BİRAZ AYDINLIK

Mert MAPOLAR, C.Ht.
mertmapolar@gmail.com
Mert MAPOLAR, C.Ht.

Son 107 gün: Maskelerin ardındaki siyaset

Yayın Tarihi: 04/07/25 07:35
okuma süresi: 12 dak.
A- A A+

MERT MAPOLAR’IN KÖŞE YAZISINI SESLİ DİNLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ

2025 KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimlerine, yaklaşık 15 hafta, yani 3 ay 15 gün gibi kısa bir süre kaldı. Yüksek Mahkeme Başkanlığı'nın öngörüsüne göre seçim tarihi 19 Ekim 2025 olacak. Resmi açıklamalara göre seçmen sayısı ise 215 bin. Bu süreç sadece bir seçim dönemi değil; toplumsal bilinç ve siyasi duruş açısından da önemli bir sınav niteliğindedir. Çünkü mesele sadece sandığa gitmek değil, kimin için ve neden gittiğini bilerek oy kullanmak olacaktır.

Okuyucularımdan gelen yoğun talep üzerine, 2025 KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar olan süreçte, her zaman olduğu gibi tarafsızlık ilkesine bağlı kalarak, geniş bir perspektifle, bu tarihi seçimin nabzını tutacağım. Adayların söylemleri, halkın beklentileri, siyasi gelişmeler ve toplumsal yansımalar üzerine değerlendirmeler yaparak; yalnızca siyasal değil, aynı zamanda duygusal, düşünsel ve davranışsal boyutlarıyla da bu süreci birlikte analiz edeceğiz. Bu yazı dizisi, herhangi bir siyasi görüşü öne çıkarmadan, bilinçli yurttaş olma sorumluluğunu taşıyan herkesin, karar sürecine katkı sunmayı amaçlamaktadır.

Seçim dönemine yaklaşırken, adayların söylemlerinde, en sık duyduğumuz başlık: Kıbrıs sorunudur. Ancak bu başlığa dair verilen cevaplar, günümüzde de bulanık, altı ise yeterince doldurulmuş değildir. "İki devletli eşit egemen çözüm" mü, yoksa "federasyon" mu? Bu sorulara sadece sloganlarla değil, ciddi politik vizyonla yanıt verilmesi bekleniyor. Fakat seçmen nezdinde genel kanı, bu söylemlerin şeffaf ve kararlı bir duruştan uzak olduğu yönündedir.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, adayların Kıbrıs sorununa dair ne kadar net, açık ve kararlı olurlarsa, kamuoyunda o denli güven inşa edecekleri gerçeği göz ardı edilmemelidir. Bugüne kadar halk, siyasette belirsizlikten ve “yanar döner” tutumlardan fazlasıyla yorulmuştur. Adayların sürekli pozisyon değiştiren, çelişkili açıklamalarla dolu duruşları, seçmenin güvenini zedelemektedir.

Toplum, artık siyasi hikâyelerle büyümek değil, kendi gerçek dönüşüm tarihini yazmak istemektedir. Bu da seçmen bilinciyle mümkündür. Gözü kapalı seçmenlikten, gözü açık ve sorgulayan seçmenliğe geçiş şarttır. Seçim yalnızca bir günü değil, bir dönemi değil, ülkenin kaderini şekillendirecek, süreci belirleyecek, bir irade beyanıdır.

Vatandaş siyasi baskıdan uzak, kendi özgür iradesiyle oy kullanmalı; siyasal yönelimini vicdanıyla ve aklıyla oluşturmalıdır. Bu nedenle sadece adaylara değil, aynı zamanda seçmenlere de çok büyük sorumluluklar düşmektedir. Siyaset artık sadece konuşmakla değil; ne söylediğini anlamak, durumu doğru değerlendirmek, kararlı bir duruş sergilemek ve söylediklerinin arkasında durmakla da ilgilidir.

Ancak ne yazık ki bugüne kadar açıklamalarda, “tutarlılık” arayan seçmen, sürekli dönen bir kısır döngüyle karşı karşıya kalmıştır. Aynı şeyleri söyleyerek, aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar beklemek; toplumu kandırmak değilse bile, kandırılmasına göz yummak değil midir? Dünya değişiyor, değerler dönüşüyor, vizyonlar yenileniyor...

Peki ya KKTC'de durum nedir?

Kıbrıslı Türkler olarak bir karar vermeliyiz: Kendi kimliğimizle mi ilerleyeceğiz, yoksa başkalarının çizdiği, sınırların içinde mi yaşamaya devam edeceğiz? Bu seçim sadece siyasi değil, toplumsal kimliğin de yeniden tanımlanacağı bir seçim olacaktır.

Siyasi partiler, birbirlerine “yama” olmak için değil, kendi özgün duruşlarını cesaretle ortaya koymak için var olmalıdırlar. Partiler arası ittifaklar, kişisel çıkarlar uğruna değil, ilkesel temellerde kurulmalıdır. Ülkenin karşı karşıya kaldığı devasa sorunlar; ekonomik daralma, toplumsal çöküş, gençlerin geleceksizliği, eğitimde kalite sorunu, adaletsizlik ve sağlık sisteminin dağınıklığı gibi konular, ciddi liderlikler gerektirir.

Bu seçim, siyasetten uzaklaşma değil, ülkeye sahip çıkma seçimidir. Vatandaşın siyasete küsmemesi, aksine daha bilinçli şekilde sürece katılması gereklidir. Çünkü bu dönem, iradeye, cesarete ve netliğe en çok ihtiyaç duyulan, hayati derecede önemli bir dönemdir.

Günümüzde siyasette sadece idealler, vizyonlar ya da halk yararına politikalar konuşulmuyor. Ne yazık ki artık perde arkasında "komisyonculuk", rant ilişkileri ve çıkar ağları da, siyasal gündemin önemli bir parçası haline gelmiş durumda. Kara para akışları, büyük çaplı yolsuzluk iddiaları, usulsüzlükler ve siyasetin, bazı karanlık güç odaklarıyla kurduğu çıkar temelli ilişkiler, her geçen gün daha da görünür hale geliyor. Bu yapı sadece büyümekle kalmıyor; aynı zamanda siyasetin içine yerleşiyor, yayılıyor ve sistemin derinliklerine kadar nüfuz ediyor. Özellikle bazı siyasetçiler ile, yasa dışı ekonomik çevreler arasındaki ilişkiler, artık toplumun gözünden kaçmayacak kadar aleni bir hale gelmiş durumdadır. Ancak böylesine ciddi bir tabloya rağmen, Cumhurbaşkanlığı seçim sürecine girilmiş olmasına rağmen, adayların hiçbirinin, bu konuları açık ve cesur bir şekilde gündeme getirmemesi, büyük bir kaygı yaratıyor. Halk, dürüst siyaset ve şeffaf yönetim talep ederken; bu sessizlik, sorgulayıcı seçmenler için düşündürücü ve endişe verici bir durum haline geliyor.

Cumhurbaşkanı adaylarının bu seçimde, halkın karşısına dürüst, güven veren ve topluma umut aşılayan bir yüzle çıkmaları gerekmektedir. Ancak bugüne kadar kamuoyunun önüne çıkan adaylar arasında, bu sorumluluğun gerçekten farkında olduklarını gösteren bir duruş, toplumda güçlü bir şekilde hissedilmemiştir. Seçmen, şeffaf, cesur ve ilkelerine bağlı adayları görmeyi beklemekte; net, kararlı ve samimi liderlere ihtiyaç duymaktadır.

Aynı şekilde seçmen de artık, “kişisel çıkar siyaseti”ni sorgulamalıdır. Akrabalık, partizanlık, küçük menfaat ilişkileri uğruna verilen oylar, büyük toplumsal zararların da sebebi olmaktadır. Seçim, sadece “birine oy vermek” değil; kime, neden ve ne uğruna oy verildiğini sorgulama bilincidir.

2025 KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimleri; yalnızca bir kişinin, Cumhurbaşkanı olarak seçileceği basit bir siyasi süreç değildir. Bu seçim, Kıbrıs Türk halkının yalnızca bir lider değil, aslında bir yön, bir kimlik ve bir gelecek tercih edeceği, tarihi bir eşiktir. Sadece bir seçimden ibaret değildir, bu süreç; bir toplumun hangi değerler üzerinde yükseleceğine, nasıl bir siyasi kültür inşa edeceğine ve nasıl bir irade ortaya koyacağına dair, çok daha derin ve kapsamlı bir karar anıdır.

Bu seçim, toplum olarak geçmişte sıkışıp kalmaya mı devam edeceğimizi, yoksa cesur bir adımla, yeni bir dönemin kapılarını mı aralayacağımızı, hep birlikte belirleyeceğimiz, bir kırılma noktası olacaktır. Alışılagelmiş söylemlerin, içi boş vaatlerin ve tekrar eden siyasi ezberlerin, gölgesinde mi kalacağız, yoksa açık vizyonlu, cesur ve kararlı bir gelecek inşa etmek için, yeni bir sayfa mı açacağız? Bunun yanıtı, sandıktaki tercihlerde gizli olacaktır.

Unutmamak gerekir ki, gerçek bir değişim, yalnızca sözle değil, net bir duruş ve kararlılıkla mümkündür. Bu da ancak dürüst, açık, ilkelerine bağlı ve halkın çıkarlarını, her şeyin önünde tutan bir siyaset anlayışı ile sağlanabilir. Toplumun gelişebilmesi için, sorgulayan, düşünen, analiz eden ve neye neden oy verdiğini bilen bilinçli seçmenlere ihtiyaç vardır. Bugün her zamankinden daha fazla; şeffaf, halktan kopuk olmayan, hesap verebilen ve güven veren liderliğe özlem duyulmaktadır.

Bilinmeli ve şimdi daha fazla farkına varılmalıdır ki bu değişim; çıkar odaklı, yönü belirsiz, her fırsatta fikir değiştiren, “yanar döner” siyaset anlayışından sıyrılmakla, günü kurtaran söylemler yerine uzun vadeli, somut çözümler üretebilen, bir siyaset anlayışını benimsemekle mümkündür.

“Yanar döner” siyaset anlayışı; ilkesizlik, tutarsızlık ve ortama göre şekillenen, çıkarlara göre pozisyon alma üzerine kuruludur. Böyle bir anlayışta, halkın ihtiyaçları ve ülkenin geleceği ikinci plana atılırken, söylemler sık sık değişir, verilen sözlerin arkasında durulmaz ve güven duygusu da zedelenir. Bugün toplumun yaşadığı güvensizlik ortamının temelinde de, bu zikzak çizen siyaset tarzı yatmaktadır. Seçmen artık yönünü sıkça değiştiren değil; neye inandığını net biçimde ortaya koyan, söylediğiyle yaptığı tutarlı olan, samimi ve kararlı liderleri görmek istemektedir. Siyasette günü kurtarmaya değil, yarını inşa etmeye odaklı, bir döneme geçilmesi zorunludur.

Artık hikâyelerle oyalanan değil, kendi geleceğini kendi kalemiyle yazan bir halk hâline gelmeliyiz. Gerçeklerle yüzleşen, sahici sorunlara sahici çözümler üreten ve bunu talep eden bir toplum yapısını benimsemeliyiz. Bu nedenle bu seçim yalnızca bir tercih değil; aynı zamanda bir kimlik beyanıdır.

Bugün Kıbrıs Türk halkı olarak, kendimize açıkça şu temel soruları sormamız gerekiyor:

Biz gerçekten kim olmak istiyoruz?

Kendi kimliğini, onurunu ve iradesini koruyan, kendi kararlarını kendisi alan, geleceğini kendi belirleyen, özgür bireyler ve topluluklar mı olmak istiyoruz?

Yoksa başkalarının çizdiği sınırlar içinde, başkalarının iradesine bağımlı, yönlendirmelerle şekillenen, edilgen bir toplum olarak mı kalmayı tercih ediyoruz?

Hayatımıza yön veren şey ezberlenmiş kalıplar mı olacak, yoksa kendi irademiz ve bilinçli seçimlerimiz mi?

Yıllardır aynı söylemleri, aynı çözümsüz formülleri, tekrar ederek sadece zaman mı kaybedeceğiz?

Yoksa düşünerek, sorgulayarak, gerçekten neyin doğru olduğunu araştırarak, kendi doğrumuzu, kendi yolumuzu mu inşa edeceğiz? 

Siyasette ve toplumsal kararlarımızda biat eden, sorgulamadan kabul eden, edilgen bireyler mi olacağız?

Yoksa bilinçli, araştıran, doğru ile yanlışı ayırt edebilen, gerektiğinde hesap sorabilen, aktif yurttaşlar mı olacağız?

Gerçek yüzümüzle, yani samimi, dürüst ve şeffaf bir duruşla mı toplumda yer alacağız?

Yoksa başkalarının görmek istediği gibi davranarak, içimizden farklı görünüp, toplumsal maskelerin ardına saklanarak mı yaşamaya devam edeceğiz?

Bu sorulara verilecek yanıt, sadece bireysel değil, kolektif kaderimizi de şekillendirecektir. Ve o yanıt, sandıkta verilecektir.

Çünkü kaderimizi belirleyecek olan, artık başkaları değil; biziz.

Geleceğin anahtarı, bizim elimizde.


Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Kıbrıs Postası’nın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.