Zamanın uykusu
Gece, insanlık tarihinin en kadim öğretmenlerinden biri olmuştur. Sessizlik ve karanlık içinde düşünmek, içsel yolculuğa çıkmak, günün karmaşasından uzaklaşmak… Gece, ruhun nefes aldığı, düşüncenin derinleştiği ve zamanın farklı aktığı bir alan olarak insanı büyüler. Ancak modern çağda gece, çoğu zaman kaybolan bir deneyim hâline geldi. Işıklar hiç sönmüyor, bildirimler hiç durmuyor ve insanlar 7/24 çevrim içi bir dünyada yaşıyor.
Bu durum, zamanın ritmini değiştirdiği gibi, insanın içsel zaman algısını da bozuyor. Eskiden gece, sadece dinlenme değil, aynı zamanda düşünme, fark etme ve yeniden doğma zamanıdır. Uyku öncesi sessizlik, insanın zihnini toparlamasını sağlar; düşünceleri düzenler; duyguları anlamlandırır. Şimdi ise ekranlar, ışıklar ve sürekli uyarılar, gecenin bu eski derinliğini yok ediyor. İnsan zihni, sanki hiç durmayan bir akışta sürekli olarak bilgi ve uyarıya maruz kalıyor.
Geceyi kaybetmek, yalnızca uykunun kalitesini değil, içsel farkındalığı da etkiliyor. Modern insan, gün boyunca veri topluyor, analiz ediyor ve üretim yapıyor. Ama gecenin sessizliğinde kendi iç sesiyle buluşamıyor. Bu sessizlik ve derinlik eksikliği, ruhun yorgunluğunu artırıyor; zihni durmaksızın meşgul tutuyor. Dolayısıyla insan, hem fiziksel hem de ruhsal olarak tükeniyor.
Tarih boyunca gecenin derinliği, sanatçıların, filozofların ve düşünürlerin ilham kaynağı olmuştur. Şairler geceyi gözlemler, müzisyenler sessizliği dinler, düşünürler karanlığın içinde hakikati ararlardı. Çünkü gece, yalnızca uyku değil, yaratıcılığın ve farkındalığın doğduğu zamandır. Modern çağda ise gece, tüketim, eğlence ve ekranlarla işgal edilmiştir. İnsan, geceyi kendine ait bir zaman olarak yaşayamıyor; ruhun sessizliği kayboluyor.
Mevlana, geceyi içsel bir yolculuk alanı olarak görür: “Gece, kalbin ışığını açar; gündüz ise gözleri meşgul eder.” Bu söz, modern insan için bir uyarı gibidir. Biz gündüzün gürültüsüne teslim oldukça, gecenin içsel ışığı kaybolur; farkındalık azalır, derin düşünme yetisi köreler. Gecenin kaybolması, yalnızca uyku eksikliği değil, aynı zamanda ruhun kendine dönme fırsatının kaybıdır.
Belki de çağımızın en büyük kaybı, gecenin insan için bir öğretmen olma özelliğini yitirmesidir. İnsan, geceyi yeniden keşfetmeli; sessizlik içinde düşünmeyi, yıldızlara bakmayı, kendi iç sesiyle buluşmayı öğrenmelidir. Zamanın uykusu, gecenin derinliği kaybolduğunda insanın ruhu da uykusuz kalır.
Geceyi yeniden kazanmak, modern insan için bir direniş ve kendine dönüş eylemidir. Işıkları kısmak, telefonları susturmak, sessizliği dinlemek… İşte bu küçük ritüeller, kaybolan gecenin derinliğini geri getirir. Zamanın uykusunu yerine koymak, ruhun dinlenmesini sağlamak ve insanın kendi iç dünyasıyla barışmasını mümkün kılar. Gece, sadece karanlık değil; insanın içsel aydınlığıdır.
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.