Dijital çağda anlamın kaybı

Yayın Tarihi: 18/10/25 08:00
okuma süresi: 3 dak.

Artık dünyada sessizlik diye bir yer kalmadı. Her saniye bir bildirim, bir video, bir mesaj, bir fikir—ya da fikir sanılan bir yankı—kulaklarımıza çarpıyor. Ekranlarımızın ışığı gece lambasının yerini aldı; uykudan önce dua eden parmaklar, şimdi bildirimleri kapatıyor. Bu hızda yaşıyor olmak, bir çeşit görünmez kas fıtığı gibi: Zihin sürekli kasılı, ama hareket edemiyor.

Dijital çağın bize sunduğu bağlantı bolluğu, paradoksal biçimde, anlam kıtlığına dönüştü. Herkes konuşuyor ama kimse duymuyor. Her şey paylaşılıyor ama neredeyse hiçbir şey hatırlanmıyor. Bilgiye erişim kolaylaştıkça, bilgiden etkilenme gücümüz zayıfladı. Çünkü anlam, hızla değil, bekleyerek oluşur. Beklemeyi unuttuğumuz anda, derinliği de kaybettik.

Eskiden sessizlik, huzurun bir göstergesiydi. Şimdi ise sessizlik, “erişilemezlik” demek. Birinin sustuğunu görür görmez endişeleniyoruz: “Bir şey mi oldu?” Oysa belki de sessizlik, bir şeyin sonunda gelmiştir; bir şeyin başlangıcı değil. İnsan, bazen konuşmayı değil, anlamayı seçtiği için susar. Ama biz susanlara sabırsızlandık.

Bu yeni çağın ironisi, özgürlüğü “paylaşmak zorunda kalmak”la karıştırmamızda. Artık düşüncelerimizin değeri, kaç kişinin “beğendiğiyle” ölçülüyor. Oysa anlam, çoğu zaman beğenilmeyen yerlerde saklıdır. Sessizlikte, tereddütte, kendi kendine kalan o iç monologda.

Belki de en tehlikeli olan, kendi yankımıza âşık olmamız. Her algoritma bizi bize benzetiyor; her akış, bizi daha fazla bize gösteriyor. Böylece farkına varmadan, kendi yankı odamızda büyüyen bir yalnızlığa dönüşüyoruz. “Bağlıyız” ama temas yok; “konuşuyoruz” ama diyalog yok; “biliyoruz” ama anlamıyoruz.

Bu yüzden artık sessizlik bir lüks değil, direnç biçimi. Sessiz kalmak, bağlantısızlık değil; kendi varlığının ritmini yeniden duymak. Bir anlığına bile olsa, dünyayı durdurmak ve kendine dönmek. Çünkü bazen en yüksek farkındalık, hiçbir şey söylememekte saklıdır.

Kendimizi sürekli ifade etmeye zorlandıkça, aslında en değerli olanı unuttuk: İç sesin sade gücünü. Bir düşünceyi hemen paylaşmamak, bir duyguyu hemen açıklamamak, bir tepkiyi ertelemek… Bunlar artık neredeyse kahramanlık. Çünkü sabır, dijital çağda en devrimci eylem.

İletişim çağında anlamı yeniden bulmanın yolu, bazen konuşmayı bırakmaktan geçiyor. Çünkü sessizlik, susturulmak değil; seçilmiş bir alan, bir tür manevi arınma. Ve belki de o sessizlikte, insanlığın yeniden kendine gelebileceği bir yankı saklı:
“Ben hâlâ buradayım. Gerçekten, şimdi buradayım.”

Dijital dünyanın gürültüsüne karşı sessizliği korumak, yeni çağın en asil direnişidir.


Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Kıbrıs Postası’nın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Dr. Ferhat ATİK yazıları