Yalvarıyorum…

Yayın Tarihi: 27/03/20 22:15
okuma süresi: 10 dak.

Şimdiki nesil belki pek bilmez, bilse de 'ne aptalca bir film' diyebilirler belki ama bizim çocukluğumuzun en efsane filmlerinden biri de Jaws filmiydi.

1975 yapımı, tüm korku filmi angajmanlarını değiştiren, dünyada 'felaket filmleri' furyasının başlangıçlarından olan film, turistik bir tatil kasabasına dadanan büyük beyaz bir köpekbalığı ve onun çevresinde şekillenen olayları anlatmaktadır.

Peter Benchley'in aynı adlı romanından bir büyük deha, Steven Speilberg'in tarafından yönetilen film, en iyi film dalında Oskar'a da aday olmuş ancak Milos Forman'ın unutulmaz eseri 'One Flew Over the Cuckoo's Nest-(Guguş Kuşu)'na kaybetmiştir.

Ülkemizde yaşanan Koronavirüs salgını ve yaşanan sürece bakınca, akılma ister istemez  işte aklıma Jaws geliyor.

Şimdi diyeceksiniz ki ne alakası var?

Anlatayım.

Film, New York'un Rhode Island kıyılarında bulunan popüler ve turistik kasabası Amity'de geçer.

Bir gün besin zincirinin en üst sıralarında olan büyük beyaz bir köpek balığı, söz konusu kasabanın kıyısına 'çıtırdan' dadanır. Yalnız bir kadının denize girmesi ve ardından da sinema tarihine geçen dehşetengiz müziği (En iyi müzik Oskarlı) eşliğinde saldırı sahnesi ile başlayan film, ilerleyen kısımlarında başka kişilerin de saldırıya uğraması veya ortadan kaybolması ile devam eder.

Nihayetinde işin polise gidip, olayı araştıran şerifin durumu anlaması ile birlikte soluğu belediye başkanının yanında almasının ardından film heyecan kazanmaya başlar. 

Kahraman şerif, başkana, olayların bir köpek balığı saldırısı olduğunu ve kasaba plajlarının hemen kapatılması gerektiğini anlatır.

Ancak başkanın başka dertleri vardır.

Öyle ki, o hafta 4 Temmuz haftasıdır.

Yani ABD halkının tatile ve eğlenceye akın ettiği bağımsızlık günü kutlamasının haftası…

Haliyle kasabaya müthiş bir turist akını vardır.

Akıbet, ayn-ı şer içindeki Başkan şerifin isteğini sert bir şekilde reddeder ve onu 'kasabayı ekonomik olarak yıkmayı istemekle' suçlar.

Böylece plajlar kapanmaz ve daha ilk gün köpek balığı biri çocuk iki kişiyi yer, başkalarını da yaralar.

Korkunç bir hata yaptığını anlayan başkan için artık çok geçtir. Hayatlar kaybedilmiş, acılar çökmüştür...

Neyse, belki bu Korona günlerinde izlemek isteyen olur diye devamını anlatmayacağım.

Arada filmin başarısız devamlarının da çekildiğini ekleyeyim.

Hulasa, işte bizim Korona hikayemiz de tam olarak bu filme benzemektedir.

Hatta geçen hafta bir programda bu yazdığım Jaws-Korona benzetmesini anlattığımda, birileri mesaj atıp 'felaket tellalığında sınıf atladın be gardaş' diye dalga da geçti.

Ancak daha 3 hafta önce, ben ve benim gibi kimi basın mensubu ve siyasetçi başbakana 'Korona geliyor' diye seslendiğinde kendisi meclis kürsüsünden 'abartmayın, kendi ayağımıza kurşun sıkmayın, ciddi değil' şeklinde cevap vermişti.

Haliyle 'bu abartmama' durumu, olay ilk patlak verdiğinde karantina alınan Salamis ve diğer otellerde kendini rehavet olarak gösterdi.

Hatta iş kimi kişilerin karantina altındaki arkadaşlarını ziyaret edip, kucak kucağa poz vermesine kadar vardı.

Bu minvalde, virüsü yayan turistlerle temas edenlerin karantinaya alınmaması, onlarında ciddiyetin farkında olmadan serbestçe dolaşması, yayılmayı da beraberinde getirdi.

Dün akşam çok acı konuşan ve bölgedeki durumu vahim olarak niteleyen Yeni Erenköy Belediye Başkanı Emrah Yeşilırmak'ın benim bu yukarıda anlattığım kronolojiden farklı bir şey söylemediğini de sözlerime ekleyeyim.

Yani ortada bir ihmal vardır ve bunun en büyük sebebi, ekonomik ve siyasi nedenlerin, sağlığın önünde tutulup, maalesef gereken kararları gerektiği gibi almamakta yatmaktadır.

Hiç alınmadı demiyorum, haksızlık olur. Ancak o tedbirlerin gereken şekilde alınmadığı ortadadır. 

İlk günden kendi paylaşım sayfalarıma yazdığım şeyi bir kez daha buradan yazmam gerekirse, salgının tamamen kontrol altına alınıp, artık halk sağlığını tehdit etmiyor şeklinde bir açıklama yapılmadan bırakın ekonomik hayatı, normal hayatın başlaması bile imkansızdır.

Hatta şunu da ekleyeyim, o anons yapılsa bile hayatın-ekonominin normale dönmesi yine çok zaman alacaktır.

Dolayısıyla, salgının ivedilikle kontrol altına alınması dışında başka her türlü şeyi konuştuğumuz şu son bir hafta maalesef kritik bir kayıptır.

Bu noktada, sadece hükümeti değil, onların açıkladığı ekonomik pakete tepki gösteren muhalefeti, sendikaları, sivil toplum örgütlerini ve maalesef haklı sebeplerden dolayı da olsa bu tartışmaya katılan bizleri sorumlu tutmak lazım.

Salgın gizli gizli yayılırken, biz bankaların faizini ve dışarı çıkıp daire daire gezmenden-yani salgını bulaştırmadan- hayata geçirilmesi pratikte mümkün olmayan muhtelif teşvik paketlerini konuşuyorduk.

Ortada milyon tane yanlış bilgi dolaşırken, bilgi kirliliği tepe yapmışken, ortada 'basit bir griptir, geçer' diyen uzman, 'sıcaklık artınca virüs ölecek' diyen bilirkişiler dolaşırken, haliyle, ne yönetenlerin ne de toplumun rehavete girmemesi de zaten beklenemezdi.

Ama olan oldu bir kere, bunları hemen unutmalı, suçlama oyununa girmemeliyiz.

Uzatmayacağım, insanlık tarihin belki de karşılaştığı en büyük tehdit olan Koronavirüs salgını maalesef ülkemizde yayılma eğilimi göstermektedir, zaman alabildiğince hızla daralmaktadır.

Bu noktada insanlarımız kısmi sokağa çıkma yasağına büyük oranlarda uymasına rağmen hepimiz temel ihtiyaçlarını giderme noktasında marketlere, eczanelere gitmekte, özellikle de Başkan Yeşilırmak'ın ısrarla işaret ettiği üzere 'aile ziyaretlerine' devam etmekte, bu da salgının yayılmasını kaçınılmaz hale getirmektedir.

Dolayısıyla, Karpaz bölgesinde 15 köyde ilan edilmiş olan tümden sokağa çıkma yasağı tez elden memleket geneline yayılmalı, öte yandan da, insanlarımızın bu sürede yiyecek, içecek, ilaç, iletişim, elektrik gibi konular başta olmak üzere mağdur edilmemesinin yolları ivedilikle bulunmalıdır. 

Bu noktada memlekette bulunan tüm kamu ve özel kurumlarının iş birliği yapması kaçınılmaz olmaktan öte, bir yurt, bir insanlık görevidir.

Çok açık söylüyorum, isteyen istediği eleştiriyi bana yapmakta özgürdür, hemen sokağa çıkma yasağı ilan edilmeli, ortaya mağduriyet çıkmaması için gerekenler el birliği ile yapılmalı ve hastalığı kontrol altına almak için büyük bir savaş başlatılmalıdır.

Çünkü bu bir savaştır ve düşmanımız görünmezdir.

Eğer tüm eski hesapları bir kenara koyup, bir birimizin gözleri olmazsak, bir birimizi korumazsak,  felaket senaryoları kapımızı şiddetle çalmaktadır. Merak etmeyin, çok sevdiğimiz siyaseti yapacağımız günler gene gelecektir ama şimdi siyaset yapmanın sırası değildir.

Çünkü salgın ikinci safhaya geçmek üzeredir.

O safhaya da geçilince, zaten yaygınlaşmış olan hastalık daha çok insanda ortaya çıkmaya başlayacak, haliyle insanlar hastaneye koşacak ve sağlık sisteminde sorunlar baş gösterecektir. Dahası, dilim söyleme varmıyor ama ölümlerin yaşanması kaçınılmaz olacaktır.

Malumunuzdur, sağlık sistemimiz normal zamanlarda bile büyük sorunlarla devam etmektedir.

Dolayısıyla dünyanın en büyük ülkelerinin sağlık sistemlerinin bile başa çıkamadığı bu bela ile bizim başa çıkmamız mümkün olmayacaktır.

Lafın kısası, eğer gerekenler hemen yapılmazsa, kendimizi çok kısa zaman içinde hayatımızda hiçbir zaman karşılaşmak istemeyeceğimiz türden zor seçimler yapma noktasında bulabiliriz.

Ne olur, yalvarıyorum, siyaseti bir kenara bırakın, iş birliği yapın.

Yalvarıyorum, gereken tedbirleri sert ve uygulanabilir bir şekilde alın, halk sizi sonuna kadar destekleyecektir...

 


Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Kıbrıs Postası’nın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.