Bir şeyi de doğru yapsak, ilk biz yapsak!

Yayın Tarihi: 01/12/25 08:00
okuma süresi: 5 dak.

Dijital çağ yalnızca teknolojinin değil, insanın yeniden biçimlendiği bir dönem. Ve bugün Avustralya, 16 yaş altı bireylerin sosyal medya kullanımını yasaklayarak dünyanın en radikal, en cesur çocuk koruma hamlesini başlatıyor. Bu, yalnızca bir yasa değil; bir toplumsal refleks. Çünkü sosyal medya artık masum bir ekran deneyimi değil, çocuklarımızın zihin ve ruh sağlığını sistematik biçimde şekillendiren dev bir ekosistem.

Peki biz neden bu adımı ikinci olarak atmayalım? Neden dünyanın en büyük sorununa seyirci kalalım?

Z kuşağı, ekranın ardında büyüyen ilk nesil. Ancak kimse bu çağın bedelini onların ödediğini konuşmak istemiyor. Avustralya’nın attığı adımı anlamak için önce bu bedelin gerçek olduğuna şahit olmak gerekiyor.

12 yaşında bir çocuk neden influencer olmak ister? Bu sorunun yanıtı, sosyal medyanın genç zihinleri nasıl hacking ettiğinin en yalın göstergesi. Araştırmalar, 12–15 yaş arası çocuklarda sosyal medya kullanımının depresyon riskini yüzde 60’a kadar artırdığını gösteriyor. Çünkü beyin henüz olgunlaşma aşamasında; onay arayışı, karşılaştırma refleksi ve sosyal görünürlük baskısı bu çağda maksimum seviyede.

Bir çocuğun kalbi “kaç beğeni aldım?” sorusuna göre hızlanıyorsa, ortada özgürlük değil, bağımlılık vardır.

TikTok’taki 7 saniyelik videolar, Instagram’daki filtreli yüzler, YouTube’daki “challenge” akımları… Bunlar pasif içerikler değil; doğrudan çocukların benliğine çalışan araçlar. Ve bugün her çocuk evinde, odasında, yatağında dünyanın en büyük pazarlama şirketleriyle baş başa. Çoğunun elinden tutan yok. Avustralya’nın getirdiği yasak, çocukları teknolojiden koparmak değil; onların pazarlanabilir birer dijital ürün olmasını engellemek.

Kaç çocuk şantaja uğruyor? Bu sorunun yanıtı çoğu zaman açıklanmıyor. Ama dünya istatistikleri acımasız: 16 yaş altı çocukların yüzde 20’si en az bir kez online cinsel tehdit ya da şantajla karşılaşıyor. Bu, sokakta yürüyen bir çocuğu korumakla dijitalde yürüyen bir çocuğu korumanın aynı şey olduğunu bize gösteriyor. Gündüzleri güvende sandığımız çocuklar geceleri ekranlarının ardında yalnız kalıyor. Bu yüzden Avustralya diyor ki: “Çocuk, dijital dünyanın tüketicisi değildir.”

Bu cümle, uzun yıllardır söylenmesi gereken bir cümleydi.

Peki biz neden ikinci olmayalım?

KKTC, genç nüfus oranı yüksek bir ülke. Bu, avantaj gibi görünse de kontrolsüz sosyal medya kullanımında risk çarpanı demektir. Geceleri uyuyamayan ergenler, siber zorbalık nedeniyle okula gitmek istemeyen çocuklar, beden algısı bozulan kız çocukları, sürekli çevrimiçi olmak zorunda hisseden erkek çocukları…

Bu tabloyu görüp de “bekleyelim” diyemeyiz.

Bugün 10 yaşındaki bir çocuk günde ortalama 3–4 saat sosyal medyada. Bu, bir ilkokul öğrencisinin yılda 35 tam gün ekran başında geçirdiği anlamına geliyor. Bir yılın 35 günü… Bu artık “kişisel tercih” değil; “toplumsal kriz”tir.

Avustralya’nın attığı bu adım bir yasak değil; bir koruma politikası. Çocukluk dönemini kapitalizmin pazarlama algoritmalarından geri almak. Bizim de buna ihtiyacımız var. Çünkü çocuklarımızın dijital platformlardan çekilmesi onların geri kalması değil; tam aksine, kendilerini bulmasıdır. Bugün bir ülkede alınan bu karar, diğer ülkelere davet niteliği taşıyor:
“Cesur olun.”

Özgürlükten yana olmak, çocukların korunmasını istemekle çelişmez. Aksine, özgürlüğü korur. Çocukların büyüme hakkını savunmak, teknoloji şirketlerinin çıkarlarından daha değerlidir.

Avustralya bugün dünyanın ilk adımını attı. Ve bu adım, sadece kendi çocukları için değil, tüm dünya için bir işaret fişeği.

Biz neden ikinci olmayalım?
Neden çocuklarımızı algoritmaların insafına terk etmeyelim?
Neden onların çocukluklarını, ruh sağlıklarını, kendiliklerini korumak için güçlü bir duruş sergilemeyelim?Bu çağ sadece teknolojinin değil, cesaretin de çağdır.
En büyük adımlar bazen en küçük bedenler için atılır. Bugün atmazsak, yarın çok geç olabilir.

Buca "olmayan"ın olamayanın arasında komik ama hala umutla "ah bir olsa" diye yazıyorum.


Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Kıbrıs Postası’nın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Dr. Ferhat ATİK yazıları