Karantina gündemim yoğun…

Yayın Tarihi: 18/01/23 07:00
okuma süresi: 6 dak.

Perşembe gününden beri evde hapisim. Yani karantinada.

3 yıldır köşe bucak kaçtığım Koronavirüs, en sonunda beni de buldu. İlk birkaç gün sarsıldım ama şimdi iyiyim, negatife dönmeyi bekliyorum.

Bunun dışında memleketin gündeminden uzak kalmamaya çalışıyorum.

Hakkını vereyim, son derece zengin bir gündemimiz var. İmamın çağ dışı ifadeleri, ona karşı oluşan tepkiler ve yapılan eylemler derken arada özlenen yağmur da yağdı. Tabii o da ayrı tartışma konusu, yağsa vay, yağmasa vay gibi bir durum.

Çünkü her yağmurda ortaya çıkmasına alıştığımız görüntüler bu kez sadece bize özel değil, tüm adada ortaya çıktı. Sebebi çok açık iklim krizidir. En büyük sorunumuz artık budur ama henüz tam olarak anlamış değiliz.

Öte yandan her günün dedikodusu ‘hükümet düşüyor’ ‘başbakan devriliyor’ ‘yok, bakanlar değişiyor’ gibi şeyler de gırla devam ediyor.

Öyle toz duman arasında dün aniden hükümetin taraflarının Ankara’da Recep Tayyip Erdoğan’ın huzuruna çıktığını gördük. Bir de güzel foto servis edilmiş. Bizimkiler tam hiza oturuyor, Başbakan siyah gözlüklerini bu kez takmamış. 

Neyse, toplantı bitti, ardından açıklama geldi.

Efendim, TOKİ, Derinya’ya konut projesi yapacakmış. Bir de burada yaşayan Türkiye vatandaşlarının Türkiye’deki sağlık sisteminden yararlanması sağlanacakmış. Ha bir de kablo ile elektrik getirilecekmiş, düğmeye basılmış.

Sağlık sistemi meselesini bilemem, Türkiye’nin kendi tasarrufu. Ama bu Derinya konutları işi aklıma hemencecik Halkın Partisi’nin hükümetteyken çok istediği, hatta lansmanını yaptığı ama bir türlü başlatamadığı projeyi getirdi. Bu projeyle o proje aynı yerde mi emin değilim ama Mağusalı arkadaşlar aynı yerde olduğunu söylüyor.

Peki o kadar yerden niye Derinya ya da Maraş?

Bu konuda dostum Mete Hatay’ın ilginç bir paylaşımı oldu.

Mete “Umarım Fuat Oktay'ın açıkladığı bu Derinya'daki sosyal konut "müjdesi" İsrail usulü Maraş'ın sınırla olan bağlantısını kesmek için kullanılacak bir jeo-stratejik yerleşim projesine dönüşmez” diye yazmış. Ona göre proje Kapalı Maraş ile sınır arasında bir yere yapılırsa, kent ‘enklava’ dönüşür, olası bir çözüm durumunda güney devletiyle arada tampon görevi görür. Bilemiyorum ama kafalarda illa ki gizli birtakım ajandalar vardır. Uluslararası hukuk zaten hak getire, neden olmasın?

Bunun dışında bir de kablo ile elektrik getirilmesi meselesi var. Ben buna kısacası temcit pilavı diyorum.

İşin 500 milyon doları aşan maliyetini, fizibilitesini ve uluslararası enerji anlaşmalarından doğan birtakım engellerini geçiyorum, bir proje kaç kez müjde diye servis edilebilir? Görünüşe göre birden çok!

Mesela en son 24 Aralık 2020’de tam da Ersan Saner başkanlığındaki ilk UBP-DP-YDP Hükümeti kurulurken, ilgili Bakan Erhan Arıklı “Erdoğan kablo ile elektrik için gerekli talimatı verdi” diye müjde buyurmuştu. Ne oldu? Hiçbir şey!

Hatta Arıklı’nın bu açıklamasının üzerinden günler geçip, hükümet programı açıklandığında kablo işi oraya yazılmayınca, CTP’li Özdil Nami çıkıp “Niye protokolde yok?” diye sormuş, cevap alamamıştı.

Aynı Özdil Nami, partisi muhalefeteyken -belki kendisi değil ama- çok karşı çıkılan kablo işine, dörtlü kurulup kendisi de ilgili bakan olunca “konuya sıcak bakıyoruz” diye güzellemeler yapmıştı, unutmuş değiliz tabii.

Bilirsiniz işte, bu ülkede bir nevi kaderdir. Muhalefette, muhalefet ettiğin şeyleri, hükümete gelince unutursun. Çünkü unutmak zorundasın.

Bu konu da öyle bir şey.

Dolayısıyla muhtemelen birkaç gün de kablo ile elektrik muhabbeti yapacağız.

Belki Türkiye’deki hükümet bu konuyu bir müddet dillendirmeye devam eder. Yani “Yavru vatana su götürdük, şimdi de elektrik götürüyoruz” şeklinde konuşmaları hayal edebiliyorum.

Eğer iş ciddiye binerse Ersin Bey ve saz heyetimizin de katılıp şükran çekeceği proje temel atma töreni bile yapılabilir.

İşin gerçeği sevgili dostlar, evet, bir gün tüm ada enterkonnekte sistem ile anakaraya yani Türkiye’ye bağlanacaktır. Bu kaçınılmaz bir durumdur. Ancak ben bunun olmasının temel şartını Kıbrıs’ta çözüm olarak görmekteyim. Zira Türkiye’nin altına imza attığı enerji anlaşmaları vardır ve bunlar uluslararası hukuka tabidir.

Bu minvalde Doğu Akdeniz gazının tek ve en maliyetsiz geçiş noktasının adadan Türkiye’ye çekilecek boru olduğunu hep yazmıyor muyuz?

Tabii ki yazıyoruz. Peki bu çözüm olmazsa o zenginliğin Akdeniz’in derinliklerinde kalmaya devam edeceğini de söylemiyor muyuz? En azından bizim adımıza öyle.

Peki bunun en büyük şartının adadaki bu lanet sorunu çözmek olduğunu bilmiyor muyuz? Herkes bal gibi de biliyor ama işte, bir türlü olmuyor.

Haliyle bu elektrik kablosu işine de aynen böyle bakıyorum…

Neyse, yakında görüşmek üzere…


Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Kıbrıs Postası’nın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.