Gün geçtikçe, bedel artıyor
1974 sonrasındaki en büyük kayıplardan biri hukuktan uzaklaşmak.
Bunu sırf Kıbrıs konusu bağlamında söylemiyorum.
Keyfiliğe teslim olduk.
Hukuksuzluğu bir düzen bir sistem haline getirdik.
Belki bu genelleme yanlış.
Ancak hukuk yok, eğitim düzeyine rağmen kültürel, kanunlara uyum anlamında bir erozyon yaşanıyor.
Günlük yaşam bunların aynası, işte trafik, işte çevre, her türlü makama, göreve, kendini yeterli görme, eğitim, tecrübe, hiç önemli değil.
Önemli olan çok daha başka şeyler ve seçmen alışkanlıkları, devleti, ülkeyi en iyi yönetecek kadrolar isimlere önem verilmiyor.
Aslında yazımın konusu bunlar değil, ama bunlarla bağlantılı.
Kıbrıs sorunu konusunda ve sorunun hala çözülmemesinden dolayı, yazının girişinde yazdıklarımı yaşıyoruz.
Belki bu sorunlara, alışkanlıklara, yanlışlara, Kıbrıs sorununu kılıf yapıyoruz.
Fakat uluslararası hukuka kapalı olmak, denetimden uzak kalmak, keyfiliği, zümresel ve kişisel çıkarlar için her şeyin mubah sayılmasını besliyor.
Asla, yaşanan ve bizzat toplumun kendisine ait olan sistemsel bozukluğu, düzen olmuş, kanıksanmış, hukuksuz düzeni, Kıbrıs sorununa bağlamıyorum.
Bu kolaya kaçmak olur, gün gelecek, anlatmaya çalıştığım her şeyle toplum olarak yüzleşeceğiz.
Belki bizim nesil değil, ama birkaç kuşak sonrası bunun için bedel ödeyecek.
Değişim, değişmek, değiştirmek her zaman için zordur, zahmetlidir, bedeli vardır.
Uluslararası platformda yer alacağımız gün gelince, birçok şeyi yapmak çok zor olacak.
Kendi kendine yetmek, kendi bütçesi ile gelirine göre giderini dengelemek, yatırımlarını yapmak, toplumunun ihtiyaçlarını gidermek.
İster KKTC, ister yeni bir Kıbrıs anlaşması, federal çözüm, adı, detayı ne olursa olsun, getirileri olacağı gibi götürüleri de olacak.
Hepsine şimdiden hazır olmak elbette mümkün değil.
Ne yazık ki öyle bir çaba da yok.
Kendi içine kapalı, rekabet yok, kalite yok, başka ülkelerde yeri yerinden oynatacak ne varsa yaşanmasına rağmen, normalleşmiş, alışılmış, mizaha konu yapılmış.
Nereye kadar bilemem, ama bir gün gelecek, birileri bu düzensizliğin bedelini ödeyecek.
Tabi şu da var, ödenecek bedelin bir karşılığı, getirisi olacak.
Bu karşılık, daha başka nesillerin, daha rahat bir yaşamı olacak.
Kıbrıs sorunu son bir haftadır, daha bir öncelikli.
Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Guterres ile New York’ta görüştü.
Ve bir açıklama yaptı;
“Kıbrıs Türk tarafının tutumu açık ve nettir. Doğal haklarımızın, yani egemen eşitliğimiz ve eşit uluslararası statümüzün kabul edilmesi durumunda, Kıbrıs sorununun kökten çözümü için yeni ve resmi bir müzakere sürecinin başlamasına hazırız.
Kıbrıs’ta artık gerçekçi, sürdürülebilir ve iki devletin iyi komşuluk ilişkileri ve işbirliği içinde olabileceği bir çözümü sağlayacak yeni bir öneri sunuyoruz.”
Nikos Hristodulidis ise şunları söylüyor;
“Müzakerelerin yeniden başlaması, Türk tarafına bağlı. Hem Genel Sekreter hem de Güvenlik Konseyi'nin beş daimi üyesi bizimle aynı yaklaşıma sahipler, yani Güvenlik Konseyi'nin belirlediği çerçeve dışında görüşmelerin yeniden başlatılması ve Kıbrıs sorununun çözülmesi söz konusu değil."
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, tarafları gayri resmi istişareler için davet etti.
Her iki tarafta daveti kabul etti.
Tabi ki amaç sonuç almak olmalı.
O noktaya ne kadar yakınız, bilemem, fakat çok yakın olunmadığı, görüş ayrılıklarına bakılınca, kesin.
Her geçen gün, ödenecek bedel artıyor.
Bir kez daha altını çizeyim, Kıbrıslı Türklerin, dünya ile buluştuğu çözüm, detayı ne olursa olsun, benim çözümümdür.
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.