büyük taviz’ diye nitelenen federasyon, ayrı bir entite olmak isteyen Kıbrıslı Türkler için yegane şanstır.

Tarih bize bunu defalarca ispat etmiştir.

“Rumlar istemez, işte 2004, 2017” diyenleri de anlıyorum. Ancak bu bizi Rumları bu çözüme zorlamak yerine boş beleş ve bayat önerilere alfabe harfi ekleyerek çözümsüzlüğe mahkum edecek siyasetlere  yelken açma lüksünü veremez. Aksine, 2015-17 dönemindeki Crans Montana sürecinde olduğu gibi Rumları çözüm için yeniden test etme şansını verir.

Türkiye’nin adadaki varlığını, zamanında imza edilen ittifak antlaşmaları tahtında ve eğer adadaki anayasal nizam bozulursa, tek taraflı müdahale hakkı kapsamında müdahale edip, sonra da o nizamı tesis edip geri gitme yükümlülüğüne rağmen adada kalmaya devam edip bunu ‘işgale’ çevirmesine, ‘et ile tırnak’ siyasetinden bakmak hiç doğru değildir. Bu yanlış siyasetin hem bizi hem de Türkiye’yi getirdiği nokta çok barizdir.

Bugün Türkiye’de yaşanan anti-demokratik gelişmelerin, ülkenin 200 yıllık batılılaşma hayalinden uzaklaşmasının en büyük sebeplerinden bir tanesi Kıbrıs meselesidir. Bu basit bir tespit değil, gerçekliktir.

O yüzden bana hiç kimse hikaye okumasın.

Bu son Cenevre zirvesi, açık ve net olarak, eskiden beri sürdürülen, sadece Mehmet Ali Talat ve Akıncı dönemlerinde kısmi ara verilen ve nihayetinde Ersin Tatar’ın başkan yaptırılmasıyla birlikte yeniden denenen ‘Kıbrıs’ta ayrı devlet’ siyasetinin bir kez daha duvara tosladığı bir başka girişimdir.

Aklın yolu, federal çözüm yoluna acilen dönüp, Rumları samimiyet testine sokmaktır.

Temmuz’a kadar olan takvim buna olanak sağlayabilecek cinstendir. Burada gördüğüm tek sıkıntı, dün Ekrem İmamoğlu’nun içeri alınmasıyla vahim bir duruma evrilen Türkiye iç siyasetinin kritik durumudur.

Son derece sıkıntılı olan bu durumun tespiti başka bir makale konusudur o yüzden uzatmayacağım. Lakin bir noktaya daha değinmeden edemeyeceğim. O da Ersin Tatar’ın garip bir şekilde bu zirveden hanesine puan yazarak çıktığı gerçeğidir.

İstediğini başaramayan bir adam nasıl hanesine puan yazar?

Siz şimdiye kadar kaç KKTC Cumhurbaşkanının, bir Yunan Dışişleri Bakanıyla direkt olarak -zirve masası dışında- sohbet de olsa kontak kurabildiğini gördünüz? Hiç.

Siz şimdiye kadar kaç tane görevdeki bir KKTC Cumhurbaşkanının, eski bir Rum Cumhurbaşkanıyla bir araya geldiğini gördünüz? En fazla ortak bir etkinlikte görmüşsünüzdür, bir zirvede değil!

Görünüşe göre Ersin Bey, kızmasın ama biraz da ‘çılgındır ne yapsa yeridir’ genel kanısına uygun mahiyette işlere imza atmış durumdadır.

Kibar dille anlatacak olursam, sosyal yönü çok güçlü olan, bir keresinde çocuklarla beton zeminde futbol oynayıp, topa uçarak kafa atan Ersin Bey, bu zirvede kendini öyle ya da böyle kabul ettirmiştir. 

Bence rahat bırakılsa federal çözüm işine hiç de karşı çıkacak bir hali yoktur.

Şimdi belki kendisi henüz farkında değildir ama Cenevre’de mutabık kaldığı GYÖ’ler manzumesi, ileride ‘federal çözümün olacağına işaret fişeği’ diye nitelenme potansiyelini içinde taşımaktadır.

Hatta Rum liderin zirve sonrası ‘federal sürecin ilk adımını attık’ demesi bundandır.

Burada bir sürpriz daha yapacak ve ayrı devletçi cenaha kötü haberi verecek olursam, Türkiye bu adada hiçbir zaman iki devletli çözüm formülünde ısrarcı olmamıştır, Cenevre’de de olan tam olarak budur.

O yüzden sizin için üzgünüm ama ağlayamam, ya federal çözüm ya da ilhak veya iltihaktan başka seçeneğiniz yoktur. Kızmaca, darılmaca yok.


Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Kıbrıs Postası’nın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.