Önüne gelen kovuyor
Gerçekten anlamak zor.
Ne oluyor, neden oluyor, bu bir organizasyon mu, planlı, programlı, bir gizli ajanda mı var.
Sistemli bir şekilde bildik ezberler, gerçeklerden, iyi niyetten, diplomasiden, iletişimden uzak bir nefret dili.
Kıbrıslı bir Türküm, babam ve annem Baf’lı, annem Tera babam Magunda köyünden.
Onların anlattıkları ile büyüdüm.
Neler yaşadıklarını, çektikleri zorlukları, Türkiye’nin adaya gelişini nasıl beklediklerini.
Nasıl hem okula, hem de nöbete gittiğini her fırsatta dile getirirdi babam.
Zor yıllardı, tek güvence, tek beklenti ve umut, Türkiye’nin varlığı ve bir gün geleceği ümidiydi.
O yıllar yaşamadığım için kendimi şanslı sayıyorum.
Savaşı, ölüm korkusunu, sırf Türk olmaktan dolayı yaşanan ayırımcılığı, bunları yaşamadığım, bu korkularla yüzleşmediğim için şanslıyım.
Türkiye her zaman ayrı olmuştur, Türk bayrağı her evde, gizli gizli güç vermiştir, duvarları süslemiştir.
Belki de Atatürk’ün yarattığı ulus devlet anlayışı da etkili olmuştur.
Görünüyor ki bugün ulus devletçilik kavramı yerini başka inanışlara bıraktı.
Bu elbette Türkiye’nin kendi iç meselesi, Türk halkının tercihleri ile gelinmiş bir nokta.
Ama bu üslup, dil, nefret yaklaşımı doğru değil, hoş değil.
Sanırım konu anlaşıldı, son olarak UBP Başkanı, Başbakan Ünal Üstel için Türkiye Cumhuriyeti, Cumhurbaşkanı Baş danışmanı birisinin sarf ettiği sözler.
Hakaret, üslup, suçlama, küçük görme.
Bu ilk değil, yeni değil, bu gidişle son da olmayacak.
Devlet dili, diplomasi anlayışı, yaşa ve tecrübeye saygı, bir halkı temsil edilmesine yönelik kibarlık, hiç biri yok.
En kötüsü de bu gibi davranışların biteceğini gösteren bir inanış da yok.
Bir halkı, üstelik yıllarca mücadele etmiş, Türkiye ile iyi günde kötü günde dayanışma göstermiş, dünyadan tecrit edilmiş, Türkiye dışında kapısı, penceresi olmayan bir avuç insanı bu kadar küçümsemek, hakir görmek, başka yerden gelse ki geliyor, bu kadar üzmüyor, fakat Türkiye’nin en üst yerlerinden gelince kırıcı oluyor.
Eski Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ile ilgili yapılanlar ve söylenenlerle ilgili de benzer yazılar yazdım, arşiv oradadır.
Türkiye’ye alınmayan Kıbrıslı Türklerle ilgili de çok defa yazdım, bunun büyük bir hata olduğunun, kimseye faydası olmayacağının, bir Kıbrıslı Türkün Türkiye için tehlike olmasının mümkün olmadığının altını defalarca çizdim.
Rumcu olmak, milliyetçi olmamak, yeterince Müslüman olmamak, bunlar nasıl suçlamalar, kime ne, kime göre?
Bunları sözle değil, eylemle ispatlamış bir toplumun çocuklarıyız ve bu tür söylemler artık kabak tadı verdi.
Herkes kendine, kendi yaptıklarına ve yapmadıklarına bakmalı.
Şimdi bir de Başpiskopos çıktı.
Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu Yeorgios, Yunanistan’ı, Güney Kıbrıs’ı ve "bütün Helenizm’i" “Türkleri kovmak ve vatanı kurtarmak için koordineli çabaya” çağırmış.
Önüne gelen kovuyor anlayacağınız.
Türk, İtalyan, İngiliz, Rum, önemli olan insan olmaktır.
Birde kendi içimize bakmak gerek.
Dıştan gelen sığ yaklaşım ve suçlamalarla uğraşırken, Cumhurbaşkanlığı seçim süreci daha ısınmadan, aynı kamplaşmalardan medet umulmaya başlandığını görüyorum.
Yapmayın, bölmeyin, kendi insanınızı, fırsat bekleyenlerin önüne atmayın.
Dağıtmayın, toparlaması zor olur.
Politikanızı, siyasetinizi anlatın, hedefler koyun ve inandırın.

Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.