BİRAZ AYDINLIK

Mert MAPOLAR, C.Ht.
mertmapolar@gmail.com
Mert MAPOLAR, C.Ht.

Kıbrıs'ın yeni zihin haritası: 'Trump formülü' ve gerçeklik stratejisi!

Yayın Tarihi: 31/10/25 07:30
okuma süresi: 14 dak.

MERT MAPOLAR’IN KÖŞE YAZISINI SESLİ DİNLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ

Kıbrıs, her dönem yalnızca coğrafi bir ada değil, büyük güçlerin zihnindeki stratejik rüya olmuştur. Bugün Washington Examiner’de gündeme gelen ve uluslararası kulislerde, “Trump Formülü” olarak anılan yeni yaklaşım, aslında bir “diplomatik şifre" değişimidir.

Yani, Kıbrıs dosyasında artık alışılmış ezberler değil, algı yönetimiyle şekillenen yeni bir bilinç paradigması da söz konusudur.

Trump formülü, özünde klasik “iki toplumlu, iki kesimli çözüm” anlayışının ötesinde, açık gerçekleri konuşma cesaretini de temsil ediyor. Çünkü dünya siyasetinde en güçlü adımlar, ideallerden değil, gerçeklerle yüzleşebilme becerisinden de ortaya çıkıyor.

Kıbrıs’ta yeni dönemi şekillendiren şey, sadece enerji hatları, askeri üsler ya da diplomatik masalar değildir. Asıl kırılma noktası, zihinlerdeki görünmeyen sınırların, bir şekilde çözülmeye başlamasıdır...

***

Kıbrıs, yarım asrı aşkın süredir çözümsüzlüğün simgesi haline gelmiş, bir ada olarak karşımızda durmaktadır. Ancak son dönemde hem bölgesel dengelerdeki değişim, hem de Donald Trump’ın yeniden sahneye çıkışı, bu donmuş tabloyu hareketlendiren, yeni bir tartışmayı da gündeme taşıdı ve sıklıkla, şu soru sorulmaya başladı: “Kıbrıs’ta Trump formülü mü devreye giriyor?”

Amerikan haber dergisi Washington Examiner, geçtiğimiz günlerde yayımladığı analizde, Kıbrıs’ın, ABD için yeniden “stratejik çözüm" denemesinin merkezinde olabileceğini iddia etti. Haberde, Kuzey’de, ılımlı bir liderin seçilmesi ve Güney’in Batı ile giderek yakınlaşmasının, uzun süredir tıkanmış olan barış sürecine, “dinamik bir fırsat penceresi” açtığı ifade edildi. Dergiye göre Trump, Ermenistan ve Azerbaycan barışı örneğinde olduğu gibi, bölgesel anlaşmazlıklarda alışılmışın dışında, teşviklerle çözüm arama yoluna gidilebileceğidir.

Bu yaklaşım, klasik diplomasi yöntemlerinden çok farklı bir bakış açısına dayanıyor. “Trump formülü” denilen bu olasılık, Kıbrıs sorununu yalnızca siyasi bir mesele olarak değil, stratejik çıkarlar ve ekonomik kazanımlar üzerinden, yeniden tanımlamayı da öngörüyor. ABD’nin, Birleşmiş Milletler’in sağlayamayacağı türden doğrudan stratejik teşviklerle, Türkiye’yi, Avrupa’yı ve Kıbrıs taraflarını masaya çekmeyi planladığı konuşuluyor. Bu kapsamda, adada yenilenmiş bir güç paylaşımı planı karşılığında, Avrupa destekli savunma işbirliği ve ticaret seçenekleri gündeme gelebilir.

Kıbrıs bugün, Doğu Akdeniz’in enerji haritasında ve küresel jeopolitik denkleminde, hiç olmadığı kadar önemli bir konumda. Avrupa, Rusya’ya olan enerji bağımlılığını azaltmak istiyor; bu nedenle adanın çevresindeki hidrokarbon yatakları stratejik bir değer taşıyor. Ortadoğu’da yaşanan istikrarsızlıklar, Kıbrıs’ı bölgedeki büyük güçler için, bir “denge adası” haline getirmiş durumda. İngiltere’nin askeri üsleri, Fransa ve ABD’nin varlığı, İsrail’in enerji yatırımları ve hatta Hindistan’ın Güney’e ilgisi; bu küçük adayı küresel güç mücadelesinin tam ortasına yerleştiriyor.

Bu noktada dikkat çekici olan, artık Kıbrıslı Türklerin ve Rumların tek başına belirleyici olmaktan çıkmış olmasıdır. Kıbrıs’ın geleceğinde ABD, Türkiye, Yunanistan, İngiltere, İsrail ve Avrupa Birliği gibi aktörlerin menfaatleri, doğrudan etkili hale gelmiş durumda. İşte bu nedenle, “Trump formülü” yalnızca bir diplomatik öneri değil, aynı zamanda bölgesel güç dengelerinin, yeniden tanımlanma girişimidir.

Trump’ın dış politika tarzı, bilindiği üzere alışılmış kalıpları kıran, riskli ama sonuç odaklı bir çizgi izliyor. Bu nedenle, Kıbrıs’ta da benzer bir stratejiyi uygulayabileceği düşünülüyor; statükoyu bozacak, hızlı sonuç almaya yönelik bir hamle. Bu hamlenin merkezinde ise, KKTC’nin uluslararası statüsünü güçlendirebilecek, hatta tanınmaya giden yolu bile açabilecek, bir senaryo da yer alıyor.

Peki bu formül ne anlama geliyor? En ılımlı yorum, Kıbrıs’ta federasyon temelli bir çözümün güç paylaşımı ve ekonomik teşviklerle yeniden canlandırılmasıdır. Daha ileri senaryoya göre ise, KKTC’nin fiilen veya kısmen tanınmasıyla, “iki devletli çözüm” modeline geçiş mümkün olabileceğidir. Ancak bu noktada riskler de büyük. Rum tarafı, egemenlik haklarından vazgeçmeye yanaşmayabilir; Avrupa Birliği ve Yunanistan ise bu tür bir adımı, uluslararası hukuk açısından reddedebileceğidir. Türkiye açısından ise böyle bir süreç, hem diplomatik kazanç hem de Batı ile yeni bir pazarlık alanı anlamına geliyor.

Öte yandan, Trump formülü yalnızca siyasi değil, "davranışsal diplomasi" ekseninde de okunmalıdır. Kıbrıs’ta çözümsüzlüğün ana nedenlerinden biri, tarafların psikolojik bariyerleri ve tarihsel güvensizlikleri de olduğu asla göz ardı edilmemelidir. Davranışsal diplomasi, bu bariyerleri kırmak, algıyı değiştirmek ve taraflar arasında yeni bir güven dili oluşturmak anlamına da gelir. Yani, masadaki haritalar kadar, masadaki insanların tutumları da belirleyici rol üstlenecektir.

Kıbrıs Türk tarafında, yeni Cumhurbaşkanlığı dönemine girilirken, bu formülün etkisiyle birlikte, “uluslararası davranışsal diplomasi” anlayışının, önem kazanması da bekleniyor. KKTC’nin dış politikada daha dengeli, stratejik ve algı yönetimi odaklı, bir çizgi izlemesi, bu süreçte hayati derecede önemli olacaktır. Çünkü artık mesele, sadece tanınmak değil, doğru algılanmak; sadece siyasi değil, psikolojik olarak da meşruiyet kazanmaktır.

Anlayacağınız Kıbrıs’ta taşlar, tekrardan yerinden oynuyor. “Trump formülü” iddiası, yalnızca bir haber detayı değil, olası bir dönüm noktasının da habercisidir aynı zamanda. Yeni Cumhurbaşkanlığı dönemiyle birlikte, hem Kuzey’de hem Güney’de, "davranışsal diplomasiye" dayalı yeni bir stratejik farkında olma süreci başlayabilir. Bu süreçte, sabır, stratejik akıl ve doğru zamanlama her zamankinden daha kritik rol oynayacaktır.

Çünkü bu kez mesele yalnızca bir ada meselesi değil — Doğu Akdeniz’deki güç dengelerinin, enerji yollarının ve bölgesel barışın, geleceğini şekillendirecek bir satranç oyununun, yeni bir perdesi de açılıyor  ve o perdenin adı şimdiden belli: "Trump Formülü!"

***

Bilinen bir şey vardır ki, Kıbrıs meselesinin, yıllardır uluslararası diplomasinin, en karmaşık ve hassas dosyalarından biri olmayı sürdürdüğüdür... Washington Examiner’de yer alan “Trump Formülü” tartışmaları, bölgede yeni bir stratejik denklemin habercisi olarak da dikkat çekiyor ve aslında daha derin bir gerçekliğe de işaret ediyor; artık mesele yalnızca “siyasi çözüm” değil, “zihinsel dönüşüm” meselesidir de aynı zamanda.

Trump formülü, yüzeyde Kıbrıs sorununa, alışılmış diplomatik kalıpların dışında da bir perspektif sunuyor; “gerçeklerle yüzleşme cesareti.” Çünkü uluslararası ilişkilerde en etkili hamleler, çoğu zaman ideallerden değil, açık gerçeklerden doğar. Anlayacağınız, bu durumda, “Kıbrıs’taki yeni gerçeklik”, yalnızca toprak, enerji veya statü tartışmalarıyla değil; zihinsel paradigmanın değişimiyle de şekilleneceğidir.

Bugün, Doğu Akdeniz dengeleri yeniden kurulurken, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin yeni Cumhurbaşkanlığı yönetimi, hem bölgesel hem de küresel düzlemde, bu zihinsel değişimi temsil eden bir yapıya dönüşmesi gerektiğidir. Artık mesele sadece tanınma değil, tanınma bilincini yönetebilme meselesidir de aynı zamanda. Çünkü uluslararası arenada görünür olmanın ilk şartı, önce kendini görünür kılmaktır.

Yeni dönem, KKTC için yalnızca diplomatik bir sayfa değil, zihinsel bir yeniden yapılanma sürecidir de aynı zamanda. Yıllardır dış kaynaklı çözümlerin gölgesinde şekillenen; duygusal, düşünsel ve davranışsal refleksler, artık kendi ulusal farkındalığıyla, yeniden programlanmak zorundadır. Bu noktada liderlik yalnızca siyasi bir vizyon değil, "psikopolitik" bir farkında olma yönetimi de gerektiriyor.

Kıbrıs Türk halkı, kolektif bilinçaltında; bekleyen taraf kimliğinden sıyrılıp, kendi kaderini biçimlendiren özne haline geldiğinde, uluslararası ilişkilerdeki tüm kartlar da kendiliğinden yeniden dağılacaktır.

Trump’ın önerdiği yeni formülün özü; duygusal değil, rasyonel denge üzerine kuruludur. Ancak asıl dikkat çekici olan, bu dengeyi yalnızca diplomatik zeminde değil, zihinsel altyapıda kurma zorunluluğudur. Gerçek bir dönüşüm, yalnızca hak - hukuk veya masadaki haritalarda değil, insanların zihinsel gerçekliğinde olduğudur. Bu doğrultuda, KKTC’nin yeni Cumhurbaşkanlığı döneminde, atılan her adım, yalnızca siyasi değil, "bilişsel" bir yeniden doğuşun da işareti olmalıdır.

***

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin, yeni Cumhurbaşkanlığı yönetimi, yalnızca siyasi bir değişim değil, zihinsel düzeyde de bir yönelim değişimi yaratabilmelidir.

Günümüzde artık mesele tanınmak değil, tanınma bilincini yönetebilmektir de aynı zamanda. Çünkü bilinmelidir ki uluslararası sistem, yalnızca haklı olana değil, kendini tutarlı biçimde var edebilene alan açıyor.

Bugün KKTC’nin yeni yönetimi, ulusal farkındalığın diplomatik karşılığını da inşa edebilmelidir. Bu dönem, Kıbrıs Türk halkının tarih boyunca taşıdığı “bekleyen taraf” psikolojisinden çıkarak, "kendi kaderinin öznesi" haline geldiği bir döneme dönüşebilmelidir.

Diplomatik arenada görünür olmanın yolunun, önce "kendi benliğine görünür olabilmekten" geçtiği de asla unutulmamalıdır. Bilinmeli ve şimdi daha fazla farkına varılmalıdır ki, oluşturulan yeni dünya düzeninde, bilinçaltı düzeyde özgüvenini yeniden yapılandırmayan hiçbir toplumun, uluslararası sistemde kalıcı bir mevcudiyeti kuramayacağıdır.

Trump’ın diplomatik yaklaşımında, birçok analistin gözden kaçırdığı bir unsur var: Bu formül, romantik idealizmi değil, "soğukkanlı rasyonelliği" esas alıyor. Fakat gerçek dönüşüm yalnızca devlet aklıyla değil, "toplumsal bilinçaltının yeniden kodlanmasıyla" mümkün kıldığıdır. Bu nedenle Kıbrıs’taki yeni dönem, yalnızca siyasi sınırları değil, "zihinsel haritaları" da yeniden çizmeye başlayacaktır.

Kıbrıs konusunda bugün gelinen nokta, “kimin haklı olduğu” değil, “kimin stratejik farkındalıkla hareket ettiği” dönemidir. Ve bu farkındalık, yalnızca diplomatik beceriden değil, "psikopolitik" bilinç yönetiminden de beslendiğidir.

Kıbrıs Türk halkı, kendi kimliğini başkalarının tanımladığı şekilde değil, kendi bilinçaltı zihninde yeniden tanımladığında, tarih sahnesinde de yepyeni bir sayfa açılacaktır.

Gelinen noktada bugünün Kıbrıs’ı, geçmişin Kıbrıs’ından farklı olarak artık duygusal bir mesele değil; "stratejik bir zihin oyunu" haline dönüştüğüdür.

Bu oyunun kuralları değişirken, kazanmak için önce "bilinç düzeyinde sakin kalabilmek", sonra da "bilinçaltında güçlü bir inanç kodu" oluşturmak gerekiyor.

Yeni Cumhurbaşkanlığı yönetimi, bu anlayışı yavaş ama emin adımlarla tesis ederek: Tepkisel değil, "düşünsel derinliğe sahip bir duruş" inşa edebilmelidir. Hareket noktası tam da budur.

Her ulusun geleceği, yalnızca yasalarla değil, "kolektif bilinçle" korunduğu, asla unutulmamalıdır, bu bilinç, ulusal liderlikteki zihin berraklığıyla doğrudan bağlantılıdır.

Trump formülünün özü de budur aslında; gerçekleri inkâr etmek yerine, onları bilinçli bir stratejiye dönüştürebilmek... Yani Kıbrıs, yalnızca bir ada değil; zihinlerin yeniden programlandığı, bilinçaltı bir dönüşüm laboratuvarıdır da aynı zamanda...

Yeni dönemde, Kıbrıs’ın kaderini belirleyecek olan en önemli unsur, yalnızca diplomatik manevra kabiliyeti olmayacaktır, zihin ölçeğinde strateji üretebilen bir yönetim bilinci de olacaktır aynı zamanda. Çünkü artık uluslararası politikalar; reflekslerle değil, bilinç düzeyinde hesaplanmış davranışsal denge modelleriyle de şekilleniyor. Bu nedenle, KKTC’nin yeni Cumhurbaşkanlığı yönetimi, klasik siyasal söylemleri aşarak, bilimsel düşünce disipliniyle donatılmış, kolektif farkındalığı yükseltebilen, bir vizyon ortaya koyabilmelidir. Gerçekten başarı elde etmek isteniyorsa, yapılanma bu yönde oluşturulmalıdır.

Trump formülünün özü, güç oyunlarının ardındaki "psikodinamikleri" okuyabilme yeteneğidir; bu da yalnızca zihinsel berraklıkla mümkündür. Dolayısıyla yeni yönetim, hem bölgesel hem de küresel düzlemde gelişen olayları yalnızca siyasi değil, "zihinsel ölçekte" de analiz edebilecek bir derinliğe sahip olmalıdır. Ancak o zaman, “Trump formülü” bir dış strateji değil, "ulusal bilinç dönüşümünün katalizörü" haline gelebilir. Çünkü değişen dünya düzeninde artık kazananlar, en yüksek sesi çıkaranlar değil; "en derin farkındalıkla düşünebilenler" olacaktır.

Kıbrıs’ın yeni zihin haritası, "Trump formülü" ve gerçeklik stratejisi temelinde yeniden yapılandırılıyor; bunu doğru okuyabilen ve bilinçle yönlendirebilenler, adanın geleceğini şekillendirecek, gerçek aktörler olacaktır.


Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Kıbrıs Postası’nın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.