BİRAZ AYDINLIK

Mert MAPOLAR, C.Ht.
mertmapolar@gmail.com
Mert MAPOLAR, C.Ht.

Son 30 gün: Sandığı kazanmak mı, yarını yönetmek mi?

Yayın Tarihi: 19/09/25 07:30
okuma süresi: 10 dak.

MERT MAPOLAR’IN KÖŞE YAZISINI SESLİ DİNLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ

KKTC’nin Cumhurbaşkanlığı seçimlerine yalnızca 30 gün kalmışken, aslında bu aşamadan sonra tartışılması gereken asıl konu; “kim kazanacak?” sorusunun ötesindedir. Esas mesele, kazanan adayın nasıl bir sistem oluşturacağı, ülkenin geleceğini hangi bakış açısıyla şekillendireceği ve halkın zihninin derinliklerinde nasıl bir güven duygusu yaratacağıdır. Çünkü seçim, yalnızca bir gün süren sandık deneyiminden ibaret değildir; asıl yolculuk, zaferin ilanından sonra başlar.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, değişen nüfus yapısı, toplumsal kaygılar ve uluslararası baskılar altında yeni bir dönemin eşiğindedir. Bu dönemde, Cumhurbaşkanı olacak kişinin yalnızca geleneksel yaklaşımlara yaslanarak yol alması, artık mümkün değildir. Dünya, tek boyutlu liderlik anlayışlarını çoktan geride bıraktı. Modern çağın liderliği, ekonomiden hukuka, diplomasiden güvenliğe kadar uzanan geniş bir yelpazeyi kapsarken, asıl başarısını, halkın kalbine dokunabilme gücünden alır. Çünkü gerçek liderlik, yalnızca görüneni yönetmek değil, halkın bilinçaltındaki görünmeyen duyguları, kaygıları ve umutları da anlayarak, onlara güven ve umut inşa edebilmektir.

Liderliğin özü, halkın ne söylediğini duymaktan ziyade, halkın ne hissettiğini anlamaktan geçer. Çünkü bilinç, buzdağının yalnızca görünen kısmıysa; asıl itici güç, görünmeyen zihnin derinliklerinde saklıdır. Gerçek lider, bu derin gücü hisseder, halkın en sessiz fısıltılarını bile kavrar ve onlarla uyumlu bir yol haritası çizer. Böylece yönetmek, sadece karar vermek değil; insanın en derin hisleriyle, umut ve güvenle bütünleşebilmektir. Toplumsal bilinçaltında biriken korkular, güvensizlikler, hayal kırıklıkları ve umutlar, ülkenin geleceğini sessizce şekillendirir. Eğer bir lider, bu sessiz dalgaları fark edemezse, yönettiği gemi, görünmez kayalara çarpacaktır.

İşte bu noktada “Bilinçaltı Davranış Bilimleri” devreye giriyor. Dünyanın birçok ülkesinde, kriz dönemlerinde liderlerin en büyük destekçileri arasında, artık yalnızca ekonomi danışmanları, hukukçular ya da diplomatlar yok. Aynı zamanda halkın duygusal nabzını ölçebilen, kriz anlarında toplumu sakinleştirecek doğru iletişim stratejileri üretebilen ve geliştirebilen, söylemlerle eylemler arasında güçlü bir uyum kurulmasına katkı sağlayan, bilinçaltı davranış bilimcileri de vardır. Çünkü modern çağda liderlik, sadece akıl değil, derin bir içsel güç meselesidir de aynı zamanda...

Seçimlere katılan adayların bundan sonraki en büyük sınavı, geleneksel yöntemlerden sıyrılıp çok yönlü, disiplinler arası multidisipliner bir bakış açısıyla yol alabilmeleridir. Sol kesimdeki aday için asıl mesele; ayrıntılarda kaybolmadan, manipülatif söylem kirliliğinden uzak durarak, topluma daha fazla netlik ve güven hissi aşılamaktır. Çünkü kaygı ve endişe içindeki bir toplumun bilinçaltı, belirsizliği tehdit olarak algılar; bu nedenle liderin güçlü, açık ve kararlı bir duruş sergilemesi, yalnızca seçim döneminde değil, seçimden sonra da, yönetimde büyük kolaylık sağlar. Aksi halde, Cumhurbaşkanlığı makamında ciddi zorluklar yaşanması kaçınılmazdır. Sağ kesimdeki aday içinse asıl eksiklik, vizyonu sürekli aynı kalıplarla tekrarlamasıdır. Oysa vizyon, yalnızca “geleceği görmek” değildir; aynı zamanda o geleceği halkın bilinçaltının diliyle, bugüne tercüme edebilmek, toplumun duygularına ve gerçeklerine uyarlayabilmektir.

Kazanmak kadar, kazandıktan sonra güçlü bir sistem inşa etmek de hayati öneme sahiptir. Bu sistem, yalnızca ekonomi, hukuk ve dış politikaya odaklanmamalı; aynı zamanda iletişim, bilim, teknoloji ve halkla bağ kurma yetkinliklerini de içine almalıdır. Cumhurbaşkanının her sözü, her jesti, her kararı topluma bir duygu yansıtır. O duygu güven de olabilir, endişe de… İşte bilinçaltı davranış bilimlerinin önemi burada kendini gösteriyor; mesajların mantık kadar duyguya da hitap etmesini sağlamak, kalıcılığı ve ikna gücünü artırmaktır.

Başarılı bir Cumhurbaşkanlığı ekibi, yalnızca teknik uzmanlıklardan değil, aynı zamanda toplumsal duyguları anlayabilen bir vizyonun bütünlüğünden oluşur. Ekonomi, dış ilişkiler, hukuk, güvenlik ve teknoloji elbette vazgeçilmezdir. Ancak asıl farkı yaratan, liderin halkıyla ve dünyayla duygusal bir köprü kurabilme becerisidir. Çünkü halkın desteği, yalnızca vaatlerle değil, içsel bir güven duygusuyla da pekişir.

Liderliğin iki önemli yönü vardır: İç yansıtma ve dış yansıtma. İç yansıtma, halkın gözünde güven, istikrar ve birlik duygusunu yaratır. Dış yansıtma ise dünya nezdinde liderin kararlılığı, gücü ve diplomatik yetkinliğini gösterir. Bir liderin halkıyla ve uluslararası toplumla kurduğu bu bağ, ülkenin geleceğini belirler. Eğer içte sözler ve eylemler uyumlu değilse, halkın zihninde güvensizlik oluşur. Dışta ise empati ve güçlü müzakere yeteneği gösterilmezse, ülkenin etkisi zayıflar. İşte bu iç ve dış yansımaları doğru yönetmek, modern liderliğin temel şartıdır.

Başarılı liderlik, yalnızca bugünü yönetmek değil, aynı zamanda yarının hayalini bugünden inşa edebilmektir. Halkın kalbinde karşılık bulan her vizyon, yalnızca bir politik program değil, aynı zamanda ortak bir geleceğe atılan imzadır. Çünkü gerçek liderlik, toplumu kendi sınırlarının ötesine taşıyan görünmez bir güdü akışıdır. Bu akış, toplumun içsel dinamikleriyle birleştiğinde, hem bireylerin kendilerine olan güvenini, hem de ulusun dünyaya yansıyan kararlılığını güçlendirir. Liderin sözleri, yalnızca kulağa değil, insanların özüne işlediğinde; vaatler yalnızca seçim meydanlarında değil, insanların gündelik yaşamlarında karşılık bulur. İşte o zaman liderlik, bir unvan olmaktan çıkar ve toplumsal bilincin ortak taşıyıcısı haline gelir.

Hatırlanmalı ve hatırlatılmalıdır ki, gerçek liderlik, sözlerle değil; insanların güvenini kazanarak kurulan köprülerle var olur....

Küresel ölçekte liderlik, artık yalnızca ulusal sınırlar içerisinde alınan kararlarla değil, aynı zamanda dünyanın derin zihnine bırakılan izlerle de ölçülmektedir. Bugün dünyada öne çıkan liderler, sadece ülkelerinin sorunlarını çözen değil; insanlığın ortak meselelerine dair söylem üreten, çözüm geliştiren ve umut aşılayan kişilerdir. Dolayısıyla, bir Cumhurbaşkanının vizyonu, sadece Kıbrıs Türk halkının güvenliğini ve refahını sağlamakla sınırlı kalmamalı; aynı zamanda uluslararası sahnede barış, adalet ve iş birliği için güçlü bir temsil yaratmalıdır. Çünkü halkın içsel güven duygusu ile dünyanın dışsal algısı, birbirini besleyen iki damardır. Eğer bu iki damar aynı ritimde atarsa, lider yalnızca ülkesine değil, aynı zamanda dünyaya da ışık tutar.

Bir liderin asıl büyüklüğü, kendi halkını güvenle taşırken, aynı zamanda dünyaya umut verebilmesindedir...

KKTC Cumhurbaşkanı adayları için, son 30 gün, aslında bir seçim kampanyasının ötesinde, kendi vizyonlarını sınadıkları bir dönemdir. Halkın kalbine dokunabilen, endişelerini anlayabilen, umutlarını canlı tutabilen aday, yalnızca seçimi değil, geleceği de kazanacaktır. Çünkü bilinmelidir ki, ülkenin kalbi halktır; o kalbin ritmi ise toplumsal bilinçaltında saklıdır.

Bugün geleneksel yaklaşımların, Kıbrıs adası dahil dünyanın pek çok yerinde, başarısız olduğu gerçeğiyle karşı karşıyayız. Artık ülke yönetimleri, tek boyutlu yöntemlerle ilerleyemez. Multidisipliner yaklaşımlarla güçlendirilmiş, halkın duygu ve düşünce dünyasına dokunan, bilimin ışığında yol alan, liderlik modelleri gerekiyor. Çünkü başarılı bir liderlik, yalnızca akılla değil, aynı zamanda kalple yönetebilmektir.

Sonuç olarak, kim ülkenin yeni Cumhurbaşkanı olacaksa, artık geleneksel kalıplardan çıkmalı, modern dünyanın gerektirdiği çok boyutlu liderliğe hazırlanmalıdır. Halkın zihninin derinliklerine, güven, umut ve kararlılık tohumları ekebilen bir aday, yalnızca bugünü değil, geleceği de şekillendirecektir. Çünkü zafer, sandıkta değil, halkın kalbinde kazanılır.

Zihnin derinliklerine dokunan lider, yalnızca sözleriyle değil, davranışları ve vizyonuyla da insanın özünü etkiler. Böyle bir lider, ada insanının özlemlerini ve dünya insanının evrensel değerlerini, aynı anda kavrayarak, ortak zihnin derinliklerinde buluşturur, köprüler kurar ve sınırları aşar. Çünkü gerçek liderlik, sadece yönetmek değil, güveni çoğaltmak ve insanın en derin inançlarına dokunmaktır.

Unutulmamalıdır ki, zihnin derinliklerine ulaşan, dünyayı kazanır; ortak zihnin derinliklerine dokunan, geleceği inşa eder. Kıbrıs adasının insanıyla, Türkiye’nin her köşesiyle ve tüm dünya insanlarıyla kurulan bu bağ, yalnızca sınırları aşmakla kalmaz; evrensel bir dayanışmayı, ortak bir bilinci ve insanlığın en yüce değerlerini kazanmayı mümkün kılar. Çünkü gerçek zafer, sadece bir toprak parçasında değil, tüm insanlığın kalplerinde ve zihinlerinde filizlenir.

Peki sizce liderlik, sadece sandığı kazanmakla mı ölçülmeli, yoksa halkın ve tüm insanlığın ortak bilincinde iz bırakarak, yarını şekillendirerek mi?


Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Kıbrıs Postası’nın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.