Balkondan bakınca
Eskiden balkonlar sadece eşyaların kurutulduğu yer değildi; mahallenin ruhunu izleme koltuğuydu. Anneler çocuklarını balkondan gözetler, komşular birbirine seslenir, sokaktan geçen seyyar satıcılar “bugün hangi balkonda kim var”ı bilirdi. Şehrin hafızası sokakta yazılırdı, balkonlar ise bu hikâyelerin seyir terasıydı.
Bugün balkona çıktığımızda aynı manzarayı görüyor muyuz?
Aslında hayır.
Ama ilginç olan şu: Değişen yalnız sokaklar değil, sokaklara bakışımız.
Son 20 yılda mahalle kültürü sessizce dönüştü. Eskinin kalabalık sokakları yerini apartmanların iç sessizliğine bıraktı. Çocuklar sokak yerine tabletlerde oynuyor, komşuluk yerini site yönetim duyurularına bıraktı, “kapı önü muhabbeti” artık neredeyse nostaljik bir kavram.
Ama yine de, balkondan bakınca dikkatli gözlerle şu üç şey hemen fark ediliyor:
1) Sokaklar artık daha bireysel bir alan
Eskiden sokak kolektif bir yerdi. Herkes birbirini tanırdı; tanımak zorunda bile kalırdı. Şimdi sokak “geçiş alanı”na dönüştü. İnsanlar hızlı adımlarla bir yerden bir yere yetişiyor, göz göze gelmemek için telefonuna bakıyor.
Bu durum sosyal bilimcilerin “mikro yalnızlık” dediği bir olguya yol açıyor:
Kalabalığın içinde yalnızlık.
2) Mahallede roller değişti
Mahalle bakkalı, terzi, kasap, fırın… Birçoğu ya yok oldu ya da büyük zincirlerin arka planında kayboldu. Halbuki her mahallenin bir “hafıza mekânı” vardı:
Bakkalın veresiye defteri, kasabın hal hatır sorması, fırıncının kokusu…
Bugün alışveriş hızlandı ama tanıdıklık azaldı. Değer değişti ama bağlar zayıfladı.
3) Balkondan izlediğimiz sokaklar artık daha sessiz ama daha karmaşık
Gürültü azalıyor gibi görünse de hız artıyor. Eskiden sokakta geçen biri, sokakla bağ kurardı. Şimdi sokaktan geçen birinin kafasında başka bir dünya var: İş yetiştirme, mesaj cevaplama, trafik düşünme… Sokağın mekânsal gerçekliği ile insanın zihinsel gerçekliği aynı değil artık.
Peki bu dönüşüm tamamen kötü mü?
Hayır, değil.
Mahalle kültürü değişiyor ama yok olmuyor; sadece biçim değiştiriyor. Örneğin birçok insan, eskisi gibi kapı çalmak yerine WhatsApp grubuyla komşusuyla haberleşiyor. Çocuklar sokakta oynamıyor ama apartmanın bahçesinde organize oyun günleri yapılıyor.
Yani bağ kurma biçimleri dönüşüyor, ama bağ kurma ihtiyacı aynı kalıyor.
Pandemi dönemi bunun en sert göstergesiydi. Yıllarca kapısını bile çalmadığımız komşularımıza balkondan el salladık, şarkılar söyledik, beraber alkışladık. Bu, mahalle kültürünün ölmediğinin, sadece uykuya yattığının en net göstergesiydi.
Aslında mesele şu:
Dönüşen mahalle kültürünü görmek için balkona çıkmak yetiyor.
Balkondan bakınca şunu fark ediyorsunuz:
İnsanlar hâlâ bir araya gelmek istiyor.
Hâlâ selam vermek istiyor.
Hâlâ görünmek ve görmek istiyor.
Ama modern hayat bu isteği biraz utangaç, biraz mesafeli, biraz temkinli hale getiriyor.
Belki de bugün ihtiyacımız olan şey çok basit:
Bir balkondan dışarı bakmak.
Bir komşuya başıyla selam vermek.
Sokaktan geçen çocuğun kahkahasını duymak.
Şehrin hızını birkaç dakika durdurup “Bu mahallenin hikâyesi ne?” diye düşünmek.
Çünkü mahalle, sadece yaşadığımız yer değildir; kim olduğumuzun küçük bir aynasıdır.
Ve bazen insan, kendi hayatının nerede olduğunu anlamak için sadece balkona çıkıp biraz bakmalıdır.
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.