Kıbrıs’ın sessiz fırtınası: Mülkiyet krizi patlamak üzere!
MERT MAPOLAR’IN KÖŞE YAZISINI SESLİ DİNLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ
Yarım asra yaklaşan bir kördüğüm içinde,
Nesiller boyunca halının altına süpürülen bir gerçeklikle,
Yarım yüzyıldır zamana bırakılan bir çözüm hayalinin küllerinde,
Neredeyse bir ömür boyu ertelenen bir çözümün kıyısında,
On yıllardır buzdağının sadece ucuna bakarak yaşadığımız bir çelişkinin ortasında,
Bir suskunluk ve belirsizlik girdabında,
“Çözümsüzlüğün çözüm olduğu” düşüncesiyle ertelenen sorunlar, bugün artık kapımızda birikmiş dev bir fatura olarak duruyor. Göz ardı edilen her detay, yok sayılan her uyarı, bugün karşımıza bir dava dosyası, bir tutuklama kararı, bir ekonomik çöküş riski olarak geri dönüyor. Rum mahkemelerinde verilen ilk hapis cezaları, yalnızca iki kişinin değil, yıllardır hukuki riskler görmezden gelinerek, sürdürülen alışkanlıkların ve sistemli kayıtsızlığın, artık yargı önüne çıkarıldığını göstermektedir. Bu artık sadece birkaç şirketin ya da yatırımcının değil, tüm toplumun ortak sorunudur. Her geçen gün daha da daralan zaman, bizi ya gerçekçi çözüm üretmeye ya da çok daha ağır bedeller ödemeye zorlayacaktır.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni bekleyen, en büyük krizlerden biri artık kapıya dayandı. Güney Kıbrıs’ta Rum mahkemelerinin verdiği ilk hapis cezaları, mülkiyet sorununu yalnızca bir hukuk davası olmaktan çıkarıp, tüm yapıyı sarsacak, çok katmanlı bir felakete dönüştürme tehlikesi taşıyor. İki Macar kadına verilen 2,5 yıl ve 15 ay hapis cezaları, yalnızca bireysel değil, sektörel, toplumsal ve hatta uluslararası etkiler yaratacak, yeni bir dönemin habercisi durumundadır. Bu kararların emsal teşkil edeceği açıkça belirtilirken, sırada onlarca yeni tutuklamanın olduğu neredeyse kesinleşmiş durumda.
KKTC’de emlak sektörü, kabul edilse de edilmese de, fiilen kilitlenmiş durumdadır. Tapu harçlarının devlet gelirinin %90’ını oluşturduğu bir yapıda, Rum mallarına dayalı gayrimenkul işlemlerinin tehdit altına girmesi, yalnızca yatırımcıların değil, devletin de belini bükecek boyuttadır. Maliye’nin 3 ayda topladığı 2,1 milyar TL’lik harcın 1,9 milyar TL’sinin tapu harçlarından oluşması, bu krizle birlikte KKTC bütçesinin temel taşlarının nasıl sarsılabileceğini de açıkça ortaya koyuyor.
Sadece mülk sahipleri değil, aracı emlakçılar, inşaat şirketleri, yabancı yatırımcılar, hatta bireysel konut alıcıları da büyük bir hukuki riskle karşı karşıya. Güney Kıbrıs’tan, Kuzey Kıbrıs'taki 270 şirket ve emlakçıya, tebligat gönderileceği haberlerinin ardından, KKTC'deki birçok emlak ofisi, ya faaliyetlerini durdurdu ya da internet sitelerini kapattı. Yabancılar artık KKTC’den mal alma konusunda geri adım atıyor. Sektör temsilcileri çöküşün eşiğinde olduklarını açıkça ifade ediyor.
Bu yalnızca bir “mülkiyet” meselesi değildir. Bu bir ulusal egemenlik, ekonomik bağımsızlık ve toplumsal istikrar meselesidir. Rum mahkemelerinin aldığı kararlar, uluslararası hukukun Kıbrıs sorunu üzerindeki etkisini artırırken, KKTC’deki karar vericilerin sessizliği, giderek daha tehlikeli hale geliyor. Ne hükümet ne de muhalefet bu konuda net, kararlı ve çözüm odaklı bir tutum sergilemiyor. Sorunun görmezden gelinmesi ise yalnızca daha büyük bir felakete davetiye çıkarıyor.
Taşınmaz Mal Komisyonu’nun, daha etkin çalışması artık bir seçenek değil, bir zorunluluktur. Komisyonun hızla işlevselleştirilmesi, tazminat ödemelerinin düzenli hale getirilmesi ve uluslararası düzeyde meşruiyetinin güçlendirilmesi gerekiyor. Ancak bu da yeterli olmayacaktır. Mülkiyet sorununa dair çözüm artık sadece yerel hukukla değil, Birleşmiş Milletler kararları ve uluslararası hukuk normlarıyla birlikte, stratejik ve diplomatik düzeyde de ele alınmalıdır.
Bugün Kuzey Kıbrıs’ta, satışta olan her 4 araziden 3’ü Rum malıdır. Bu sadece bir hukuki risk değil, toplumsal barış açısından da ciddi bir tehdit anlamına geliyor. Hukuki süreçler derinleştikçe, mülkiyetle ilgili toplumsal kutuplaşmalar da artacaktır. Geçmişte atılan hatalı adımların bedelini, bugünün nesli ödemek zorunda bırakılıyor.
Müteahhitlerin ve emlakçıların bazıları, artık “Türk malı” üzerine inşaata döneceklerini açıklasa da, bu krizin köklü çözümünü sağlayamaz. Evet, zararın neresinden dönülse kârdır, ancak bu dönüş stratejik, planlı ve hukukla uyumlu olmazsa, yalnızca geçici bir nefes aldırır. Yapılması gereken, bir an önce hukuki, ekonomik ve diplomatik, bir ulusal eylem planı hazırlamak, sektör temsilcileriyle birlikte ortak güçlü bir akıl oluşturarak, bu meseleyi uluslararası camiaya da anlatacak şekilde, doğru bir diplomasiyi yürütmektir.
KKTC’deki mülkiyet sorunu, artık ertelenebilecek bir mesele değildir. Her erteleme, krizin derinleşmesi, yayılması ve kontrol edilemez hale gelmesi anlamına geliyor. Bugün harekete geçilmezse, yarın yalnızca evlerin değil, bir bütün olarak KKTC ekonomisinin, hukuk sisteminin ve uluslararası saygınlığının, yıkıldığına da tanık olabiliriz.
Mülkiyet meselesi, artık yalnızca hukuki değil, ekonomik, siyasi ve toplumsal bir beka sorunudur. Son yaşanan tutuklamalar ve Güney Kıbrıs’ın yargı kararları, bu krizin ertelenerek değil, ancak cesaretle ve ortak güçlü bir akılla yönetilerek, aşılabileceğini, en acı biçimde bize göstermiştir. Emlak ve inşaat sektörünün çöküşü, yalnızca yatırımcıları değil, KKTC’nin kamu gelirlerini, istihdamını, toplumsal huzurunu ve devletin geleceğini de tehdit etmektedir. Tapu harçlarına dayalı, bir ekonomi modeli sürdürülemez, mülkiyet güvencesi olmayan bir ülkede ise ne yatırım kalır ne de gelecek umudu. Bu meselede, artık her geçen gün değil, her geçen saat önemlidir.
Artık sessizliğin değil, cesur adımların zamanıdır!
Korkuya teslim olmanın değil, iradeyle yön çizmenin zamanıdır!
Tehditleri izlemek değil, stratejiyle geleceği şekillendirmenin zamanıdır!
Çünkü hazırlıksız yakalananlar için yarın, bir kriz değil; tam anlamıyla bir çöküştür.
Peki biz, göz göre göre gelen bu fırtınada hangi saftayız? Seyredenlerden mi, yoksa çıkış yolunu inşa edenlerden mi?
Toplumsal sessizlik devam ettikçe, krizin derinliği artıyor. Bu nedenle yalnızca devletin değil, toplumun tüm kesimlerinin de bu meseleye sahip çıkması gerekiyor. Taşınmaz Mal Komisyonu’nun etkinleştirilmesi, uluslararası hukukla uyumlu adımlar atılması ve bilinçli kamuoyu oluşturulması şarttır. Şimdi geniş katılımlı, bir toplumsal farkındalık kampanyası başlatmanın, bu hayati sorunu görünür ve tartışılır kılmanın tam zamanıdır. Bu bir çağrıdır: Geleceğimizi ancak birlikte ve bilinçli hareket ederek güvence altına alabiliriz. Bu çağrıya kulak vermek artık bir tercih değil, bir sorumluluktur.
Mert MAPOLAR, C.Ht.

Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.