BİRAZ AYDINLIK

Mert MAPOLAR, C.Ht.
mertmapolar@gmail.com
Mert MAPOLAR, C.Ht.

KKTC’yi tüketen kamusal soygun: Çöken itibar, zayıflayan güç!

Yayın Tarihi: 12/12/25 07:30
okuma süresi: 12 dak.

MERT MAPOLAR’IN KÖŞE YAZISINI SESLİ DİNLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ

KKTC’de son dönemde peş peşe ortaya saçılan rüşvet iddiaları, usulsüzlükler, kamu görevlilerine yönelik soruşturmalar ve derinleşen güven krizi, artık “tekil vakalar” olmaktan çıkmış, devlet yapısını sarsan bir sistemsel çöküşün görünür yüzüne dönüşmüştür. Bu çöküş yalnızca kurumları içten içe kemirmiyor, aynı zamanda ülkenin dış politikadaki elini zayıflatıyor, Kıbrıs sorununda da müzakere gücünü törpülüyor.

Mevcut tablonun ağırlığı ve çürümeyi görünür kılan dalgaların yüksekliği, sürekli büyüyor...

Son birkaç yıldır, üst düzey kamu görevlerinde bulunan birçok ismin, rüşvet, sahte belge düzenleme, görevi kötüye kullanma, kamu zararına yol açma ve çeşitli mali suçlar nedeniyle yargılanması, toplumda büyük bir güvensizlik yaratmış durumda. Henüz hiçbirinin tam olarak aklanmamış olması da, mevcut yolsuzluk ağlarının, rastlantısal değil sistematik olabileceğine de işaret ediyor. Birikerek gelen bu tablo, devletin kritik noktalarında çözüldüğünü gösteren ciddi bir alarm niteliğindedir.

Topluma yayılan kaygı ve güvenlik algısındaki çöküş, hızlanıyor...

Gündelik yaşamda artan hırsızlık, gasp ve organize suç girişimleri, hızlı nüfus artışıyla birleşen denetim zafiyeti, vatandaşların güvenlik duygusunu tehdit eder hâle getirmiştir. Ülkede, sadece ekonomik değil, psikolojik bir yıpranma da yaşanıyor aynı zamanda. Kamusal otorite sorgulanıyor, hak edenin değil güçlü olanın kazandığı bir düzen algısı güçleniyor. Bu da toplumsal adalet duygusunu hızla aşındırıyor.

Sistemsizliği büyüten temel zemin: Denetimsizlik, dokunulmazlık ve liyakat erozyonu...

Kamu kurumlarında denetim mekanizmalarının zayıf olması, siyasi yakınlık üzerinden yapılan atamalar, şeffaf olmayan süreçler, hesap verilebilirliğin körelmesi ve uzun yıllardır süren; “siyasî dokunulmazlık kalkanı” kültürü, yolsuzluk ve usulsüzlüklerin filizlenmesini kolaylaştırıyor. Bu ortam örgütlü suç unsurlarına da kapı aralıyor ve kamu yönetimi içine sızmalarını kolaylaştırıyor. Ülkedeki sistemsizlik, hem sonuç, hem sebep hâline gelmiş durumda.

Dış politikaya ve Kıbrıs müzakerelerine yansıyan kırılmalar, çeşitleniyor...

İçerideki çöküş dışarıya da güçlü bir zafiyet olarak yansıyor. Kamu kurumlarına güvenin azalması, dış aktörlerin KKTC’yi “istikrarsız ve zayıf yönetilen bir yapı” olarak, okuma ihtimalini artırıyor. Bu durum, Kıbrıs müzakerelerinde güvenilirlik ve ciddiyet algısını zedeliyor, uluslararası arenada pazarlık gücünün erimesine yol açıyor.

Anlayacağınız, içerideki dağınıklık, dışarıdaki masaya da taşınıyor...

Tüm bu gelişmeler Kıbrıs sorununa yansımasını, tahmin edilenden çok daha ciddi bir boyutta etkiliyor. İçeride yaşanan kurumsal erozyon, dışarıdaki müzakere zemininin meşruiyetini ve ağırlığını doğrudan aşındırıyor. Uluslararası aktörler, karşılarında güçlü bir irade, istikrarlı bir yapı ve karar alma kapasitesi görmek isterken; içerideki dağınıklık, bu beklentiyi zayıflatan en büyük tehdit haline geliyor. Bu nedenle devletin en yüksek makamının da bu tabloyu görmezden gelmeden, ülkenin dış politikadaki itibarını koruyacak adımları atması; içeride yeniden düzen, şeffaflık ve güven inşa edecek bir yönetişim çizgisini kararlılıkla sahiplenmesi, kritik önem taşıyacaktır. Çünkü içeride otorite boşluğu bırakan bir yönetim anlayışı, dışarıda masada hiçbir kazanım sağlayamaz; tam tersine ülkenin geleceğini belirleyecek müzakerelerde, elini geri dönülmez biçimde zayıflatacaktır.

Toplumsal huzursuzluk ve ekonomik riskler çoğalıyor, genişliyor...

Yaygınlaşan rüşvet iddiaları, sahtecilikler, kayırmacı uygulamalar ve denetimsiz lüks yaşamların yarattığı adaletsizlik duygusu, toplumun geniş kesimlerinde öfke ve güvensizlik oluşturuyor. Bu güvensizlik ekonomiye doğrudan yansıyor. Gerçek yatırımcıyı zorluyor, küçük işletmeler sert denetimlerle boğuşurken, kayıt dışı büyük sermayeler de dokunulmazlık konforunda hareket ediyor. Ekonomik çürüme de böylece kurumsal çürümenin doğal bir sonucu hâline geliyor.

Tüm bu tabloya ek olarak, son yıllarda bazı kamu görevlileri ve çevrelerinin sergilediği olağanüstü lüks yaşam biçimleri, toplumdaki adalet duygusunu daha da zedeliyor. Gelirleriyle bağdaşmayan harcamalar, gösterişli yaşam tarzları ve hızla artan servetler, sadece etik bir sorun değil, aynı zamanda derin bir denetim eksikliğinin de kanıtı niteliğindedir. Bu nedenle, özellikle kamu gücünü kullanan kişilerin mal varlıklarının, düzenli, şeffaf ve bağımsız şekilde incelenmesi; gelirlerinin kaynağının titizlikle denetlenmesi, artık bir tercih değil zorunluluktur. Çünkü denetlenmeyen güç yozlaşmayı, hesap vermeyen makam ise sınırsız ayrıcalığı doğurur; bu da devletin çürümesini hızlandıran en tehlikeli zemindir.

Aynı şekilde bu çerçevede, yalnızca kamu görevlileri değil, kamu ile yakın ilişkiler kurarak, ihale, teşvik, ayrıcalıklı izin ve ekonomik rant elde eden iş insanlarının da lüks yaşamlarının kaynağı, şeffaf bir biçimde denetlenmelidir. Kamusal kaynaklarla büyüyen, devletle iş yapan veya kritik ekonomik sektörlerde etkinlik sağlayan, sermaye çevrelerinin de bir kısmında, görülen ani servet artışları ve gösterişli yaşam tarzları, ekonomik yapıda adaletsizliğin ve kayıt dışılığın, derinliğini gözler önüne seriyor. Bu nedenle, iş dünyasının da gelir ve servet dengesini, açıklığa kavuşturan bağımsız bir kontrol mekanizmasına tabi olması, hem ekonomik düzenin sağlığı, hem de toplumun devlete ve piyasaya duyduğu güveni açısından zorunluluğudur. Çünkü denetlenmeyen sermaye de, tıpkı denetlenmeyen siyasal güç gibi, sonunda kamu kaynaklarını tüketen karanlık bir döngüye dönüşüyor.

Tüm bunların yanında, denetim mekanizmalarının yıllardır küçük işletmelerin ve esnafın peşine düşerek, göstermelik bir görev icra ediyormuş izlenimi yaratması da, büyük bir çelişki olarak karşımızda duruyor. Oysa asıl sorgulanması gereken, lüks villalarda, rezidanslarda, apartman dairelerinde ikametgah gösterip, perde arkasında bambaşka faaliyetler yürüten, tabelasız merkezlerin, gerçekten denetlenip denetlenmediğidir. Bu alanlarda yürütülen kara para aklama faaliyetleri, kayıt dışı ticaret ve yasadışı ekonomik uygulamalar gözden kaçırıldıkça, devletin denetim gücü kağıt üzerinde kalmaya mahkûm olacaktır. İnternet üzerinden, yüksek hacimli satış yapan fakat kayıt dışı kalan, kişi ve oluşumların da yeterince takip edilip edilmediği, ayrı bir soru işaretidir. Sonuç olarak denetim yalnızca tabelası olan, emeğiyle geçinen esnafı ve küçük işletmeleri hedef alıyorsa; bu gerçek bir denetim değil, gücün en kolay ulaşabildiği alanda yapılan yüzeysel bir gösteriden ibarettir. Böyle bir tabloda ise bedeli, ülkeye gerçek zararları veren asıl odaklar değil; sistemin en zayıf halkasını oluşturan, dürüst emekçiler ödemek zorunda bırakılıyor.

Acil çözüm önerileri ve kurumsal iyileşme için yol haritası:

  1. Bağımsız denetim organlarının güçlendirilmesi: Mali soruşturma birimlerinin özerk yapıya kavuşması, siyasi etkiden arındırılması ve teknik kapasitesinin artırılması ilk adımdır.
  2. Dokunulmazlık mekanizmalarının yeniden düzenlenmesi: Ağır suç iddialarında süreçler hızlandırılmalı ve hukuki kalkanlar minimize edilmelidir.
  3. Şeffaf varlık beyanı ve yaşam standardı takibi: Kamu görevlileri ve kamu ile ekonomik ilişki içinde olan iş insanlarının, mal varlıkları, düzenli, şeffaf ve denetlenebilir şekilde açıklanmalıdır. Yaşam standartları ile beyan edilen gelir arasında uyumsuzluk tespit edilirse, gecikmeksizin kapsamlı bir soruşturma başlatılmalıdır. Böylece hem kamu gücünü kullananların, hem de kamusal kaynaklardan faydalanan ekonomik aktörlerin, hesap verebilirliği sağlanmış olur.
  4. İhale sisteminde tam şeffaflık: Tüm kamu ihaleleri dijital izlenebilir platformlara taşınmalı, karar süreçleri kamuya açık hâle getirilmelidir.
  5. Liyakat temelli atama sistemi: Kamu kurumlarında sınav, performans ve objektif kriterlere bağlı atama zorunlu olmalı, kritik görevlerde rotasyon uygulanmalıdır.
  6. Sivil toplum ve ihbarcı koruma mekanizmaları: Yolsuzlukla mücadelede, bilgi veren kişilerin güvenliği, garanti altına alınmalı ve medya üzerindeki baskılar kaldırılmalıdır.
  7. Uluslararası iş birliği: Kara para aklama, yasadışı finans akışları ve organize suç bağlantıları için uluslararası kurumlarla ortak çalışma yürütülmelidir.

Gerçek çözüm: Şeffaflık kültürü ve siyasi cesarette mevcuttur...

Devlet yönetiminde, “her şey yolunda” algısıyla zaman kazanmak artık mümkün değildir. Halk zaten tabloyu açıkça görüyor. Bu nedenle şeffaflık, düzenli bilgilendirme ve topluma hesap veren bir yönetim anlayışı, zorunlu hâle gelmiştir. Siyasi irade, bu süreçte korkmadan büyük adımlar atmalı, toplum desteğini arkasına almalı ve ülkenin geleceğini, kendi elleriyle tahrip eden çürümeye karşı, net bir duruş sergilemelidir.

Sonuç: Ülkenin geleceği için zorunlu bir yüzleşme, artık kaçınılmazdır...

KKTC artık kritik bir eşiktedir. Ya mevcut çöküş derinleşecek ve kurumsal yapılar geri dönülmez biçimde çökecek, ya da kapsamlı bir reform hamlesiyle devlet yeniden inşa edilecektir. Bu yalnızca yolsuzlukla mücadele meselesi değildir; bu bir ülkenin saygınlığını, geleceğini, toplumun huzurunu ve Kıbrıs sorunu bağlamında, uluslararası arenadaki konumunu belirleyecek bir kader çizgisidir.

Gerçek çözüm ancak yüzleşmeyle, cesaretle ve sistemsel bir yeniden doğuşla mümkün olacaktır...

Ayrıca muhalefet partilerinin, bu derin sorunlar karşısında, sessiz kalmak yerine, ülkeyi bu çıkmazdan nasıl çıkaracaklarına dair somut, uygulanabilir ve açık politika önerilerini, daha güçlü bir şekilde ortaya koyması artık zorunluluktur. Eleştiri tek başına yeterli değildir; çözüm üreten bir muhalefet, demokratik dengeyi yeniden kurmanın en temel koşuludur. Bununla birlikte, hükümette bulunan partilerin yıllardır biriken hatalarının, görmezden gelinen yanlışlarının ve kurumsuzluğu besleyen uygulamalarının, daha kararlı ve sistemli biçimde ortaya çıkarılması; toplumun gerçekleri görmesi ve hesap sorabilmesi açısından kaçınılmazdır. Çünkü suskunluk çürümeyi büyütür, yüzleşme ise iyileşmenin kapısını açar. Artık hem iktidarın hem muhalefetin kaçtığı değil, birlikte yüzleşmek zorunda olduğu ciddi bir ülkesel gerçeklikle karşı karşıyayız.

Tam da bu yüzden bu sürecin özü tek bir cümlede toplanabilir:

“Bir ülkede yeterince sesini yükseltmeyen muhalefet de, hesap vermeyen iktidar kadar çürümeye ortak olur.”

Mert MAPOLAR, C.Ht.


Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Kıbrıs Postası’nın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.