Crans Montana, göbek bağı, İsrail ve Türkiye...

Yayın Tarihi: 12/07/25 09:30
okuma süresi: 8 dak.
A- A A+

İkinci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, geçen gün katıldığı bir TV yayınında İsrail’in Crans Montana zirvesinde Kıbrıs sorununun çözümünü engellediğini söylemesi adanın hem güneyinde hem de kuzeyinde tartışmalara yol açtı.

Talat, ilgili programda Crans Montana zirvesinde yaşananları Bugün Kıbrıs’ın aktardığı şekliyle şöyle sıralamış:

“Crans Montana’da Anastasiadis’in masayı devirmesinin sebebi Netanyahu’nun ‘deli misiniz? Kıbrıslı Türkleri niye hükümete alacaksınız, niye onları ortak edeceksiniz? Şimdi Kıbrıs’ı siz idare ederken bütün Kıbrıs’ı dünyada siz temsil ederken Kıbrıslı Türklerin orada işi ne?’ dediği ve bundan dolayı Anastasiadis’in masayı devirdiğini bana Kıbrıs Rumları söyledi.”

Bu müdahalenin Rum basınına da yansıdığını belirten Talat, “Bunlar çıkıyor ama bize doğru dürüst yansımıyor, yansıtmamaya çalışıyorlar” dedi.

Crans Montana’yı son derece yakından takip etmiş birisi olarak, bu iddiaları daha önce hiç duymadım.

Ama buna benzer büyük bir iddiada, dönemin başkanı Nikos Anastasiadis’i ikna edenlerin Ruslar olduğu yazılıp çizilmişti.

O meşhur iddialara göre, Crans Montana’nın en kritik anlarından birinde, Anastasiadis’le bir oadada gizli bir toplantı yapan Rus ajanları, Rum lideri ölümle tehdit etmiş ve “eğer anlaşmayı imzalarsan ölürsün” demiş!

Şimdiki iddia daha yumuşak bir şekilde, yukarıda anlattığım Netenyahu vasıtasıyla gelişmiş diyorlar ama bu iddiada bulunan bir tek MAT değildir!

Benim yakın arkadaşlarım, gerçek birer barış aktivistleri olan Kemal Baykallı ve Volt Partisinin eş başkanı Andromachi Sophocleous, yıllardır “Nicosia Uncut” diye bir podcast sunuyorlar.

İlginçtir, onların en son, daha dün yayına çıkan yeni bölümünde çok değerli bir konukları vardı.

2009 yılından bu yana bir AB kurumu olan TEPAV’ın direktörülüğü yapan Uluslararası İlişkiler Uzmanı Nilgün Arısan Eralp...

Son derece güzel bilgilerin verildiği podcastte, Crans Montana’da yaşananlara değinen Nilgün hocamız da zirvenin çökmesinin sebebinin Ruslar değil, İsrailliler olduğunu söylüyor. Hem de bunu aynen MAT’ın ifadeleriyle anlatıyor.

Her iki görüşün birbirinden bağımsız olarak verildiğini, birbirlerinden habersiz aynı şeyleri söylediklerini ayrıca teyit ettiğimi de söylemek isterim.

Yani İsrail, Türkiye’nin federal çözüm marifetiyle adanın tümünde hakimiyet kurmasını istemiyor.

Peki bu iddialar ne kadar doğru? Ya da doğru olabilir mi?

Tam bu noktada aklıma Anastasiadis’in zamanında çok fırtınalar koparan bir açıklaması geldi: “Kıbrıslı Türkler, Türkiye ile var olan ‘göbek bağını’ kesmelidir.”

Haliyle bu açıklamanın tarihine bakınca da çok şaşırdım: 13 Temmuz 2017!

Yani Crans Montana’nın çökmesinden sadece 1 hafta sonra!

O zamanlar Kıbrıs Türk tarafında çok tepki alan ve dönemin Başbakanı Hüseyin Özgürgün tarafından “Başına sıcak geçti herhalde” diye suçlanan Anastasiadis’in bu ifadelerinin zamanlaması nereden bakarsanız bakınız manidardır.

Ama elbette bu manidar tesadüf bile ilgili iddiayı kesin doğrulayacak sağlamlığa sahip değildir.

Lakin bu iddianın merkezinde yatan “Türkiye federal çözüm marifetiyle tüm adaya sahip olacak” korkusu, son haftalarda bazı köşe yazılarına ve haberlere de konu olmaktadır.

Mesela Yenidüzen yazarı, AP Eski Milletveki Niyazi Kızılyürek hocamız, son yazısında, ilgili paradigmanın son yıllarda giderek Kıbrıs Rum siyasetine hakim bir olgu haline geldiğini yazmaktadır.

Niyazi hocanın ilgili makalesinin girişi aynen şu şekildedir:

“Kıbrıs Rum karar vericileri son yılların jeopolitik gelişmelerinin ışığında yeni bir doktrin geliştiriyor. Buna göre, Kıbrıs Sorununun çözümü Kıbrıslı Türklerin yönetime etkin katılımına yol açarsa, Kıbrıslı Rumların jeopolitik manevra alanı daralır, hatta kulvar değiştirmek zorunda kalırlar...

Giderek yaygınlaşan bu anlayışa göre, Kıbrıs Türk toplumunun devlet yönetiminde söz sahibi olması, Türkiye’nin dolaylı yoldan söz sahibi olması demektir ki, bu durum, Kıbrıs’ın özellikle İsrail ile ilişkilerini olumsuz yönde etkiler.”

(Kaynak: Kıbrıs Rum müesses nizamının çözüm “takiyyesi” ve seçimler - Niyazi Kızılyürek)

Bu konuları hasbihal ettiğim bir dostumun ise bambaşka bir fikri var: “Madem İsrail bu iddialara göre federasyon istemiyor, o zaman Türkiye istesin? Bir bakarsın Devlet Bahçeli çıkar, hodri meydan çeker, gelin çözelim” der!

Bu hafta programıma konuk olan Ahmet Sözen hocamızın “Dünya uluslararası ilişkiler bağlamında tam bir alt-üst olma yaşıyor, buna ‘disruption’ (Bozulma, alt üst olma) diyoruz. O yüzden de gelecekle ilgili tam öngörüler yapamıyoruz” şeklindeki yerinde tespiti de buraya koyup okursak işler daha da gizemli hale gelebilir.

Doğrusunu söylemek gerekirse, dostumun bu savını komik bulmak ya da imkansız görmek gibi bir hakkım olmadığını düşünüyorum çünkü ben bu satırları yazarken PKK silah bırakıyordu!

Bırakın 1 yıl öncesini, 1-2 ay öncesine kadar yine aynı Bahçeli’nin, PKK lideri Apo’yu meclise davet edeceğini, bir çözüm sürecine girileceğini filan hayal etmek mümkün müydü?

Değildi tabii!

Dolayısıyla her an her şeyin yaşanabileceği bir zamanlardan geçtiğimizi söylemek doğru olur.

Ama biz yeniden bu makalenin ortaya çıkmasına vesile olan İsrail iddiasına ve sevgili Nilgün hocamızın ifadelerine dönecek olursak, Türkiye’nin adanın kuzeyinde kurduğu tam hakimiyetin, adanın güneyinde hiç olmadığı tespiti doğrudur.

Bu da Rumların, İsrail ile yapılan iş birlikleri mevzularında Türk etkisinin olmadığı anlamına geliyor.

Nilgün hoca esas sıkı tespiti de tam bu noktada yapıyor: “Bir çözüm anında (federal) oluşacak durum, Rumların çok daha dengeli politikalar üretmesine yardımcı olacaktır. Konuya ille de Kıbrıslı Türkler, Truva atı olarak federal devlete sızacaktır şeklinde bakılmamalı.”

Hayır ister istemez, Hristodulidis’in çeşitli zirvelerde gerek Erdoğan’ın gerekse de Fidan’ın -okursa kızacak- arkasında koşmasının, fotoğraf çektirmesinin püf noktası bu denge siyaseti kurma istemidir diye düşünmeden edemiyorum.

Vallahi onu bunu bilmem ama bu makalede anlattıklarım, iddialar, dengeler ve diğer üst düzey politik okumalar bir şeyi net olarak ispatlar niteliktedir.

O da Kıbrıs sorununun uluslararası bir mesele olduğu ve çözüm yolunun da federasyon olduğu gerçeğidir.

Daha önce yine söyledim, yine ifade edeyim: Kıbrıs sorunu -her ne kadar çökse de- Crans Montana’da durmaktadır. Arada Akıncı-Anastasiadis’in Berlin mutabakatı tam da bunun sağlamasıdır.

Bence 2021’de Cenevre’de Türkiye tarafından Ersin Tatar’a sundurulan yeni (ama eski) tez, aslında sorunu uluslararası mecradan alıp, adanın kısır, sıkıcı, hamaset yüklü ortamına geri getirmekten başka bir şey değildir.

Siyasi eşitlik, mülkiyet ve garantiler gibi temel konuları konuşmak yerine mezarlık temizliği gibi şeyleri konuşmamızın sebebi de bu değil midir zaten?


Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Kıbrıs Postası’nın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Ulaş BARIŞ yazıları