BİRAZ AYDINLIK

Mert MAPOLAR, C.Ht.
mertmapolar@gmail.com
Mert MAPOLAR, C.Ht.

KKTC gençliğini kaybediyoruz!

Yayın Tarihi: 30/05/25 07:30
okuma süresi: 10 dak.
A- A A+

MERT MAPOLAR’IN KÖŞE YAZISINI SESLİ DİNLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ

Son dönemde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde haberlerle ortaya çıkan yaşananlar, artık sadece bireysel acıları değil, derin bir toplumsal çöküşün sessiz çığlıklarını da gözler önüne seriyor. 21 yaşındaki Cemil Yaman Avcı’nın, Yeşiltepe’de bir selvi ağacında cansız bedeninin bulunması, bu travmalar zincirine eklenen en son ve en sarsıcı halkalardan biri olmuştur. Bu olay yalnızca bir intihar vakası olarak görülmemeli; aksine, bir toplumun ve bir ülkenin geleceği olan gençliğini, adım adım kaybetmesinin acı ve trajik bir sembolü olarak değerlendirilmelidir.

Cemil’in yaşadığı karanlık anların ardında, ne olduğu belki hiçbir zaman tam olarak bilinmeyecek. Ancak göz ardı edilemeyecek bir gerçek varsa, o da KKTC’de genç nüfus arasında intihar vakalarının giderek arttığıdır. Artık neredeyse her hafta bir genç, ya kayboluyor ya da yaşamına son veriyor. Bu gelişmeler basit bireysel vakalar olarak değerlendirilemez; tam tersine bu yaşananlar bir “toplumsal alarm”dır.

Kayıp gençlerin sayısındaki gözle görülür artış, uyuşturucu madde kullanımının hızla yayılması, boşanma oranlarının sürekli yükselmesi, aile içi çatışmaların derinleşmesi ve gençler arasında gelecek kaygısının her geçen gün daha belirgin hale gelmesi, KKTC’de ciddi bir toplumsal çöküşün, adım adım genişleyen ve yaygınlaşan krizin çok önemli işaretidir.

Tüm bu gelişmeler, ülkenin sadece bireysel sorunlarla değil, köklü ve sistemsel bir krizle de karşı karşıya olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Ne yazık ki bu krizin giderek büyümesine rağmen, ülkeyi yöneten siyasi kadroların sorumluluk duygusundan uzak, adeta buharlaşmış bir anlayışla hareket etmeleri, sorunları görmezden gelmeleri, durumu daha da içinden çıkılmaz bir hale getirmektedir. Aynı şekilde muhalefetin bu yaşananlara karşı yeterli tepki vermemesi, sessiz kalması ve etkili çözümler üretmekte yetersiz kalması da, halkın devlete ve siyasete olan güvenini sürekli sarsmaktadır. Tüm bunlara ek olarak, uzun süredir yapısal desteklerden yoksun bırakılan aile kurumu da, çözülmeye başlamış, bireyler arasındaki bağlar zayıflamış ve özellikle gençler büyük bir yalnızlık ve çaresizlik içinde kalmıştır. Ortaya çıkan bu tablo, KKTC’nin sadece ekonomik ya da politik değil, aynı zamanda ruhsal ve kültürel bir çöküşün eşiğinde olduğunu da açıkça göstermektedir.

Anlayacağınız, gerçeği göremeyen bir toplumda, çok ciddi kaybolan bir gençliğin de var olduğudur...

Gençliğin giderek umutsuzlaştığı bu ortamda, sorulması gereken ilk soru şudur: Gerçekten KKTC’de ne oluyor?

Cevap aslında hepimizin gözleri önünde: Sanki bir illüzyonun tam da içindeyiz. Gerçekler sürekli bulanıklaştırılıyor, toplum yönünü kaybetmiş bir şekilde karanlıkta yürümeye çalışıyor. Bugün ülke, sadece ekonomik krizle, sadece siyasi tıkanıklıkla değil, aynı zamanda manevi ve psikolojik bir çöküşle de yüz yüzedir. Artık sadece kurumlar değil, bireyler de içten içe çöküyor.

Bu çöküş hali, yalnızca bireyin ruh dünyasında değil, toplumsal ilişkilerin tüm katmanlarında kendini hissettiriyor. İnsanlar arasındaki güven bağı zayıflıyor, empati yok oluyor, dayanışma kültürü yerini bireysel kurtuluş arayışlarına bırakıyor. Gençler geleceğe dair bir hayal kuramıyor, yetişkinlerse günü kurtarma telaşıyla yaşamın anlamını gözden kaçırıyor. Herkes bir şeylerin yanlış gittiğini hissediyor ama kimse neyin, ne zaman ve nasıl bozulduğunu tam olarak kestiremiyor. Bu da kolektif bir uyuşmuşluk ve kabulleniş hali yaratıyor. Oysa farkında olmadan içine hapsolduğumuz bu yanılsama, aslında gözümüzün önündeki çürümüşlüğü örtüyor. Ve biz, fark etmeden bu çürümüşlüğün parçası haline geliyoruz...

Bir toplumun en büyük yıkımı, gençlerinin umudunu kaybettiği andır. Umudu kalmayan genç, yaşama tutunamaz. Hayalleri çalınan genç, geleceğini göremez. Ve eğer bu gençler, sistemin, siyasetin, ailelerin ve toplumun duvarlarına çarpa çarpa yaşama arzusunu yitiriyorsa, bu bir bireysel trajedi değil, bir sistem felaketidir.

Bu noktada sormamız gereken başka sorular da var:

  • Neden gençler mutsuz?
  • Neden geleceğe dair umut taşımıyorlar?
  • Neden uyuşturucuya yöneliyorlar?
  • Neden ilişkiler yıkılıyor, evlilikler bitiyor, bağlar kopuyor?

Ve en önemlisi: Neden kimse bir şey yapmıyor?

Siyasi kadrolar kısır döngüde, kendi koltuk savaşlarında, kendi egolarında kaybolmuş durumda. Sanki gerçeklerle yüzleşmekten korkarcasına her şeyin üzeri cilalanmış söylemlerle örtülüyor. Oysa gerçeklerin üzerini örtmek, sorunları çözmez; tam tersine onları daha da derinleştirir.

Bugün KKTC’de olan, toplumsal bir çözülme sürecidir. Ve bu çözülme sessiz ama yıkıcı bir şekilde ilerliyor. İntihar eden gençler, kaybolan hayatlar, dağılmış aileler, bağımlılığa teslim olmuş bedenler, toplumun kendiyle yüzleşememesinin sonucudur.

Toplumun en derin yarası, aslında bu çözülmeye alışmaya başlamış olmamızdır. Her yeni acı haberde biraz daha duyarsızlaşıyor, her kayıp karşısında biraz daha suskunlaşıyoruz. Medya kısa bir süreliğine gündeme taşıyor, siyasiler birkaç yüzeysel açıklamayla geçiştiriyor, sonra her şey unutuluyor. Ancak unutulan her acı, gelecekte daha büyük bir çığlık olarak geri dönüyor. Çünkü hiçbir intihar tek başına bir son değildir; arkasında sessiz çığlıklarla dolu bir zincir, görmezden gelinen uyarılar ve ihmal edilmiş hayatlar vardır. Eğer bu zinciri kırmak için şimdi harekete geçilmezse, toplum sadece bugünün gençlerini değil, geleceğini de kaybetmeye mahkûm olur. Sessiz kalan her kurum, suskun kalan her sorumlu, bu çöküşün ortağıdır...

Bu noktada acil olarak yapılması gerekenler şunlardır:

  1. Gençlere Yönelik Disiplinlerarası Duygusal ve Düşünsel Destek Mekanizmaları Oluşturulmalı:
    Ülkede farklı disiplinlerden uzmanların bir araya geldiği, ortak akılla hareket eden koordinasyon yapıları kurulmalıdır. Bu iş birliği çerçevesinde gençlere, duygusal, düşünsel, sosyal ve davranışsal düzeyde çok boyutlu profesyonel destekler artırılmalıdır. Bu yapı, gençlerin duygusal dayanıklılığını güçlendirecek, yaşamla bağlarını kuvvetlendirecek ve kendilerini güvende hissettikleri toplumsal bir destek ağına dönüşecektir. Bu yönde acilen ciddi bir seferberlik başlatılmalıdır.
  2. Uyuşturucu ile Gerçek ve Etkili Mücadele:
    Uyuşturucu sadece bir güvenlik sorunu değil, aynı zamanda sosyal bir krizdir. Destekler artırılıp çeşitlendirilmeli, rehabilitasyon süreçleri yaygınlaştırılmalı ve önleyici eğitimler, özellikle okullarda bölgesel olarak uygulanmalıdır.
  3. Eğitim ve İstihdam Politikalarında Radikal Değişiklik:
    Gençlerin mesleki beceriler kazanacağı, üretime katılabileceği alanlar açılmalıdır. KKTC’deki gençliğe, “gerçek bir gelecek vizyonu” sunulmalı.
  4. Aile İçi İletişim ve Toplumsal Duyarlılık Farkındalığı:
    Boşanmaların artması, aile içi çatışmaların büyümesi, gençlerin yalnızlaşmasına neden oluyor. Aile desteği artırılmalı, ebeveynler daha fazla bilinçlendirilmeli.
  5. Medya ve Sosyal Medyanın Sorumlu Kullanımı:
    Gençlerin gerçeklik algısı, sürekli negatif haberlerle ve yüzeysel yaşamlarla şekilleniyor. Topluma umut veren, ilham veren içeriklerin teşvik edilmesi gereklidir.
  6. Siyaset Yeniden Tanımlanmalı:
    Siyaset, kişisel çıkarların değil, toplumsal yararın hizmetinde olmalı. Bu nedenle hem iktidar hem muhalefet, artık sorumluluk üstlenmeli, gençliğe kulak vermeli.

Unutmayalım, bir toplumun en büyük felaketi, yöneticilerinin halktan koptuğu, gençlerinin ise sessizce yok olduğu anlardır...

Ve bir uyarı: Eğer şimdi önlem alınmazsa, bu sadece bireysel kayıplarla sınırlı kalmayacak, toplumun tüm dokularına işlemiş bir “umutsuzluk salgını”na dönüşecektir.

Bu umutsuzluk, yalnızca gençlerin hayatla bağını koparmasına neden olmakla kalmaz; eğitim sisteminden iş gücüne, aile yapısından sosyal güvenliğe kadar tüm toplumsal yapıyı içten içe çürütür. Umut duygusunu yitirmiş bir gençlik, üretkenliğini kaybeder, potansiyelini gerçekleştiremez ve topluma katkı sunmak yerine ondan uzaklaşır. Bu durum, uzun vadede sadece sosyal maliyetleri değil, ekonomik ve kültürel çöküşü de beraberinde getirir. Sessizleşen, içe kapanan, kimlik arayışı içinde savrulan gençler, bir ülkenin en büyük kırılma noktasıdır. Bu yüzden bugün atılacak her adım, yalnızca intiharların değil, toplumsal çöküşün de önüne geçmenin anahtarıdır. Hatırlanmalı ve hatırlatmalıyız ki sessizlik ölümcül, duyarsızlık ise yıkıcıdır...

Bugün hâlâ vakit varken, hâlâ birkaç gencimiz umut taşırken, hâlâ birkaç ses yükseliyorken; toplum olarak uyanmalı, yüzleşmeli ve ayağa kalkmalıyız.

Çünkü gerçekleri göremez hale gelen bir toplumda, önce gençler ölür.
Ve biz, KKTC’de gençliğimizi kaybediyoruz!


Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Kıbrıs Postası’nın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.