Yaseminlerin kokusu neden yok oldu?
MERT MAPOLAR’IN KÖŞE YAZISINI SESLİ DİNLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ
Bir zamanlar Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin, yaz akşamları, yasemin kokusuyla sarılırdı. Evlerin avlularında, dar sokak köşelerinde, pazar yerlerinde, elinde küçük bir sepetle yasemin satan çocuklar olurdu. Her sokak bir hatıra gibi kokardı. Yasemin, bu ülkenin hem kokusu, hem hatırası, hem de umuduydu. Şimdi bu sokaklar, ağır suç haberleriyle, çaresiz insanların fısıltılarıyla dolu. Yaseminler artık toprakla değil, sessizlikle örtülmüş durumda...
Peki, ne oldu da KKTC, yasemin kokulu bir masaldan, bu sessiz çığlığa dönüştü?
Bugün KKTC’de, çürümenin ayak sesleri, daha da yakına geldi... Şantaj kaset iddiaları, tehdit edilen iş insanları, yasa dışı faaliyetlerle anılan limanlar ve ülkedeki artan suç oranları... Bir zamanlar huzurun kıyısında olan bu küçük ülke, artık korkunun ve belirsizliğin gölgesinde yaşıyor.
Bugün KKTC'de yaşananları düşündüğümüzde, içimizde ağır bir sorgulama hissi büyüyor...
Neden her geçen gün daha fazla sosyal çürüme yaşıyoruz?
Neden tehditler, şantaj kasetleri, karanlık ilişkiler daha görünür hale geliyor?
Limanlarımızda insan kaçakçılığı, uyuşturucu trafiği ve yasa dışı mal girişleri, neredeyse sıradan haberler haline geldi. Girne ve Gazimağusa limanları artık sadece ticaretin değil, suçun ve karanlığın da geçiş noktası oldu.
Girne ve Gazimağusa limanlarında artan insan kaçakçılığı, uyuşturucu ticareti ve yasa dışı mal girişleri, ülkenin sınır güvenliği üzerinde, şimdi daha ağır bir tehdit oluşturuyor. Limanlar adeta kaçakların ve organize suç şebekelerinin, uğrak yeri haline geldi. Göz göre göre büyüyen bu tehlike karşısında, denetimler yetersiz, önlemler gecikmeli ve sorumluluklar havada asılı kalıyor.
Neden ülkenin güvenlik politikaları böylesine zayıf bırakıldı?
Ülkeye girişleri kimler koruyor, koruyabiliyor mu gerçekten?
Artan suç oranları ve dolup taşan cezaevleri, bize sadece sayıların ötesinde, çok daha büyük bir toplumsal çöküşün işaretini veriyor. Artan suçlar, yeni kırılmaların yaşandığını, en açık şekilde gösteriyor.
Suç oranları, yalnızca istatistiklere değil, sokaktaki insanın ruhuna da kazınmış durumda. Ülkede kayıtlara geçen suçlar, halkın günlük hayatını doğrudan etkiler noktaya geldi. Her geçen gün dramatik artışla ortaya çıkan silahlar ve mermiler, adeta yeni bir güvenlik krizinin habercisi gibi... Güvenlik güçleri yetişemiyor artık... Polis, operasyonlarla, son anda bazı trajedileri önleyebilse de, her yakalanan mermi, her ele geçirilen tabanca, gerçekte var olan büyük bir güvenlik yetersizliğini de gözler önüne seriyor. Açık büyüyor, yaygınlaşıyor ve derinleşiyor...
Bu ülkede gençlerin, neden giderek suça daha fazla eğilim gösterdiğini, kim açıklayacak?
Madde bağımlılığı, neden bu kadar arttı, kimler gençlerimizi koruyamadı?
Girne Limanı'ndan, sırt çantasında mermiyle ülkeye girmeye çalışanların hikâyeleri, artık kimseyi şaşırtmıyor. Şaşırmamak mı, yoksa alışmak mı daha tehlikeli?
Toplumda büyüyen tedirginlik, artık gözle görülebilir bir korkuya dönüşmüş durumda...
Hükûmet, bu korkuyu azaltmak için neden hâlâ etkili bir güvenlik reformu yapmıyor?
Muhalefet sadece suçun sonuçlarıyla mı ilgileniyor, yoksa nedenlerini değiştirmek için bir vizyonu var mı?
Cezaevinin dolup taşması, bir başka sessiz alarm gibi çalıyor... Yeni cezaevi de kapasitesini aşmış durumda. Mahkûmların, günlük yemek masrafı her geçen gün daha fazla artıyor, cezaevi personelinin eksikliği nedeniyle, fazla mesailer, zorunlu hale geliyor... Toplumun geniş kesiminde, güvenlik algısı neredeyse yerle bir olmuş durumda.
Devlet, artan mahkûm sayısını, sadece daha fazla cezaevi yaparak mı çözecek?
Yoksa suçun kaynağı olan, sosyoekonomik sorunları, çözmeye gerçekten niyetli mi?
Ülkedeki ekonomik sıkıntılar da, bu tabloyu derinleştiriyor... KKTC Merkez Bankası’nın verilerine göre, kredi ve kredi kartı borçlarını ödeyemeyenlerin sayısı, ürkütücü boyutlara ulaşmış durumda. Borç içinde debelenen bir toplum, yozlaşmaya, suça ve umutsuzluğa daha açık hale geliyor. Bir başka deyişle, ekonomik çürüme, sosyal çürümeyi de beraberinde getiriyor.
Kredi ve kredi kartı borçlarını ödeyemeyenlerin sayısı, korkutucu bir hızla artıyor...
Ekonomik çöküşün kıyısında duran bu insanlar için, hangi çözüm yolları düşünülüyor?
Neden insanlar bir ev, bir hayat kurmak için, borç batağına sürüklenmek zorunda bırakılıyor?
Ya ülkedeki kara para... Ülkedeki kara para iddiaları da ürkütücü boyutlara ulaşmış durumda. Araç Kayıt Dairesi'nde yaşanan akıl almaz yoğunluklar, araçların kısa sürede el değiştirerek, kayıt dışı paraların aklandığına dair, ciddi iddiaları da destekliyor. Üç günde, dört kez satılan araçlar, yüzbinlerce İngiliz Sterlini'nin, hiçbir kontrol mekanizmasına takılmadan, dolaşıma girmesi, ülkedeki kara para aklama şüphelerini, çok daha fazla artırıyor. Yetkililer biliyor, toplum görüyor, ama değişen bir şey olmuyor.
Bu kadar açık şekilde kara para aklandığı iddiaları varken, neden hiçbir ciddi denetim yapılmıyor?
Bu suskunluk, kimin ve/veya kimlerin işine geliyor?
Ülkede nüfus hızla artarken ve/veya artırılırken, yollar, altyapı ve kamu hizmetleri, bu artışı artık karşılayamıyor...
Peki plansız nüfus artışı, kimlerin çıkarına hizmet ediyor?
Neden şehirlerimiz boğuluyor, neden sokaklarımızda artık çocukların, güvenle oynayabileceği alanlar kalmadı?
Ölümlü kazalar her geçen yıl bu ülkede neden artıyor?
Yollarımız neden hâlâ yetersiz, bozuk ve tehlikeli?
İnsan hayatı neden bu kadar değersizleştirildi?
Okullarda, hastanelerde, kamu kurumlarında yaşanan aksaklıklar artık gizlenemeyecek boyutlarda...
Eğitimde ve sağlıkta, yaşanan gerilemelerin hesabını kim verecek?
Gençlerimize neden, geleceksizlik ve umutsuzluk dışında bir şey sunulmuyor?
Şimdi de, en önemli sorulardan birini soralım:
KKTC'de neler olup bittiğini, gerçekten kim biliyor?
Kapalı kapılar ardında yapılan gizli anlaşmalar, gizemli para akışları, suskunluklar, kabullenilmiş kötülükler, gerçekten neyin habercisi...
KKTC'nin geleceği, kimlerin masasında pazarlık konusu ediliyor?
Bir zamanlar yaseminlerin kokusuyla dolan sokaklar, bugün çıkar ilişkilerinin ağır havasıyla sarmalanmış durumda...
Yaseminlerin yerini sert betonlar, telaşlı adımlar, ürkek bakışlar aldı...
Bu topraklar bir zamanlar insanlarına, umut verirken, şimdi korku ve kaygı saçıyor...
Peki neden?
Neden her fırsatta kötü yönetim kendini gösteriyor?
Neden her alanda liyakat değersizleştiriliyor?
Neden kapalı kapılar ardında, halkın bilmediği anlaşmalar yapılıyor?
Neden her geçen gün ülkenin nüfusu artırılıyor, ama yollar, hastaneler ve okullar bu yükü kaldıramıyor?
Neden her geçen gün daha fazla ölüm haberi alıyoruz?
Neden yasemin kokusu yerine kurşun kokusu yayılıyor?
Bu sorulara cevap aramak bir lüks değil, artık bir zorunluluk... Çünkü KKTC’nin geleceği, bu cevapların bulunmasına bağlı. Yaseminlerin yeniden kokabilmesi için, ülkenin üzerine çöken karanlığın dağılması gerekiyor...
Oysa tüm bu karanlık tablo karşısında, toplumun doğal olarak umut bağlamak istediği muhalefet de, sessizliğini koruyor... Muhalefet, gerçek bir değişim vizyonu sunmak yerine, dar çıkar hesaplarının, kısır siyasi döngülerin içinde kaybolmuş durumda.
Muhalefet neden bu kadar suskun?
Neden ülkenin kaderi tehlikedeyken, güçlü bir alternatif üretilemiyor?
Sessiz kalan bir muhalefet, aslında mevcut düzenin bir başka yüzü haline gelmiyor mu?
Meclis kürsülerinde zaman zaman yükselen cılız sesler, topluma umut aşılamaktan aslında çok uzak.
Çünkü umut, sadece eleştirmekle değil, cesurca yeni bir yol çizmekle doğar.
Ancak mevcut muhalefet, bu yeni yolu göstermekten aciz bir görüntü veriyor.
Toplumun değişim talebini taşıyacak, irade koyacak, somut çözüm önerileri sunacak bir liderliğin yokluğunda, halk her geçen gün daha fazla yalnızlaşıyor ve umutsuzlaşıyor...
O eski yasemin kokulu, KKTC'yi yeniden yaşamak için, şimdi sormamız gereken sorular çoğalıyor...
Gerçekten irade kimde?
Peki ya söz kimde?
Ülkeyi sevenler nerede?
Değişim için kim harekete geçecek?
KKTC'de neler olup bittiğini, gerçekten kim biliyor?
Acil Çözüm Önerileri:
- Liman güvenlikleri, en ileri teknoloji ile donatılarak, bağımsız denetim kurumlarının kontrolüne bırakılmalıdır.
- Kara para aklama şüphesinin olduğu sektörlerde, sıkı ve şeffaf denetimler yapılmalı, etkin yasal düzenlemelerle ağır cezalar getirilmelidir.
- Ekonomik sıkıntıların önlenmesi için, üretime dayalı bir ekonomi modeli oluşturulmalı, borçlanmaya dayalı tüketim ekonomisi terk edilmelidir.
- Gençlere yönelik madde bağımlılığı ile mücadelede, daha etkin sosyal programlar geliştirilmelidir.
- Cezaevi sisteminde rehabilitasyon odaklı yaklaşımlar artırılarak, suçtan uzaklaşmayı teşvik edecek, eğitim ve sosyal projeler uygulanmalıdır.
- Hükûmetlerin liyakat ilkesine sıkı sıkıya bağlı kalmaları, anayasal güvence altına alınmalıdır.
- Nüfus politikaları planlı bir biçimde yürütülmeli, eğitim ve sağlık altyapısı, nüfus artışına paralel biçimde güçlendirilmelidir.
Ve son bir soru daha:
"Yasemin kokulu bir ülke mi bırakacağız, yoksa sessiz çığlıklarla dolu karanlık sokaklar mı?"
Bu sorunun cevabını hep birlikte vermek zorundayız.
Yaseminler yeniden kokabilsin diye...

Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.