BİRAZ AYDINLIK

Mert MAPOLAR, C.Ht.
mertmapolar@gmail.com
Mert MAPOLAR, C.Ht.

Son 100 gün: Fotoğraflar değil, vizyon yarışmalı!

Yayın Tarihi: 11/07/25 07:30
okuma süresi: 8 dak.
A- A A+

MERT MAPOLAR’IN KÖŞE YAZISINI SESLİ DİNLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ

Yaklaşık 100 gün sonra, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, bir kez daha sandık başına gidecek ve yeni Cumhurbaşkanını seçecek. Ancak ülkede seçim havası ne sokaklarda, ne fikirlerde, ne de kalplerde, gerçek anlamda esmeye başlamış değildir. Seçim takvimi ilerliyor ama, seçmenin zihninde karar pusulası belirsizliğini koruyor.

Adayların söylemleri ile eylemleri arasındaki uyumsuzluk, seçmenin güven duygusunu zedelemeye devam ediyor. Sahada bolca poz, sosyal medyada bolca paylaşım yapılıyor, ancak bunun ötesine geçen, güçlü ve somut politikalar ortada gözükmüyor. Adaylar, seçmeni ikna etmek yerine, adeta yarış dışı kalmamak için, rutinlerini sürdürüyorlar...

Peki gerçek fark nerede? Gerçek siyaset nerede?

Hem sağda, hem de solda öne çıkan adaylar, birbirinden keskin biçimde ayrışacak, özgün bir siyasal duruş ortaya koymakta yetersiz kalıyor. Her biri benzer söylemleri tekrar ederken, halkın beklediği gerçek bir vizyon ve değişim anlayışı ortaya çıkmıyor. Oysa seçmenin aradığı şey yalnızca bir aday değil; yeni bir anlayış, yeni bir siyaset, yeni bir bakış açısıdır...

Siyasi partilerin, kendi tabanlarında da gözle görülür bir sabırsızlık ve huzursuzluk hakim... Gerek sağ, gerekse de sol kanattaki seçmen, yıllardır benzer yüzler ve tekrar eden vaatlerle, oy sandığına gitmekten yorgun düşmüş durumda... Parti yönetimlerinin aday belirleme süreçlerine dair şeffaflıktan uzak tavırları, içe dönük istişare mekanizmalarının devre dışı kalması, taban ile üst kademe arasında derin bir güven boşluğu yaratıyor. Parti aidiyeti olan birçok seçmen dahi, bugün, “değişim” kelimesinin yalnızca söylemde kalmasından rahatsız. Adaylar sahaya indiklerinde, fotoğraf vermeye koşan, kalabalıklar yaratmak mümkün olabilir; ancak bu kalabalıklar, inançla değil, mecburiyetle toplanıyorsa, bunun adı taban desteği değil, taban kırılmasıdır! Seçmen yalnızca "birine karşı" değil, "bir fikre inanarak" oy vermek istiyor. İşte bu noktada hem sağda, hem solda da, siyaset üretme biçimleri sorgulanmaya başlıyor. Günün sonunda adaylar, yalnızca rakiplerini değil; kendi küskün ve kırgın tabanlarını da ikna etmek zorundadırlar. Aksi takdirde seçimi kaybetmeseler bile, geleceği kaybetmeleri de kaçınılmaz olacaktır.

Siyasi pozlar yerine, somut planlar gerekli!

Bugün, Cumhurbaşkanlığı makamının en büyük tartışma alanlarından biri, danışman atamaları ve kamu kaynaklarının yönetimidir. Cumhurbaşkanlığı bünyesinde yapılan, siyasi atamaların ve danışman ordusunun, yarattığı devasa mali yük, ülkenin genel borçlanma politikasıyla birlikte, ciddi endişelere de neden oluyor...

Cumhurbaşkanlığı bünyesinde, kişi başı, brüt 180 bin 879 TL maaş ve 27 bin 131 TL yan ödeme yapılan danışmanlarla birlikte, yıllık en az 37 milyon 441 bin 800 TL’lik, bir maliyet gündeme gelmiş durumda. Bu rakamlar yalnızca bir iddia değil; kamu vicdanında giderek büyüyen, bir sorgulama başlığı haline gelmiştir.

Üstelik bu harcamalar, maaş ödemeleri için bile, sürekli borçlanmak zorunda kalan bir devlet yapısı içerisinde gerçekleşiyor. Maliye Bakanlığı’nın 5 ayda yaptığı 17 ihale sonucu, 12 milyar TL’yi aşan iç borçlanma, yapısal sorunları ve sürdürülemez mali politikaları, açıkça gözler önüne seriyor.

Peki bu noktada adaylar neden sessiz?

Neden danışman maaşları, Cumhurbaşkanlığı giderleri, atamalardaki partizanca yaklaşımlar konusunda net bir tavır sergilenmiyor?

Toplum, Cumhurbaşkanlığı makamında yalnızca bir temsiliyet değil, kapsayıcı bir denetim ve sorumluluk bilinci de görmek istiyor. Bugüne kadar süregelen savurganlık, atama çılgınlığı ve liyakatsizlik sarmalı, artık toplumun tahammül eşiğini aşmıştır.

Siyasi irade nerede?

Seçim takvimi ilerlerken, toplumun beklentisi, yalnızca popülist söylemler değil, aynı zamanda somut çözüm önerileri ile kararlılıkla ortaya konmuş vizyonlardır. Danışmanlık sisteminin nasıl yeniden yapılandırılacağı, kamu kaynaklarının nasıl verimli kullanılacağı, hangi tasarruf tedbirlerinin hayata geçirileceği de net biçimde açıklanmalıdır.

Bu konularda da sessiz kalan adaylar, değişimden değil, devamlılıktan yana bir irade ortaya koymaktadır. Sessizlik onaydır. Hiçbir açıklama yapmadan, geçmişin izinden yürüyerek, yeni bir gelecek inşa edemezsiniz!

Siyaset fotoğraf değil, fark yaratmaktır!

Günümüzde kalabalıkların arasında, poz vermekle siyaset yapılmıyor. Zaman, sosyal medya beğenileriyle değil, toplumun gerçek sorunlarına ne kadar cesaretle yaklaşabildiğinizle ölçülüyor. Çağ dışı siyaset yöntemleriyle, bugünün ve yarının sorunlarına çözümler üretemezsiniz...

Yarının Cumhurbaşkanı, halkın vicdanına hitap eden, israfı durduracak, kamu maliyesini şeffaflaştıracak ve partizanlığı önleyecek, güçlü bir siyasal vizyona da sahip olmalıdır. Aksi takdirde, halk, neden size oy versin ki?

Artık vatandaş; vitrini süsleyen değil, içeriği dolduran bir lider arıyor. Seçmen; günübirlik sloganlara, hazır fotoğraf karelerine ve geçmişin tekrarı olan, hamasi nutuklara değil, şeffaflığa, hesap verebilirliğe ve somut icraatlara odaklanan, bir Cumhurbaşkanı görmek istiyor. Kameralara değil, kamuya hizmet eden bir duruş bekliyor. Gerçek liderlik; görüntüde değil, krizin içinde sorumluluk alabilmektir.

Gerçek değişim, samimiyetle başlar!

Toplum artık “mış gibi” yapılan siyasete tahammül göstermeyecek kadar yorgun. İkiyüzlülükle siyaset yapılamayacak kadar önemli bir geleceğe ilerliyoruz. Eski yöntemlerle, eski reflekslerle yeni bir siyaset dili asla kurulamaz.

Eğer yeni bir dönemden, bir dönüşümden söz edilecekse; bu sadece seçim takvimine sığmayan, bir irade ve samimiyet olmalıdır. O irade de şu anda sahada maalesef gözükmüyor.

Aslında seçmen değil, ülke siyaseti daha kararsız!

Bugün seçmen netleşemiyor, çünkü adayların yaklaşımları net değil... Vaatler çok, içerik yok. Fotoğraflar çok, vizyon yok. Sessizlik çok, cesaret yok...

Siyaset, boş vaatlerle değil; dolu yüreklerle yapılır. Netlik, liderin pusulasıdır; pusulası olmayan bir lider, yön değil belirsizlik üretir. Seçmen sandığa gidip bir isim değil, bir yön belirler. Ama yönsüzlük derinse, tercih de gecikir. Unutulmamalıdır ki halk susmaz, ama bazen bekler; çünkü neye inandığını değil, kime inanabileceğini tartar. Ve artık zaman, konuşan değil; açılım sağlayan siyasetçinin zamanıdır.

Konuşan çok, dinleyen az; gören çok, anlayan az; ama hisseden halk, asla unutmayacaktır...

Vurgulamak istediğim bu ifade, seçim sürecinin ruhunu ve halkın derin sezgisini anlatan, çarpıcı bir uyarı niteliğindedir. Günümüz siyasetinin, yüzeyde bıraktığı izlere karşı, halkın hafızası çok daha derinlerde kayıt tutar. Gerçek samimiyetin, zamanla dahi silinmeyecek izler bıraktığı, önemli bir döneme giriyoruz.

İşte bu tabloyu değiştirecek olan, fark yaratacak net yaklaşımlar ve halkla kurulan gerçek bağlardır. Süreç yaklaşıyor, zaman daralıyor, ama fırsat, henüz yitirilmiş değil. Ancak bu fırsat, yalnızca cesur olanların elinde, geleceğe dönüşecektir...

İşte şimdi, son 100 günün, en kritik sorusu, herkesin zihninde aynı anda yankılanıyor:

"Gerçek farkı, kim yaratacak?"

Mert MAPOLAR, C.Ht.


Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Kıbrıs Postası’nın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.