Biz böyle ‘eyiyik’ gardaş!
“Tapu dairesinde 100 binden fazla sözleşme var. Bunların işlemleri yapılsa, tapular verilse, KKTC Maliyesine 3040 milyar TL’den fazla bir kaynak akacak…”
Bu sözlerin sahibi Kıbrıs Postası’nda günlük yaptığım programımın dünkü konuğu KTİMB Başkanı Cafer Gürcafer…
KKTC’de son dönemde patlayan inşaat sektörü ve taşınmaz mal satışları, malumunuzdur, başta çevreciler olmak üzere tüm kesimlerin tepkisini çekiyor. Bu tepkilerin haklı tarafı da çok. Fakat işin plansızlık, vizyonsuzluk ve öngörüsüzlüğünün yarattığı çevre tahribatı bir kenara bıraktım, işte böyle bir de ekonomik akılsızlığı var.
Yani hadi bu inşaatları, yetersiz yasalardan ve düzenlemelerden dolayı kontrol edemedin. Yasada açığı bulan binayı dikti. Bari bunun gelirini doğru dürüst alsaydın be adam? Bari bunun gelirini alıp, yolunu, altyapını, hastaneni okulunu düzeltseydin be adam!
Ama yok. O da yok…
Ne demektir 30-40 milyar TL?
Karşılaştırmalı rakamlarla konuşacak olursak, KKTC’nin 2023 bütçesi 36 milyar TL civarında! Yani konuştuğumuz rakam bu bütçenin belki de tamamına geliyor!
Peki, ortada bu kadar büyük bir ‘donuk’ gelir varken, KKTC’yi yönettiğini iddia edenler neden bu müthiş gelir kaynağını realize edemiyorlar?
Gürcafer’e göre bunun olmamasının en büyük sebebi, ülkenin plansızlığı ve programsızlığı yanında, personel sıkıntısı. İşin bir de yasal mevzuatın günümüze uyarlanamaması meselesi var.
Gürcafer “Müteahhit parasını alıyor. Müşteri evini alıyor. Peki bu işten vergisini alamayan kim? Tabii ki KKTC devleti. Tapu dairesi gündelik işleri bile yapmaktan aciz durumda. Halbuki alın o daireye yeterli elemanı, bu sözleşmelerin tapularını verin, bakın o zaman bu parayla kaç okul yaparız. Kaç yolu düzeltiriz, kaç hastane yaparız. Alacağınız bu personele vereceğiniz maaş belki yılda 50 milyon TL olacak ama alacağınız 30 milyar?” diye soruyor.
Haksız mı? Bence sonunda kadar haklı.
Haklı olmasına haklı da bu ülkenin düzeni, işleyişi tam da bu kafa üstüne kurulmuş. Yani ‘kendi ayakları üzerinde durmama’ kafası üzerine.
Beni bilenler bilir, bu konuda netim. Bu ülkenin kuzeyinde kurulan düzenin asla ve asla kendi kendine yeter bile halde olması istenmemektedir. Çünkü kendi kendine yeten bir yapı, dışa bağımlı olmaz. Dışa bağımlı olmayınca da bağımsız olur. İstenmeyen şey tam olarak budur. Yani bağımsızlık.
İşte bu tapu meselesi gibi birçok konuda, mesela en büyük gelir kaynağımız olması gereken turizm konusu gibi konularda işlerin bürokratik engeller sebebiyle yokuşa sürülmesinin sebebi de budur. Düşünün, ülkenin Turizm Bakanlığı neredeyse yıllık 250 milyon Euro’ya denk gelen turizm fonunu kullanamıyor. Bunun yerine bütçenin yüzde 1’inden daha az verilen bir kalemle hem turizm hem de çevre konusunu idame etmeye çalışıyor!
Tabii işin bir başka boyutu da var. Diyelim ki Gürcafer’in bu söylediklerini ciddiye alıp, bu personel istihdamını yapmaya kalktılar. O zaman ne olacak?
Yine onun ifadeleriyle, bu istihdamlar liyakata ya da diplomaya/uzmanlığa bakılara değil, hükümet ortaklarının kontenjanlarına göre yapılacak.
Yani kısacası “Şu kadar UBP’den, bu kadar DP’den, feşmekan kadar YDP’den alalım da tamamdır…”
Anlayacağınız varsa, bu adanın kuzeyinde kurulan bu sağlıksız yapı, aradan geçen 50 yılın ardından kocaman bir ‘çözülmeyen sorunlar bataklığına’ döndü, işin içinden de kimse çıkacak gibi görülmüyor.
Dahası -ve de en vahimi- bu sorunlar yumağının oluşturduğu, doğal bir denge de var. Yani ‘biz böyle eyiyik’ anlayışı!
Kısacası ortaya çıkan bu sonucun yarattığı bir rant düzeni var. Herkesin kendi gemisini kurtarmaya yöneldiği, siyasi grupların kendi zümrelerinin çıkarlarını ön planda tuttuğu bir yerde toplumsal bir yarar beklemek elbette ki imkansızdır.
Aslında herkes bunun farkında. Mesela Göç Kimlik ve Hak Çalışmaları Merkezi (CMIRS) düzenli olarak yaptığı anketlerin sonuncusuna göre memleketin en güvenilmeyen kurumları şunlar: Cumhurbaşkanlığı, Hükümet, Meclis, Siyasi Partiler ve Sendikalar!
Eee, geriye güvenecek ne kaldı?
Tel tel dökülen ve bu döküntü haliyle büyük siyasi zümre ve kurumların rant kapısına dönen bu düzenin yıkılmaya ve yeniden kurulmaya ihtiyacı vardır.
Ancak çuvaldızı sadece yönetenlere değil, yönetilenlere de batırmak gerekmektedir.
Zira her seçim sandığa gidip, “bizim çocuğa iş, bizim krediye onay, bizim arsaya bir imza” diyerek aynı yüzleri meclise güya yönetme için gönderen halkın, bu kişisel kurtuluş gayeleri, toplumsal sorunların bu hale gelmesinin baş sebebidir demek hiç de yanlış olmaz.
“Biz böyle eyiyik gardaş!”
O zaman şikayet yok, devam!
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.