Kıbrıs masasında ilk adım krizi: Yanlış başlangıç mı?
MERT MAPOLAR’IN KÖŞE YAZISINI SESLİ DİNLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ
Kilit hamle çok erken mi geldi?
İlk temasın ardından masadaki denge değişirken, Kıbrıslı Türk liderliğinin açılış hamlesinin stratejik maliyeti sorgulanıyor.
Kıbrıs müzakere sürecinde, yıllardır tekrarlanan döngüyü kırmak niyetiyle, ortaya konan dört maddelik metodoloji ve ardından ilk görüşmede sunulan, on maddelik güven artırıcı öneri paketi, Kıbrıslı Türk liderliğinin, bu kez daha yapılandırılmış ve iddialı bir açılış stratejisi benimsediğini gösteriyor. Ancak Kıbrıslı Rum liderliğinin, ilk temas sonrası açıklamaları, özellikle garantiler ve asker konusundaki sert vurgunun daha güçlü biçimde yeniden ortaya çıkışı, bu stratejinin zamanlaması ile ilgili soru işaretlerini de beraberinde getiriyor. Müzakere satrancında yapılan ilk hamleler, doğru dizilmediyse, rakibin söylem üstünlüğü hızla pekişebilir.
Kıbrıs Türk tarafının açılıştaki dört maddelik metodolojisi, müzakerelerin çerçevesini baştan çizme ve geçmişte yaşanan tıkanıklıkların tekrarını engelleme amacını taşıyordu. Siyasi eşitliğin tartışmaya kapalı olması, takvimli müzakereler, geçmiş yakınlaşmaların teyidi ve masadan kalkılması halinde statükoya geri dönmeme yaklaşımı; iç politikada geniş bir meşruiyet kazanmış ve Siyasi Partiler Konseyi’nin desteğini de almıştı. Bu durum, Türk tarafında ilk kez bu denli birleşik bir tutumun oluştuğunu gösteriyordu. Bunun üzerine gelen on maddelik öneri paketi ise, gündelik yaşamı doğrudan ilgilendiren teknik alanlarda ilerleme sağlamayı hedefleyen bir açılım olarak okunabilirdi.
Ancak, Rum liderliğinin, ilk temasın hemen ardından garantilerin kaldırılması ve Türk askerinin çekilmesi tezini, daha keskin bir tonda vurgulamaya başlaması, müzakere zemininde farklı bir tablo oluşturdu. Rum tarafının bu çıkışı yeni bir argüman değildi, fakat zamanlaması da dikkat çekiciydi: Türk tarafının açılışta masaya koyduğu çerçeve ile birlikte, Rum liderliği de kendi “kırmızı çizgisini” daha yüksek sesle ilan eder hâle geldi. Bu durum, Kıbrıs Türk liderliğinin erken ve fazla kapsamlı açılımının, pazarlık alanını daraltıp daraltmadığı sorusunu da gündeme taşıdı.
Başlangıç ile oluşan ilk temasın, stratejik maliyeti burada önem kazanıyor. Müzakere satrancında en kritik dönem, ilk başlangıç açılış evresidir; taşların sahaya sürülme sırası, neyin ne kadarının ilk anda kullanılacağı, hangi hamlenin rakibe nasıl fırsatlar yaratabileceği son derece belirleyicidir. Fazla erken açılan kartlar, rakibe savunma alanı yaratmak yerine, onun kendi tutumunu daha güçlü biçimde öne çıkarma fırsatı verebilir. Türk tarafının dört maddelik metodolojiyi ve on maddelik teknik öneriler paketini, ilk temasta ortaya koyması, Rum tarafına kendi sabit tezlerini daha güçlü biçimde öne çıkarma alanı açmış gibi görünmektedir.
Bu gelişmelerin ardından, “stratejik hata” sorusu da kendiliğinden gündeme yerleşiyor. Türk tarafının ilk görüşmede belirgin ve geniş kapsamlı önerilerle sahaya çıkması, iyi niyet göstergesi olarak okunabileceği gibi, müzakere temposunu, daha baştan kendi aleyhine hızlandırma riski de taşımaktadır. Zira Rum tarafının yeniden sertleşen söylemi, ilk temaslı açılış temposunda bir uyumsuzluk da ortaya çıktığını işaret etmektedir.
Bu noktada Türk tarafının dikkat etmesi gereken birkaç kritik başlık öne çıkıyor:
Birincisi, müzakerelerin açılış aşamasında kapsamlı paketleri çok erken sunmak yerine, aşamalı ve kontrollü açılım stratejisinin benimsenmesi gereklidir. Müzakerede karşı tarafın pozisyonunu netleştirmeden, gerekli tüm hamlelerin önceden yapılması, pazarlık kapasitesini sınırlayabilir.
İkincisi, liderlik ve müzakere ekiplerinin yapılandırılmasında, alışılmış kalıplardan uzaklaşılıp, analitik kapasitesi yüksek, yaratıcı düşünme becerisine sahip yeni isimlerden oluşan bilimsel bir takım kurgulamak, artık bir tercihten öte zorunluluk hâline gelmiştir. Yönetimde aynı aktörlerle aynı yöntemlerin tekrar edilmesi, doğal olarak aynı sonuçları doğuracaktır.
Üçüncüsü, Rum tarafının garantiler ve asker konusundaki söylemini yeniden sertleştirmesi, Türk tarafının açılış hamlelerine bir tepki hareketi olarak da okunabilir. Bu nedenle Türk tarafının söylem yönetimini, rafine bir stratejik iletişim ekseninde, yeniden kalibre etmesi önem taşımaktadır.
Dördüncüsü, bu noktadan sonra atılacak adımların her biri kritik önemdedir. Kıbrıslı Türk liderliğinin hata yapma lüksü bulunmadığı gibi, önümüzdeki süreçte farklı düşünce yapılarıyla desteklenen, daha rasyonel bir satranç oyunu yürütmesi gerekmektedir. Açılışta ortaya çıkan olası hataların telafisi mümkündür; ancak bunun için hamlelerin yeniden planlanması, tempo kontrolünün tekrar kazanılması ve karşı tarafın söylem üstünlüğünü, minimize edecek yeni taktiklerin geliştirilmesi şarttır.
Beşincisi, BM’nin aralık ayındaki yoğunlaştırılmış temas takvimi yaklaşırken, Türk tarafının zamana karşı oynadığını unutmaması gerekir. Bu süreçte kazanılacak ya da kaybedilecek her avantaj, önümüzdeki yılların kaderine doğrudan etki edecektir. Kıbrıslı Türklerin bir beş yıl daha kaybetme lüksü yoktur; bu nedenle atılan her adımın bilimsel veriye, disiplinli müzakere yöntemine ve uzun vadeli stratejik vizyona dayanması zorunludur.
Sonuç olarak, ilk temasın ardından ortaya çıkan tablo, Kıbrıs Türk tarafının açılış hamlelerinin etkisinin, doğru değerlendirilmesi gerektiğini göstermektedir. Stratejik bir hata yapıldıysa bile, bu geri döndürülemez değildir; ancak bundan sonraki her hamlenin çok daha dikkatli, hesaplı ve güçlü bir kurmay aklıyla kurgulanması gerekmektedir. Kıbrıs müzakere satrancında taşlar artık hareket etmiştir; bundan sonrası, oyunu kimin daha iyi okuyacağı ve kimlerin yeni düşünce kalıplarıyla, süreci yönetebileceğiyle belirlenecektir.
Kıbrıs Türk tarafı için en büyük açmazlardan biri, yıllardır aynı aktörlerle, aynı düşünce kalıplarıyla ve aynı zihinsel kapasite sınırlarıyla çözüm üretmeye çalışmanın yarattığı kısır döngüdür. Sürekli aynı yöntemleri uygulayıp farklı sonuçlar beklemek, hem müzakere sürecinin doğal akışında hem de toplumsal hafızada ciddi bir yıpranmaya neden olmaktadır. Bu durum, artık zihinsel ve davranışsal olarak yeni bir sayfa açmanın zorunluluğunu, en açık biçimde ortaya koymaktadır.
Bu nedenle yeni süreçte kurulacak ekiplerin, oluşturulacak üst aklın, alışılmış isimlerin ötesine geçen; analitik düşünebilen, ezberden uzak, duygusal, düşüncesel ve davranışsal farkındalığı yüksek, insan etkileşimlerinin dinamiklerini doğru okuyabilen ve gerektiğinde kalıpları kırabilecek cesareti taşıyan, bireylerden oluşması kaçınılmazdır. Çünkü müzakereler yalnızca teknik bir faaliyet değildir; tarafların duygu yönetiminden davranış biçimlerine, düşünce kalıplarından gerilim anlarındaki reflekslerine kadar, çok katmanlı bir mücadeleyi kapsar. Bu bağlamda, unutmamak gerekir ki, aynı zihinlerle yeni bir gelecek kuramazsınız ve eski oyuncularla da yeni bir oyun kazanamazsınız.
Süreç, yalnızca masaya oturacak aktörlerin değil, masayı kurgulayacak zihnin de yenilenmesini gerektirir. Yolun zorlukları, köklü alışkanlıkların direncini daha görünür kılabilir; ancak asıl önemli olan doğru zihinsel yapıyı kurmaktır. Nitekim doğru takım, doğru zamanda yapılan bir hamlenin, kaderi değiştirebileceğini bilir... Stratejinin, güçlülerin değil; doğru düşünenlerin sanatı olduğunu da şimdi daha iyi anlamalıyız...
Kıbrıs Türk liderliği, geçmiş döngülerin ağırlığını üzerinde taşıyan yapıları, geride bırakmadığı sürece, bugün yaşanan çıkmaz, yarın da kendini tekrarlamaya devam edecektir. Bu nedenle müzakere masasına çıkacak ekibin de, zihinsel yenilenmeyi içselleştirmesi, yalnızca bir tercih değil; geleceği şekillendirecek önemli bir zorunluluktur.
Bütün bunların ötesinde, sürecin sadece doğru kadrolarla değil, bu kadroları ortak bir hedef doğrultusunda yönlendirecek, çok boyutlu bir koordinasyon aklıyla da yürütülmesi hayati önem taşımaktadır. Kıbrıs gibi karmaşık ve çok katmanlı bir denklemde ilerlemek, yalnızca uzmanlık bilgisiyle değil; duygusal, düşüncesel ve davranışsal dinamikleri, eş zamanlı okuyabilen bir yönetim dokusuyla da mümkün olacaktır. Bu nedenle sürecin merkezine, farklı disiplinleri bir araya getirebilen, gerilim anlarında soğukkanlılığını koruyabilen, tarafların niyet ve ihtiyaçlarını doğru tartabilen ve yenilikçi yaklaşımları, kararlılıkla uygulayabilecek bir koordinatörlüğün de yönetim sistemine yerleştirilmesi kaçınılmazdır.
Yani anlayacağınız, doğru koordinasyonluk, dağınık doğruları tek bir güçlü iradeye dönüştürme sanatıdır. Çoğu zaman bir süreci başarıya taşıyan, en çok bilenler değil; sürecin bütününü doğru yönlendirenlerdir. Kıbrıs Türk tarafının bundan sonraki yolculuğu da, ancak bu bütünsel koordinasyon aklı, sıradışı çözümleri benimseyen, bir liderlik ve bu liderliğin etrafında kenetlenen, bir ekip ruhu ile anlam kazanacaktır.
Bu aşamadan sonra mesele yalnızca “ne yapılacağı” değildir. Daha da önemlisi, “Bunu kim doğru biçimde yönlendirecek?” sorusudur. Çünkü karmaşık süreçlerde “Koordinasyon, iradenin görünmeyen gücüdür” ve bu güç doğru ellerde olmadığında, en doğru hamleler bile sonuçsuz kalabilir. İşte bu yüzden Kıbrıs Türk tarafının önünde duran en kritik görev, geleceği taşıyacak aklı ve bu aklı yönetecek koordinasyon gücünü doğru isimlerde bulabilmektir.
Aksi takdirde, yolun başında stratejik taşları yanlış yerleştirir ve satranç oyununa başlamadan kaybedebilirsiniz; oysa Kıbrıs Türk halkının bir beş yıl daha kaybetme lüksü yoktur.
Mert MAPOLAR, C.Ht. - Bilinçaltı Davranış Bilimci
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.